1

4 3 11
                                    

'Gittiğimiz her yere Semih de gelmek zorunda mıydı?' Dilay sinirle sorduğu sorunun yanıtını kendi de bildiği halde yine de sordu. Gülümseyerek kafamı salladım. Normalde gittiğimiz her yere Semih'i çağırmazdım ama bu ara maçlar yüzünden moralinin çok bozuk olduğunu bildiğim için onu da çağırıp kafasını dağıtmaya çalışıyordum.

'Aranızı yapmak için çağırıyor.' Dedi Ada ağzında ki tatlıyı yutmaya bile yeltenmeden. Dilay sinirle masanın üzerinden elinde ki peçeteyle Ada'ya vurduğunda yalandan sinirlenip ikisine baktım. 'Dilay ablan yaşında ki kıza vurmaya utanmıyor musun sen?'

Ada duruma fazlasıyla eğlenirken Dilay sinirden kızarmış kollarını birleştirerek arkasına yaslanmıştı. Üçümüzün arkadaşlığı çok da yeni değildi. Ben lisede voleybol topumu yanlışlıkla Ada'nın kafasına atmamla onunla çok da samimi olmayan bir tanışma yaşayıp nasıl olduğunu bile bilmeden can ciğer olmuştum. Dilay da alt sınıfımızda voleybol takımına girmek için yanıp tutuşurken Ada tarafından zorbalanmasıyla tanışmıştık, onunla da nasıl yakınlaştığımız meçhuldü.

O sırada kafeden içeri giren Semih'i gördüğümde kocaman gülümsedim. O daha as kadroya geçmeden alt yapıdayken tanışmıştık. Yaklaşık 6 yıl olmuştur. Bizim İzmir'de ki eski yazlığımıza komşu olmaları sayesinde. Kardeşim olsa bu kadar sever miydim bilmiyorum ama bu çocuğu sanki ben doğurmuşum gibi seviyordum. O da zaten saçma esprileri, güneş gibi gülüşüyle herkesi kendine hayran bırakıyordu. Tek eksi yönü hırsından kendi kendini paralamasıydı.

Masamıza geldiğinde yanında iki arkadaşı olduğunu anca fark ettim. Ayağa kalkıp önce Semih'e sarıldıktan sonra diğerleriyle de selamlaştık ve herkes masada ki yerini buldu. O iki arkadaşı da takımdan Emirhan ve Talha'dı, daha önce maç çıkışlarında karşılaşmıştık. Dilay'ın sinirden kızaran yanakları ve Semih'in ona kaçamak bakışlarıyla sırıttım. 'Aşık mı bunlar?' Adının Emirhan olduğunu hatırladığım çocuk patavatsızca sorduğunda omuzlarım benden habersiz gerildi, bu çocukta iten bir şeyler vardı.

Ada kocaman bir kahkaha atarak Emirhan'a başını salladığında konuyu değiştirmek adına sessiz duran çocuğa döndüm. 'Talha'ydı dimi?' Başını salladı. 'Sen galiba sakatlıktan yeni çıkmıştın nasılsın?'

'Daha iyiyim, oynayabilirim gibi geliyor ama zorlamamı istemiyorlar.' Küçük bir tebessümle Talha konuştuğunda Ada gözlerini devirdi. 'E oynama o zaman.' Dedi tüm ciddiyetiyle Ada. Ne kadar da zekice bir tavır.

'Aynen kardeşim bak kızı dinle oynama.' Emirhan gevşekçe gülerek dalga geçerken Semih'e dönüp sinirle baktım. Hayır bize Ada yetiyordu zaten bu herife ne gerek vardı?

Saatler birbirini kovalarken masada muhabbet de iyice koyulaşmıştı. Herkesle anlaşabilen Ada bile Emirhan'a uyuz oluyordu, yersiz şakaları ve gereksiz bir zorbalama sistemi vardı adamı. Şaka yapıcam diye laf soka soka konuşması sinir hoplatıyordu. Neyse ki saat geç olduğu için hepimiz kalkmaya yeltenmiş, kapının önüne çıkmıştık.

'Semih bıraksın seni Dilay, dimi ablacığım?' Semih'e döndüğümde yüzünün hafif kızardığını ama tebessüm ettiğini fark ederek gülümsedim. Beni başıyla onayladı, ikisiyle vedalaştık. Birbirlerine yanık olduklarını ne zaman fark edeceklerdi acaba?

'Tanıştığımıza çok memnun oldum, görüşürüz.' Talha'nın elini sıkarken Emirhan kenardan gülüyordu kaşlarımı çatarak ona baktım. 'Yalnız böyle hiç korkutucu değilsin, hani öyle sanıyorsan diye söyleyeyim, aksine komik duruyorsun.' Dedi çatık kaşlarımı işaret ederek.

Ben konuşamadan Ada araya girdi. 'Aynısını söylüyorum.' Onlar aralarında gülüşürken sabır dilendim. Bu çocuk insanın canını sıkmak için özellikle yaratılmıştı.

iltimasWhere stories live. Discover now