Altın sarısı ışınların zikzakları güneşin doğuşu ile yeryüzüne düşüyordu. Sabahın erken saatinde kuşların cıvıltıları başlamadan araba ve korna sesleri başlamıştı. Sese tahammül edebilen birisi için bile her gün aynı seslerle uyanmak kabus olabilir, lakin bu durum sese tahammül edemeyen birisi için çok daha kabul edilemez durumdadır.
Sizin de tahmin ettiğiniz gibi Türkiye için durum tam olarak böyle idi. Klasik sabahın ilk ışıklarında yeniden araba seslerinin serzenişlerinden rahatsız olarak uyandı. Her zamanki gibi uykusunu alamamış ve gulyabaniye benzeyen bir tarafı vardı. Gürültü kirliliğine etken olarak bunaltıcı sıcaklık da eklenince Türkiye illallah etmiş bir şekilde kendini yataktan atıp banyoya koştu. Hem terlemiş bedenini serinletmek hem de suya girip rahatlamak umudu ile üşenmeden duş almaya başladı. Lakin rahatlama seansını zilin çalması böldü... Sabahın erken saatinde bir ziyaretçinin gelmiş olmasını garipsesede Kıbrıs'ın kapıyı açacağını düşünerek fazla üstünde durmaz. Keyif banyosuna devam etsede misafiri bekletmemek için biraz daha hızlı çıkar ve üstünü giyinip omzuna gelen ıslak saçları ile misafirin yanına gelir. Koltukta bacak bacak üstüne atmış İngiliz beyefendisi misali oturan BK'yi görünce ikinci şok gelir.- Oh! İngiliz- Demek istediğim Bay Birleşik Krallık sizi görmeyi hiç beklemiyordum
- Sanırım gelmeme pek sevinmediniz bay Türkiye. Aslında sizi sabahın erken saatinde rahatsız etmek benim hatam lütfen bağışlayın.
- Hayır hayır sorun değil. Sadece dediğiniz gibi bu kadar erken saatte gelmenize şasırdım.
İngilizlerin alışa gelmeyen kibarlığına biraz sinir olsada belli etmez ve misafir adabı gereği gidip BK için küçük bir fincan çay getirir. Tabikide gelen misafiri kendi evinde gibi hissettirip rahat ettirmek için İngiliz çayı getirmiştir.
- Zahmet ettiniz ama çok teşekkür ederim. Fincandan küçük bir yudum alır Öncelikle günaydınlarımı iletmek istiyorum, buraya sizinle önemli bir konuşma yapmak için geldim bay Türkiye
- Dinliyorum...
Konuşmaya başlamak için sahte bir öksürükle boğazını temizleyip elinden geldiğince kibar olarak konuşmaya başlar:
- Öncelikle burada sizin de üye olduğunuz NATO adına konuşacağımı belirtmek istiyorum. Gelelim asıl konumuza; Bay Türkiye siz de kendinizi farketmişsinizdir ki durumunuz gittikçe kötüleşiyor. Lütfen beni yanlış anlamayın efendim, mental sağlığınızdan bahsediyorum... Toplantıları aksatmaya ve gelmeme bahanesi olarak genellikle hasta olduğunuzu iddia ettiniz. Siz NATO'nun değerli bir üyesisiniz ve toplantılara sıklıkla gelmemek kesinlikle bir sorumsuzluk. Ayrıca etrafınızda sizinle aynı birliğe üye olan ülkelere karşı olan agresif tutumunuz gözden kaçmıyor. Size davranışlarınızı gözden geçirmek için bir çağrı yapmaya geldim. NATO'nun önemli üyelerinden sayıldığım için sizi ziyaret etme görevi bana düştü. Lütfen dediklerimi yanlış anlamayın ve eğer farkında olmadan yanlış bir şey ima ettiysem beni bağışlayın.
- ... İngilizi sözünü kesmeden sonuna kadar dinlemişti ve nihayet söyleyeceklerini bitirip konuşma sırası kendine geldiğinde bir kaç saniye sessiz kaldı. Ardından kendini toparlayarak konuşmaya karşılık verdi. Anlıyorum efendim, kendi kötüleşen durumumun gayet farkındaydım ve böyle bir uyarının gelmesi beni ne şaşırttı ne de üzdü...Sadece bundan sonra davranışlarıma dikkat edeceğime sizi temin ederim. Konuğumuz olup bize şeref verdiğiniz için teşekkür ederim
- Rica ederim Duygu belirtisi ifade etmeyen bir gülümseme sunar ve Türkiye'nin evinde fazla durmayarak çayını içtikten sonra gider. Birbirlerine karşılıklı olarak iyi günler dilerler ve BK gözden kaybolur kaybolmaz Türkiye düşüncelerine dalıp kaybolur.
Tekrardan bozulmuş bir saat gibi donmuş ve olduğu yerde kalmıştır. Arızalı olan beyninin derinliklerinde bir şeyi hatırlamış gibi duruyordur. İzninizle aklına gelen hatıraların derinlerine beraber inelim:Yıl: 1918
Ay: Bilinmiyor
Gün: Bilinmiyor
1. Dünya savaşının sonlarına doğru:Britanya imparatorluğu Osmanlı İmparatorluğunun tam karşısında önünde bir kaç kağıt parçası ile duruyordu. Kağıtların üzerinde Britanya ve Osmanlı arasında yapılan savaşlar hakkında belgeler vardı ve Britanya bu belgeleri zaferle sırıtarak tutuyordu.
- Dikkatle bak Osmanlı! Bu belgeler senin hasta bir adam olduğunun en büyük kanıtlarından. Girdiğin hiç bir savaşı kazanamadın , Rusa karşı olan savaşlarını bile bizim yardımımızla kazandın. Artık inat etmeyi bırak ve manda olmayı kabul et. Sen hasta bir adamsın en azından manda olursan ölmeyeceksin ve Kraliçeye bağlı olarak yaşamaya devam edeceksin. Diretme ve teslim ol artık!
- Bakın ben-
- Sen ne! Sen sadece hasta ve güçsüz bir adamsın. Kabul et artık o güçlü Osmanlı yok. Halkına ve çocuklarına zarar gelmesini istemiyorsan biran önce teslim ol.
Garip bir şekilde BK'nin kendisine ziyareti ve Türkiye ye hasta olduğu hakkında ki öğüdü aklına bu hatırayı getirmişti. Eski ama sıkıntılı günler aklına gelince yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Nasıl da babasının toplantılarını hep gizli dinlerdi...Acı bir şekilde iç çekerek kapıyı nihayet kapattı ve aklına biraz daha fazla güzel anı getirip kafasını toparlamak için gitti...
Bu sefer hem Türkiye'nin diğer ülkeler ile konuşma ve ilişkilerini hem de anılarını aynı kategoride sunmaya çalıştım. Her zamanki gibi yazım yanlışı olabilir umarım beğenirsiniz ;)