İyi okumalar.
Evimin kapısını kilitleyip apartmandan dışarı çıktım. Aşırı yorgun hissediyorum. Sıcak yatağımdan zar zor kalkmıştım. Bütün gün uyumak istiyordum ama işe gitmem gerekiyordu.
Dışarıda soğuk bir rüzgar esiyordu ve bu beni daha da yorgun hissettiriyordu. Bir an önce işe varıp, sıcak bir kahve içmeyi hayal ediyordum.
Yavaş adımlarla işe doğru yürümeye başladım. Bir anda cebimde telefonumun titremesiyle elimi cebime atıp telefonumu çıkardım. Arayan Hoseok'du. Telefonu açıp kulağıma yasladım. 'Merhaba, nasılsın?' diye sordu. Sesindeki heyecanı duyabiliyordum ve bu, yorgunluğumu bir an için unutturdu. Onunla konuşmak, günümün daha iyi geçmesini sağlıyordu.
"İyi, sen nasılsın?"
Sordum. "Ben de iyiyim. Diyorum ki, akşam iş çıkışı bir yerlere gitsek, ne zamandır birlikte vakit geçirmiyoruz."Aslında bir yerlere gitmek hiç istemiyordum. Benim planımda işten sonra eve gidip uyumak vardı. Hoseok o kadar heyecanlı konuşmuştu ki, onu geri çevirmek içimden gelmiyordu. İçimdeki çatışma, bir yandan evde dinlenme isteğimle, diğer yandan onun mutluluğu için bir şeyler yapma arzusu arasında gidip geliyordu.
"Tamam, iş çıkışı seni ararım, beni alırsın."
"Tamamdır!"
Telefonu kapatıp, cebime yerleştirip, yoluma devam ettim.
___
"Bu gün erkencisin."
Min Joon sorduğu soruyla göz devirdim. "Bugün cumartesi çünki." Bir şey demeden kafasıyla beni onayladı. Biraz geçtikten sonra kafe dolmaya başlamıştı. Bugün çok yorucu bir gün olacaktı muhtemelen, bu yüzden biraz dinlenmek iyi olurdu.
Derin bir nefes alıp kendime soğuk kahve hazırladım; belki bu, biraz ayılmama yardımcı olurdu. Kahvemi hazırlarken, aklımda günün planları dönüyordu. Bir yudum içtikten sonra, enerjimin yerine geldiğini hissettim.
Biraz zaman geçtikten sonra içeri yeni bir müşteri girmişti. Sandalyeden ayağa kalkıp tezgahın önüne ilerledim. Adam biraz garipti. Yüzünde siyah bir maske vardı. Siyah boğazlı kazak, siyah keten pantolon ve üzerine koyu kahverengi bir palto giymişti. Sade bir kombindi ama üzerinde şaheser gibi duruyordu.
Gözleri, maskenin arkasında kaybolmuştu, ama yine de bir şeyler anlatıyormuş gibi hissediyordum. İçimde bir merak uyandı; acaba bu adam kimdi ve neden bu kadar gizemli görünüyordu?"
Gizemli adam yavaş adımlarla tezgahın önüne geldi. Saçları kabarık olduğu için yüzünü pek görememiştim. Tezgahın önünde durduğunda gerildim; tanrım, bu adamın boyu kaç santimdi? Yukarıya bakmaktan boynum kırılmıştı resmen. O an, içimde bir korku ve merak karışımı belirdi.Gözlerim, maskesinin arkasındaki ifadeyi çözmeye çalışıyordu.
" Merhaba, ne alırdınız?"
"Latte."
Yutkunup kafamı olumlu anlamda salladım. Adamın sesi o kadar gürdü ki korkmama neden olmuştu. İçimde bir ürperti hissettim; sesinin derinliği, bana sıradan bir insan olmadığını hissettiriyordu. Gözlerimdeki korku, merakla karışırken, onunla bu anı paylaşmanın getirdiği tuhaf bir çekim de vardı.
"Tabii."
"Huyng, bir Latte lütfen!"
"Tamam, yapıyorum hemen!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Red Rose | Taekook |
Mystery / ThrillerAlt tarafı, yolda giderken birine çarptım; en fazla ne ola bilir ki... UYARI⚠️ Kan, şiddet içerir! Yaş farkı! Yetişkin içerik!