2

31 3 0
                                    


"Katiline mi yazıyorsun bu mısraları?" diye sorunca boş ve anlamayan gözlerle O'na baktım.

"Katilime derken?" diye mırıldandım. Biraz daha yaklaşıp, yüzüme düşen inatçı bukleleri kulağımın arkasına sıkıştırarak, "Şiirin öznesi, şairin katilidir Meyra"

İrkildim, vücudumda alevden bir rüzgarın yakıcılığını hissederek ürperdim. Bir erkek nasıl olur da edebiyat işlerinde benden daha düşünceli çıkabilirdi? Kendime yediremedim ve ayakkabılarıma indirdim bakışlarımı. Derin bir nefes çektim ciğerlerime, diyecek bir şey bulamayınca da "Eve gitmem gerek, hoşçakal" demek zorunda kaldım.

" 'Hoşça' kalabilmem için, kendine dikkat etmen gerekir Meyra." diyince bakışlarımı ayakkabılarımdan O'nun gözlerine terfi ettirdim. Benimkinden daha canlı olan yeşilleri, dikkatle yüzümü inceliyordu. "Kendine dikkat et,"

*

Eve geldiğimden beri yatıyordum. Şöyle bir hafta boyunca bütün sorumluluklardan sıyrılıp, beynim patates püresine dönüşene kadar uyumak istiyordum.

Edebiyat kursunda Mert Hoca'ya verdiğim sözü hatırlayarak, ajandamı elime aldım. Tam başlayacaktım ki, zihnimi tam toparlayamadığımı düşünerek tekrar denedim. Kahredici bir solukla rahatlamaya çalıştım. Fakat yine işe yaramadı. Mahmurluğumu dağıtabilmek için odanın içinde dolaştım. Kollarımı yay gibi açıp daireyi genişlettim. Pencerenin kıyısına kadar gelip perdeyi araladım. Beynimi romanımdaki kahramanıma veremiyordum. Tülleri intizamlı bir şekilde kapattım. Ayın içeriye süzülen huzmelerine baktım. Aklıma benimkilerden daha canlı olan yeşil gözler gelip duruyordu. Olmuyordu, olmuyorsa da zorlamanın bir mantığı yoktu değil mi?

*

Sabah hayat dolu bir gönülle doğruldum yatağımdan. Beyaz Amerikan kapının solunda kalan saat, 06.28'i gösteriyordu. Derhal yüzümü yıkamak için lavaboya geçtim. Sonra her buklesi birbirinden bağımsız kıvırcık saçlarımı taradım, daha doğrusu taramaya çalıştım.

Mutfaktan sesler geliyordu. Annem kesin çoktan kalkmıştı. Önce oturma odasına yöneldim. Kapıyı hafifce araladım, kimseyi göremeyince paytak adımlarla mutfağa geçtim. Sessiz bir bekleyiş içerisinde karşısında durup, sofrayı hazırlamak için uğraşan annemi seyrettim. Kısık bir sesle varlığımı hissettirmeye çalıştım. "Erkencisin?"

Annem bana bakıp göz devirmekle yetindi. O bana her böyle davrandığında içimde bir damar kopuyordu, hatta iki damar, tamam belki beş.

"Anne!"

Etkili bir bakışla dikkat kesildi annem.

"Efendim"

"Beni bir kere olsun sevemeyecek misin?" seslice yutkunup "Bak sadece bir kere hissettirsen yeter, sonra yine bu haline dönersin. Anne gerçekten çok ihtiyacım var." diyerek yanağımdan süzülen yaşı elimin tersiyle sildim.

"Sen en başından beri yanlış bir karardın Meyra, sana hamile olduğumu duyunca intihara kalkışmıştım" sonra bakışlarını doğradığı domateslere vererek "Hadi zaten bugün pazartesi işe gidicem, sen de oyalama beni" diye mırıldandı.

Ağlıyordum, göz yaşlarım firar etmiş durumdaydı. Boynu bükük bir şiir gibiydim, ya da güzel bir şiirin en kötü dizesi. Feryadımı boğarak, "Ben pazartesileri hiç sevmem,
Bileklerimi kestim zaten o gün
Ve sen kanayan yarama parmak basmaktan başka bir şey yapmadın" diyerek odadan çıktım. Şimdi derhal hazırlanıp kursa gitmeliydim. Düşünmemeliydim, düşündükçe ağlamamı kontrol edemiyordum.

*

Çantamı da askıdan alarak kapıyı açtım ve soğuk rüzgarın yanaklarımı ısırmasına izin verdim. Hayır düşünmemeliydim dedikçe daha çok akan gözyaşlarım beni dehşete sürüklüyordu. Koştum, her zamanki gibi 'gören ne der' lafını önemsemeyerek ağlaya ağlaya koşuyordum. Yokuşun ucuna geldiğimizde durup, telefonumu çıkardım. Son aramalardan Deste'yi arayarak bugün edebiyat kursuna gelemiyeceğimi söyledim. Bu kafayla ilham falan kalmazdı bende. En iyisi sakin bir yerde, düşüncelerimle boğuşarak şu işe bir son vermekti. Ama dokunsan ağlayacaktım. İçimde anlamlandıramadığım ve adlandıramadığım hisler vardı.

Tam yokuşu çıkmaya başlayacakken arkamdan "İyi gözükmüyorsun Meyra, nold-" cümlesini bitirmesine izin vermeden sıkıca sarıldım O'na. Şuan en çok ihtiyacım olan şey buydu sanırım. Nane ve frambuaz harmonisine benzeyen kokusunu içime çektim. Bir eliyle belimi sıkıca sararken, diğer eliyle saçlarımı okşuyordu. Saçlarımı koklamaya başladığında yüzümü boyun girintisine daha çok soktum. Sanki mümkünmüş gibi daha çok akıyordu gözyaşlarım, sanki mümkünmüş gibi daha fazla acıyordu içim, ve sanki mümkünmüş gibi sarıldığım bedeni içime çekmek istiyordu kalbim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 17, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

MeyraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin