Gönlüm dipsiz bir duygu sağanağının ikliminde yaşıyordu. Bakışlarım muhtemelen anlamsız ve mahmurdu. Eminönü iskelesine doğru akan insan selinin arasına karışıp Üsküdar vapurunu kaçırmamak için yürüdüm. O karınca yuvası gibi kaynaşan selin arasından sıkıntılı yolculuğumu güverteye kadar sürdürdüm. Merdivenleri çıkar çıkmaz derin bir nefes aldım. İlk işim denizi engelsiz olarak gören bir kanepe seçmek olmuştu. Her şey gönlüme göre de oldu. Kanepenin uç kısmına oturup denizin engin maviliklerine diktim yeşil gözlerimi. İç alemimin derinlik kazandığı anlamları yaşıyordum.*
Vapur Üsküdar İskelesi'ndeydi. İnsanlar aniden hareketlendi, kaynaştı, karıştı. Herkes bir an önce inebilmek için gereksiz bir acelecilik yapıyorlardı. Derinlik kazanan duygularımın ezici yükü altında herkes güverteyi terk ettikten sonra oturduğum kanepeden büyük bir sıkıntıyla kalktım.
*
Şemsi Paşa Parkı'na paralel uzanan sahil yolunun kaldırımından yürüyordum. Otuz kırk adım sonra, sahil kenarından kıvrılarak uzanan kaldırıma karşıya geçebilmek için dikkat ettim. Müsait bulduğum trafikten yararlanıp, koşar adımlarla geçtim caddeyi. Tatlı bir yokuşla evimize doğru uzanan ara sokağa taşıdım kendimi. Ajandamı araladım, kalemimi sıkı sıkı tuttum parmaklarımın arasında. Yeniden hayal dünyama döndüm, beni mutlu eden tek yere.
Yazdığım romandaki kaldığım sayfayı araladım yürürken. Romandaki olayın, ele avuca sığmayan kahramanını biçimlendirmek, ona gönlümden geçen kalıbı giydirmek için düşünüyordum. Esintiler taşıdı hayallerim. Oldukça güzel bir yüz oluştu gözlerimin önünde. Karmaşık yazılarla düşünce hızına yetişebilmek için çırpındı kalemimin ucu. Kahramanının yeni kimliğini yakalamıştım sonunda. Şu an gözüm kapalı bir şekilde yürüyordum bu dar yoldan, elimde ise ajandam ve kalemim. İnsanların hayret kokan bakışlarını umursamamalıydım. Daha bu sabah şöyle demişti hocam:
-İlham geldiği an yazacaksın. Şayet, biraz sonraya kalsın dediğin an, yakaladığın derinliklerin gölgesini bile kağıdın üzerine düşüremezsin.
Hala gözüm kapalı yürüdüğüm yolda çocukların çıkardığı gürültüler tebessüm etmeme neden oldu. Önce bir kız çocuğu çarptı bacaklarıma. Kalemimin düzeni bozuldu sarsıntıdan. Çok kısa bir ara verdikten sonra düşüncelerimi toplamaya çalıştım.
Tam başlayacaktım, parmaklarımı oynattım baş harf için, beklenmedik bir engel çıktı karşıma. Bu defa biraz öncekinden çok daha farklı ve büyük. Gözlerimi açtığımda bütün vücudumla çarpıştığım çocuğun şaşkın yüzü duruyordu karşımda. İkimiz de sarsıldık önce, O dengesini biraz daha çabuk sağladı. Ben tökezledim, sağa sola yalpalandım, ajandam ve kalemim düştü ellerimden. Alnım çenesine çarpmıştı. Baş dönmemin geçmesi için hafifçe kapadım gözlerimi. Kendimi toparlar toparlamaz kirpiklerimi sık sık kapayıp aralayarak, normal görüşümü sağlayabilmek için çırpındım.
"Bahadır?" diye mırıldandım. Sonra suçluluğun verdiği bir duyguyla "Afedersin" dedim.
Burukça gülümseyerek "Sorun değil" dedi. Ve ardından sesli bir şekilde yutkunup "Özlemişim" diyerek yere düşürdüğüm ajanda ve kaleme eğildi. Defter yere düştüğünden olsa gerek başka bir sayfa açılmıştı. Ah bu kesinlikle en sevdiğim şiirimdi. Bahadır şiiri sesli okumaya başladığında, sesinin daha önce fark etmediğim kadar güzel olduğunu düşündüm.
"Yıldızsız bir geceydi.
Bir dağ çiçeği gibi şimdiden hasretteydim,
sürgündüm, çok uzaklardaydım
Ve gözlerindi sürgün sebebim
Çok çabuk çekildin hayatımdan
Kaderle eleleydin,
Bense kederle sarhoş.
Yarım kalmıştı hikayemiz,
Göçmen kuşları gibi gelip geçtin,
bu şehirden
Belki de hayatımdan.
Duymadın haykırışımı, acılarımı
Benimsin sanmıştım, uçtun avuçlarımdan
Tutamadım, gitme de diyemedim.." sayfayı çevirdi fakat devamını göremeyince, ajandayı kapatıp kalemle birlikte bana verdi. Ben ise sesinin güzelliğiyle mest olmuş bir şekilde O'na bakıyordum. Bana bakınca gözlerimi kaçırdım."Katiline mi yazıyorsun bu mısraları?" diye sorunca boş ve anlamayan gözlerle O'na baktım.
"Katilime derken?" diye mırıldandım. Biraz daha yaklaşıp, yüzüme düşen inatçı bukleleri kulağımın arkasına sıkıştırarak, "Şiirin öznesi, şairin katilidir Meyra"