Binanın önünden ayrılırken, Fyodor'u orada bıraktığım için içimi bir huzursuzluk duygusu kaplıyor. Hele ki Bayan Petukhov ve baş rahibenin bakışlarından sonra, sanki Fyodor'u orada birakmak bir hata imiş gibi hissediyorum. Biz kiliseden çıktığımızda hafifçe yağan kar, artık daha çok ve lapa lapa yağıyordu.
Ben binadan iyice uzaklaşıp kendi evine doğru yürürken, bir yandan da kendi sorunlarımın teker teker üzerime yığıldığını hissediyordum. İşim yoktu artık. Kovulmuştum, annemin gönderdiği para da bir yere kadar idare ederdi... Ya sonra ne yapacaktım? Nasıl para kazanacaktım? Peki Fyodor? Onu nasıl koruyacaktım kiliseden? Nasıl çözüm bulacaktım?
Bu düşünceler kafamda dönerken, adımlarım hızlanıyordu. Sokaklar sessizdi, karın sessizliği her yeri sarmıştı. Birden bire derin bir nefes aldım ve durdum.
Huzursuzluğum artıyordu. Geri dönmem lazımdı. Fyodor'un yanına geri dönmem gerekiyordu, onu en başında yanlız bırakmak bir hataydı, Bayan Petukhov'un bakışlarını görmüştüm, hayra alamet değildiler...
Gittiğim yönün tersine dönüp hızlı adımlarla binaya doğru gitmeye başladım. Binaya yaklaştıkça içimdeki huzursuzluk katlanarak artıyordu. Sanki her adımda daha da ağır bir yük omuzlarıma biniyordu. Fyodor'u tehlikede bırakmış olma düşüncesi, kalbimi sıkıştırıyordu.
Binaya vardığımda, dış kapının önünde durup derin bir nefes aldım. Neyse ki Bayan Petukhov dış kapıyı açık unutmuştu... Merdivenleri hızla çıkarken adımlarım yankılanıyordu. Fyodor’un dairesine ulaştığımda kapıyı çalmadan önce bir an tereddüt ettim. Ya geç kalmışsam? Ya ona zarar vermişlerse?
Bu düşüncelerle kapıyı çaldım ve bekledim. İçeriden bir ses gelmedi. Panikleyerek kapıyı daha sert çaldım ve “Fyodor!” diye seslendim. Açması lazımdı. Onu görmem lazımdı.
Nihayet içeriden bir hareket sesi duydum. Fyodor kapıyı açtığında yüzü bembeyazdı, gözleri kızarmış ve şişmişti. “Kolya...” dedi zayıf bir sesle. Onu bu halde görmek içimi parçalamıştı. Teni iyice solmuş, beti benzi atmıştı. Karşımda sanki kendisi değilde ruhu vardı.
Fyodor'un kollarımda titrediğini hissettim, bedeninin ince sarsıntıları kalbimde yankılanıyordu. Onu bu halde görmek, içimde onarılması güç bir yara açtı. Sanki soğuk kar taneleri sadece dışarıya değil, içimize de yağıyordu.
Ona daha sıkı sarıldım, belki böylelikle kırılgan ruhunu bir nebze olsun toparlayabilirdim. Ancak sessizlik içinde, sadece nefeslerimizin hışırtısı yankılanıyordu.
Fyodor’u bırakıp gözlerine baktım. Derinlerde bir yerde, görünmez bir savaş veriyordu. Onun gözlerinde kaybolmuş ruhunu aradım, ama bulduğum sadece karanlık bir boşluktu.
"...Bayan Petukhov. Her şeyi görmüş, sadece görmekle yetinmemiş Kolya. O... Bunu baş rahibeye anlatmış, güvende değiliz... Baş rahibe ile görüşmem lazım ben..-"
Fyodor, sözlerimi duymazlıktan gelerek bakışlarını boş bir noktaya dikti. Sanki çoktan kararını vermiş gibiydi. "Kolya, bunu daha fazla erteleyemem. Onlar zaten her şeyin farkında. Eğer şimdi gitmezsem, durum daha da kötüleşecek." dedi kendinden emin olmauan bir sesle, içindeki korkuyu seziyordum.
Fyodor’un sözleri zihnimin derinliklerinde yankılanırken, kalbimde bir ağırlık, boğazımda sıkışan bir korku hissettim. Bu, tanıdığım adam değildi. Sesinde bir yabancılık, bir soğukluk vardı. Benim tanıdığım, canım gitmişti sanki.
İçimdeki endişe beni sarmalarken, derin bir nefes aldım, ama ciğerlerime dolan hava bile yetmiyordu artık rahatlatmaya. Ciğerlerim iğneler batarcasına sıkışıyordu. Ellerim titreyerek ona uzandım, sesim yumuşak ama titrek çıkmıştı:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Only in Dreams
Fanfic"Ben mi? Yitirmedim henüz aklımı, lakin bu şehir bazen boğuyor beni. Birden gözlerimde yaşlar hissettim. Ellerimle yüzümü gizlemeye çalıştım. Bok gibi hissettirdi. Alıştım mı yokluğuna? Vaz mı geçtim varlığından?"