seven

175 60 54
                                    

''kolay gelsin.''

üzerine ince bir ceket alıp kliniğe inen jungkook, bilgisayar başındaki hekime baş selamı verip aynı samimi gülümsemeyi geri aldığında ilerledi ve kliniğin kapısının yanında yer alan küçük kutudan önceden doldurduğu kedi mamalarından biri alarak kendini kliniğin bahçesine attı.

müstakil evlerinin bahçesi tıpkı evleri gibi ne çok büyük ne de çok küçüktü. sevimli, hoş bir bahçeye sahip olan bu evin çevresi de tıpkı kendisi gibi pek çok ev barındırıyordu. sessiz, sakin bir mahallede otursalar da şehir merkezine on dakikalık mesafede olmalarından dolayı evlerinin önünden geçen yol da çokça tercih edilen bir yoldu.

ellerini ceketinin ceplerine sokan omega çitlerle çevrilmiş olan bahçelerinin kapısına doğru ilerledi. sokak kedilerini beslemek adına bahçenin dışında, kapının tam önüne koyduğu bir mama kabı vardı ve her sabah kahvaltıdan sonra o mama kabını doldurmayı jungkook bir görev edinmişti.

kapıyı açıp, kaldırımın kenarındaki boş mama kabını aldı ve evden getirdiği yeni kabı koydu. her gün, aynı saatte bu işi yaptığından sokaktaki kediler yemek saatini hissediyorlar, duydukları birkaç tıkırtıda hemen bahçe kapısının önüne üşüşüyorlardı.

kap değişikliği yapmasıyla birlikte mamanın başına üşüşen kedilerle gülümsedi jungkook. her zamanki kedilere ek olarak bir de araya karışmış bir yavru kedi gördüğünde heyecanla gözleri parlamış ve olduğu yerde çöküp cebinden yaş mama çıkararak onu yanına çağırmıştı.

bu büyük kedilerin arasında yemek yemek elbette onun için çok zor olacaktı.

elindeki paketi açıp yaş mama kokusunun yayılmasıyla yavru kedinin dikkatini çekmiş olan jungkook, kendisine doğru gelen yavruyla mutlu olmuş ve sadece birkaç adım atan bu yavruyu karnından kavrayarak kucağına almıştı.

aslında yaş mamaya değil de omeganın yumuşak kokusuna doğru gelen kedi başının okşanmasıyla mayışmış, gözlerini kapatarak ona en sevimli halini sunmuştu.

jungkook elleri arasında miyavlayan kedi ile kıkırdadı.

"sevimli."

sokak kedilerini düzenli olarak besleyen bu güzel kokulu omega ile tatlı dakikalar geçiren yavru kedi keskin duyu organıyla aldığı farklı feromonlardan dolayı biraz huzursuzlanmış, az sonra feromonların artmasıyla da çırpınarak omeganın ellerinin arasından kayıp hızla annesinin yanına koşmuştu.

"hey," diyerek üzgünce elini uzattı omega olan. "neden gittin..."

fakat biraz sonra etraftaki karanlık havayı o da sezdiğinde bu yavru kedinin neden kaçıp gittiğini anlamış, anlamasıyla da bu karanlık havanın sahibi olan alfa birden önünde belirmişti.

"kedileri mi besliyorsun?"

neredeyse her gün siyah bir mercedes ile kapılarının önünü işgal eden alfa yine aynı şekilde karşısına dikildiğinde kafasını kaldırdı omega.

kim taehyung, şık siyah bir takım ile elleri cebinde ve yüzünde keyifli bir ifadeyle kendisine bakıyordu.

"yaralı değilsin." diyerek bakışlarını kaçırdı omega. gözü şimdi alfanın arkasında kalan, üç farklı araca kaymıştı. taehyung her ne kadar tek başına bir arabadan inip kliniklerine gelse de mutlaka peşinde bir veya iki tane daha araba ile pek çok adam bulunurdu ve jungkook, taehyung'un neden hep böyle bir orduyla dolaştığını merak ederdi.

"değilim." diyerek onu onayladı alfa olan. "babana bir vefa borcum olduğunu hatırladım. o yüzden arada bir ziyaret edeyim diyorum. nasıl, iyi düşünmüş müyüm?"

taehyung'un her zamanki ciddiyetsiz ifadesi ile nefesini sesli bir şekilde dışarı verdi omega olan.

alfanın bir vefa borcunun olduğunu söylediği o gece, jungkook açısından çok garip bir geceydi.

iki ay önce, soğuk ve yağmurlu bir günde bulmuştu onu. fırtınalı bir havada, sokaktaki kedileri kliniğe almak için bahçeye çıktığı sırada fark etmişti alfayı.

sadece birkaç sokak ötede, yaralı bir alfa feromonu kliniğe kadar ulaşmış ve omeganın etrafını çevrelemişti. ilk defa böyle bir şeye şahit olmuştu jungkook. alfanın kendisine ulaşan feromonlarından onun ne kadar uzaklıkta olduğunu, yaralı olduğunu ve hatta son nefesini vermek üzere olduğunu hissetmişti.

duymaktan nefret ettiği feromonlar önce bu soğuk havada onun içini ısıtmış, ardından da paniğe kapılmasına sebep olmuştu.

çünkü bu, ölmek üzere olan bir alfanın feromonlarıydı. bu yüzden mi kendisini böylesine sıcak hissettirmişti bilmiyordu. ama nedense, bu sıcaklığın sönmesini istemedi.

bu yüzden olsa gerek, hiç tereddüt etmedi. neden o gün hiç tereddüt etmediğini de hiç düşünmedi. yağmurun altında, şimşeklerin aydınlattığı sokaklarda koştu, koştu ve koştu. en sonunda, feromonlarının kendisine ulaştığı alfayı bulduğunda büyük bir şimşek çaktı ve kim taehyung, ağır yaralı bir halde tam karşısındaydı.

yine tereddüt etmedi. duvara sırtını vermiş olan alfaya yaklaştı ve diz çökerek onun nasıl ve ne kadar yaralandığını ölçmeye çalıştı. ama bakışları, alfanın yüzünü bulduğunda hiç olmadığı kadar şaşkındı.

ölmek üzere olan alfanın yüzündeki huzur onu şaşırtmıştı. ama daha dikkatli incelediğinde, bu huzurun içine gizlenmiş kederi görmek o kadar da zor olmamıştı. ölmek ister gibi bir hali vardı, fakat sanki, ikilemde kaldığı bir şeyler de vardı.

o gece ise omega onu içine girdiği bu ikilemden çekip çıkardı.

jungkook'un ortalıktan kaybolduğunu fark eden babası, oğlunun feromonlarını takip ettiğinde onu yaralı bir alfanın yanında diz çökmüş bir halde bulmuştu. konuşmaya değer bir şey yoktu, bir doktor olarak yapılması gereken şeyse belliydi. işte o gece her şey değişti, kartlar yeniden dağıtıldı. 

kim taehyung'un bu dünyadaki işi henüz bitmemişti.

"ne düşünüyorsun böyle?''

alfa, onu içine girdiği düşüncelerden çıkardığında kollarını dizlerine doladı ve meraklı bakışlarıyla kafasını kaldırdı.

"o gece neden o haldeydin?"

jungkook'un olduğu yerde küçük bir çocuk gibi kapanıp, içerisinde saflık barındıran yuvarlak gözleriyle kendisine bakması taehyung'u gülümsetti. 

bir de velet dendiğinde kızıyor, diye düşündü. böylesine küçük görünüp çocukça tepkilere sahipken onunla nasıl uğraşmazdı ki?

gülümseyerek cebinden çıkardığı elini jungkook'a uzattı ve onun yumuşak saçlarını karıştırarak güldü.

''boş ver. senin kafan basmaz bunlara.''

kendince yine omega ile uğraşan taehyung, kedilerle oynayan bu çocuğu rahat bırakıp kliniğe doğru gittiğinde jungkook'un donup kaldığının farkında değildi.

alfanın arkasında kalan omega az önce saçlarında hissettiği parmaklarla gözlerini kocaman aralamış, olduğu yerde kalarak tek bir parmağını hareket ettiremez hale gelmişti.

temas.

temas.

temas.

jungkook'un zihninde yankılanan tek şeyken nefesi sıklaştı, aniden gelen bu temasın etkisinden kurtulmayı denedi.

hafife almıştı. bu alfayı... nedensizce çok hafife almıştı.

la vie en rose ➳ taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin