((Lütfen video olarak size verilen melodiyle beraber okuyunuz.
1. tekil kişi, kahraman bakış açısı.
Ne kadar süredir koşuyorum artık bilmiyordum, bildiğim tek bir şey vardı. Onu...o adamı bir kez daha görmem gerektiğiydi. Sağanak yağmurun altında çamurları tekmeleyerek yaran çizmelerim, nefes tonumun eşitsizliği ile bir tezat oluşturuyordu. Yüzüme bir mermi yağmuruymuşcasına işleyen su damlalarımıydı benim gözlerimi yakan? Yoksa, benim tuzlu gözyaşlarım mıydı?
Saray kapısının önüne geldiğim vakit ayaklarımın takâti kalmamıştı. Beni daha fazla taşıyamadılar, çamur birikintisinin içine yığılırken dahi sarayın kapısını açmaya çalışıyordum. Yüreğimde ki ateş bir demirmişcesine yüreğimi tekrar harmanlamış, ve ayağa kalkma gücümü kendime getirmişti. Bütün bilincim tek vücut olmuş ona ulaşmak için koşuyordum.
...
...
...
Allah'ım lütfen o burada olsun-...Hatırlamıyorum, hafızamı kaybetmiş gibiyim, en son...en son onu gördüm. Yerde öylesine yatıyordu, kan kırmızısı saçları , teslimiyet ile dolmuş o duruşu, gözlerimin önünden çıkmıyordu. Belki de ağır tepki verdim, yeni kurulacak bir devlet olma yolunda benim gibi duygusallar sadece... ezilirdi. Bunun en büyük örneğini o koca çınarı kaybettiğimde ben de anlamıştım. Din kardeşi dediğinden tut sadık millet dediği kişiler tarafından ihanete uğramıştı, Hayır! Uğramıştık. Türk köylerine yapılan o vahşeti ben kendi gözlerim ile gördüm, bütün o yüzyıllardır gelen ilişkilerin yalan olduğunu orada anladım! Ben sarayda değil, Anadolu topraklarında gördüklerim ile büyüdüm.
Mektubun bu kısımları sanki titreyen elleri ile yazmış birisine benziyordu, orantısız ve yamuk yumuk.
Konuyu değiştirmek canımı sıkıyor ama ne denli değişken bir duygu durumunda olduğumu bilmem kelimelere nasıl döksem. Gelecekte bir gün bu yazıları okuduğum da aynı duyguları, düşünceleri hissedebilecek miyim acaba? Bunları zamanla göreceğiz ama zarfı tam olarak kapayıp kutuya koymadan önce bahsetmezsem içimde zehirli bir ok gibi kalacağını bildiğim şeyler var.
Babam, koskoca Osmanlı İmparatorluğu, heyt gibi be! 3 kıtaya hükmetmiş Devlet-İ Âliyye. Senden çok şey öğrendim, kimileri sana çok kızdım , hatta nefret ettiğimi dahi düşündüm. Bana göre sen geri kalmıştın, sarayımıza gelen o beyefendi kılıklarındaki zalim herifi her gördüğümde hayran kalırdım ona. Oysa sen...bana artık o kadar sığ geliyordun ki. Suç sensin diye emindim neredeyse hatta neredeyse denemez ,tamamen bütün kalbimle suçlunun sen olduğuna emindim. Ama kendimden hiç şüphe etmemiştim. Sütten çıkmış ak kaşık değidin, olamazdın da. Ama sen her şeyden önce babamdın. Bana yaptığın o baskıların sebepini anlayamazdım, artık hepsinin beni korumak için olduğunu biliyorum. Ama benim canımı asıl yakan o sızı da şu: Meğer bütün o nefret söylemleri, bütün o sinirlenmeler ,agresif hareketler hep beni kandıran, onu sevmediğimi bana inadıran küçük ilizyonlarmış. Oysa o kadar seviyormuşım ki onu...
Bugün hayatımda yeni bir ders aldım. Kızdığım, bağırdığım eleştirdiğim, önemini anlayamadığım şeylerin değerini kaybetmeden anlamam gerektiğini.
Teşekkür ederim Devlet-i Âliyye. Sayende önemli bir ders daha aldım. Sana layık olmaya çabalayacağım! Büyük kurtarıcımız benim gibi gençlere büyük önem bağladığını söyledi. Ben de biliyorum ki yeni kurduğumuz cumhuriyetin gençleri ülkesine, vatanına, milletine faydalı olacak! Modernleşme yolunda ilerlerken kendi kültürlerindende adetlerindende vazgeçmeyecekler. Ve en önemlisi: Onlar seni de unutmayacaklar. Biliyorum senden ders alacaklar ama saygıda kusur etmeyecekler, biliyorum.3. Tekil kişi, İlahi bakış açısı.
Rengi solmuş kırışmış kağıdın üstüne düşen göz yaşları geri kalan cümleleri de mahvetmişti. Artık görülebilen tek şey oldukça eski bir kağıdın üstündeki bir kaç mürekkep lekesinden öte değildi. Nasıl olurdu da yıllar boyunca bu kutu, hayır bu mektup aklına gelmezdi! Gelecekte 10 yıl sonrasında açmak için kendisine yazdığı mektubu ne 10 yılı, 100 yıl sonra açmıştı!
Ama onun düşünebildiği şey bu değildi, titreyen elleri ile tuttuğu kağıdı tekrar nazik bir şekilde katlayarak antika kutuya yerleştirdi.Türkiye: Ben hala aynı duyguları hissediyorum! Ama artık ağlamaktan eskisi gibi pişmanlık duymuyorum. Şayet bu kadar kalpsizin yaşadığı bir dünyada duygularımı göstermek benim için ayrıcalık ve..
Mektupta yazanın aksine geçmiş halinin beklentilerini karşılayamamış olmak yüreğin de dehşet bir kasılmaya neden oluyordu.
Atatürk ne güzel demiş: "Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır" Halen daha yaşayacak bir vatanımız, halen daha kendimize ait bir marşımız, bayrağımız olduğuna göre asla umut bitmemiştir.ÖLMEDİM YAŞIYORUM
Aslında daha profesyonel fikirler ile gelmek istiyordum ama uzun süre -1 yıldan fazla- yazmadığımı fark ettiğimde fazla özenmediğim öylesine gelişen şu satırlar ortaya çıktı. Umarım sizleri tatmin eder , eğer üşenmeyi bırakabilir isem daha efsane fikirlerle karşınıza gelicem ;)