🁮9

16 4 10
                                    


"Oiii! Çok iyi gizlenmiş shitpost!"

Kollarımı pencerenin pervazına yaslayıp okula yeni giren İzana'ya seslendim. Dün akşam ona yeni bir hitap şekli bulmuştum ve şimdi üstünde deniyordum.

İzana, başını kaldırıp bana baktı. Kırmızı küpeleri sallanıyordu ve saçları hafif esintiyle sürekli dalga geçtiğim koyu tenine zıt şekilde süzülüyordu.

"Bağırma sabahın 8'inde!"

Dese bile kendisi daha çok bağırıyordu. Ben tam laf sokmalı sikim sonik cevabımı vericeğim sırada yanına sarı saçlı biri yaklaştı.

He?

Bekle...

HA?!

Ne diyor du o?

Buradan duyamıyordum ve İzana da kıza bakmak için arkasını döndüğundam yüz ifadesini göremiyordum ama... kızın parmaklarıyla oynayarak utandığını belli eden kızarmış yüzüyle bir şeyler anlattığını çok, çok net bir şekilde görüyordum.

İçime oturan tuhaf hisle camı kapattım. Huzursuz olmuştum, kızın ne söylediğini bilmeme rağmen tahmin edilemez bir şey değildi.

Sırama oturup telefonumu çıkardım ve kulaklığımı taktım.

Bu gün... İzana'yla konuşmak istemediğim ilk ve tek gündü. Umarım tek olurdu.

16:24

Okulun çıkışına ilerlerken arkamdan gelen net koşma sesleri ile "Hey! Y/n! Beni bekle!" sesleri karışıyordu.

Durmayıp aksine daha hızlı yüreye başlamamdan bir yada iki saniye sonra omzumu sertçe tutan elle durdum.

"Ne?"

O kızla konuşmasından önceki sohbetimizin aksine şuan oldukça suratsızdım. Kaşlarım memnuniyetsizce çatılmış, her zamanki gülen yüzümün yerine somurtkan bir ifade gelmişti.

"Ne oluyor? Bu sabah iyiydin, bir şey mi oldu?"

Ekini omzumdan iterken kaşlarımı daha çok çattım. "Hiç birşey, bir şey olmadı."

Bana inanmayan bakışlarla o da kaş çattı. Hemen hemen boylarımız aynı olmasına rağmen üstüme doğru eğilip yüzüme daha yakından baktı.

"Bu akşam... benimle bir yere gelir misin?"

"Neresi?" Sesim somurtkan ve mutsuz çıkmasına rağmen*fganın yüzündaki sakin gülümseme her geçen dakika büyüyordu.

"Söylemem, ama tahmin etmek serbest."

Ne diyorsun be? *fgan kılıklı... sen git o kızla date çık.

Elimden nazikçe tutup okulun çıkışına sürükledi beni. Motorunun yanında durduğumuzda elimi bırakıp anahtarları çıkardı. "Bu arada açsın, değil mi?"

Başımı onaylarca sallarken telefonumu çıkardım. "Ne zaman döneriz?" biraz gökyüzüne bakıp havalı gözüktüğünü sanarken -zaten öyleydi- bana doğru dönüp "7 gibi." cevabını verdi.

Anneme mesaj yazdıktan sonra telefonu cebime attım. İlk o motora bindiğinde elimi tutup binmeme yardım etti.
Dipnot: hala trip atıyorum amık kürtüne.

Yolda ilerlerken başımı kürtün sırtına yaslamadan kendimi alamamıştım. Kendi odunluği yetmezmiş gibi odun kokulu parfüm şişesini kafasında kırmıştı.

Ellerimi göğsünde birleştirip derimce nefes aldım. Hem soğuk rüzgar yüzüme vuruyor ve saçlarımla boğuşuyordu hemde İzana'nın küpleri rüzgar sesine eşlik ediyordu.

"Nereye gidiyoruz?"

Güçlü rüzgar yüzünden bağırarak sorduğum soruya cavap geç gelmemişti. İlk önce turunculaşan göğe bakıp sonra kendi kendine sırıttı.

"Sana daha önce yetiştirme yurdunda yaşadığımı anlatmış mıydım?"

Bunları söylerken minikleri oynamadı, kaşları kımıldamadı ya da alnı kırşmadı. Ama mimiklerinin aksine üzüntülü sesini gizleyemiyordu anlaşılıyordu.

İstemsizce kollarımı biraz daha onun etrafında sıkılaştırdım. Daha önce bana kendini hiç bu kadar açmamıştı.

"Kendimi bildim bileli hep abim olsun istemişimdir ve şimdi bir tane var, hatta iki küçük kardeşim bile var."

"Emma ve Mikey, değil mi? Hatta beni yemeğe davet etmişti."

Ama o gün çok yağmur yağdığı için okuldan çıkar çıkmaz eve gitmek zorunda kalmıştım...

"Evet." dedi kıkırdayarak. "Mikey ile sık sık kavga ederiz ama Emma benim için dünyadaki en önemli kadın olabilir."

"Ya abin?" diye sordum merak eder bir tavırla. "Abim Shinichiro, en büyük kardeşim, Tokyo'nun en büyük çetesinin kurucusu. Beni yetimhaneden çıkarıp bir aile veren adam ve ayrıca 20 kızdan red yiyip hâlâ daha uslanmayan bir aptal." diye sıraladı hayranlıkla.

Biraz durup sanki aklında anıları canlanıyormuş gibi yolu seyretti bir süre. Sonra sessizliği tekrar bozdu.

"O adamla aramda kan bağı olmadığını öğrenince çok üzülmüştüm ama buna rağmen gidip ondan hesap sormak yerine teşekkür ettim. Çünkü hepsi beni dışlamak yerine sahip çıkmıştı."

(İzana eğer mangada da böyle yapsaydı hepimiz rahat bir nefes alırdık mk)

"Kan bağınız yok, ama ailesiniz..."
O başını sallarken ben tekrar derince iç çektim. Yine burnuma odun kokusu dolmuştu. Niyeyse, ağlayacak gibi hissediyordum.

"Bizimkiler seni görünce hemen musallat olacak bak görürsün! Ah, ve Mikey'in birkaç arkadaşıda geliyor."

Başımı sallarken bunağıma daha çok yaslandım. Yol bitmiyordu bir türlü. Kalan yol sıradan sohbetlerimiz gibi akmıştı. Sabahki olayı unutmuş gibi takılabilirim biraz.

Öhöm gelecek bölüm belki ufak bi öpücük? Ya da daha fazlası?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: 5 days ago ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

80 - İzana Kurokawa. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin