almina
"bir, iki.. üç.."
...
"siktir..!"
elimden kuvvet alarak yerden kalkarken nefes nefese kalmıştım. akademinin başlamasına çok kalmamıştı ve ben hala uçmayı öğrenememiştim. normal bir angemon reşit olduğunda kanatlarını yeni kullanabilmeye başlardı ancak ben onlardan daha önce hareket ettirebilmeye başlamıştım.
kendimi özel sanıyordum, o şeytanı görene kadar. kanatlarım o kadar güçsüzdü ki kendimi kaldıramıyordum.
uçmak için kilo en önemli şeydi. eğer hafifsen daha kolay ve hızlı uçabilirsin, bende oldukça zayıftım. belli bi zaman sırf erken uçabileyim diye yemeyi bile kesmiştim. ama sanırım boşuna kendime eziyet etmiştim. tam istediğim kilodaydım ancak hala kendimi kaldıramıyordum. birkaç ay sonra son kemik güçlenmesini yaşayacaktım, yirmi yaşıma geldiğimde yani.
akademide uçabilen kişiler güçlü sayılırdı. akademi olmadan kimse element kullanamayacağı için o durumu kabullenmiştim ama en azından uçabiliyor olmalıydım. her zaman önde olmamak sinirimi çok bozuyordu.
ayağa kalktığımda tekrar kanatlarımı havaya kaldırdım. şeytan'ın yaptığı şeyleri düşünmeye başladım. kanatlarımı ileri geri hareketlendirmeye başladım ve gitmek istediğim noktaya bakarken zıpladım ancak kanatlarım tekrar beni taşıyamadı ve yere düştüm.
bu sefer kalkmaya çalışmadım. açıkça beceremiyordum. belki de sadece akademide öğrenmeyi beklemeliydim.
"yanlış yapıyorsun."
hemen arkamdan gelen sesle kısa bir çığlık attım. konuşan kişiye döndüğümde bana gözleri kısık bakan şeytan vardı. neredeyse yerdeydi ancak kanatlarını kullanıyordu, yeni gelmemişe benziyordu. onun kanat seslerini nasıl duyamadığıma anlam vermemiştim.
çığlığımın ardından arkasını dönüp gitmeye yeltendiğinde hemen doğruldum. "bekle!" diye seslendim. kafasını çevirdiğinde ayağa kalkabilmiştim.
".. ne yanlış yapıyorum, öğretir misin?" dedim. bana ifadesiz olan bakışına karşı masum sayılır şekilde mırıldandım. "lütfen."
benim yanıma doğru birkaç adım attı. yanıma yaklaştıkça onun karanlık olan aurasını hissediyordum. baran'ın neden korktuğunu şimdi daha iyi anlıyordum. meleklerin aurası hep aydınlık ve mutluluk verici olurken şeytanların karanlık ve korku salan auraları vardı.
"tekrar dene." dedi şeytan.
az önce yaptığım gibi kanatlarımı kaldırdım. "kanatlarını sonuna kadar kaldırırsan uçmaya çalıştığında ileriye doğru çok hızlı ilerlersin ve yere çakılırsın." dedi. "kanatlarının küçük bir kısmı yere değiyor, kanatların yere değmeyene kadar kaldır sadece."
dediği şeyle kanatlarımı serbest bıraktım ve çok hafifçe kaldırdım. sonra ona tekrardan baktım. "şimdi kanatlarını çırpmaya çalış. hedefin şuan bulunduğun yerde havalanmak olmalı, yoksa uçarken kolayca dengeni kaybedersin ve kaza yapma oranın artar."
kanatlarımı çırpmaya başladığımda bu sefer vücudum eskisi gibi ağır gelmiyordu, aksine bir tüy gibiydi.
çırptığım kanatlar giderek hızlanırken kendimi bir anda yukarıya doğru hareket ederken görmüştüm. uçuyordum. ayaklarım yerden yukarıdadaydı ve kanatlarım artık çok rahat hareket ediyordu. resmen büyülemiş gibiydi beni, saniyeler içinde kendimi kaldırmayı öğrenmiştim.
yukarı çıktığım gibi aşağıya inerken şeytanın gitmeye çalıştığını gördüm. hızla kendimi yere bıraktım ve onun kolunu tuttum. bir anda bana döndü.
"şey.. neden benim ırkçı olduğumu düşündün?" diye sordum.
bana birkaç saniye baktıktan sonra iç çekti. "sen bir erezsin. erezler şeytan düşmanıdır."
"soyadım hiçbir şey ifade etmiyor." dedim. annemin soyu hakkında bir şeyler bildiğine şaşırmıştım ancak bu kasabada eskiden çok erez soyunun bulunduğunu bildiğim için bilmesi garip gelmemişti.
"onlar iğrenç."
"onların aptal olduğunu bana söylemene gerek yok, biliyorum. beni öyle büyütselerde seninle konuşmak beni asla rahatsız etmez." dedim ve bir anda kaşlarımı kaldırdım. "hatta.. arkadaşım olmak ister misin?"
gözlerini yüzüme çevirdi. "arkadaş?" diye sorguladı. "o ne demek?"
"hı?"
"o ne demek?"
"şey.. yani beraber vakit geçiren ve beraber eğlenen iki angemon olmak." aval aval ona bakmamaya çalışıyordum. ailesinin öldürdüğü gerçeğini hesaba katsak belki mantıklı gelebilirdi.
"neden benimle vakit geçiriyorsun?" dedi. "melekler var."
"çok soru soruyorsun."
kaşlarını çattı.
"arkadaşa ihtiyacım yok."
"herkesin ihtiyacı vardır."
yüzünü çevirdi. umursamaz tavrı nedense daha çok ilgimi çekmesini sağlıyordu.
evet benim bir tipim var.
"görünüşe göre melekler çok acınası."
"hey, şimdi de sen ırkçılık yapıyorsun."
gözlerini gözlerimle buluşturdu. "meleklerle empati yapmam." dedi soğukça. mavi gözleriyle beni oyalarken bir anda benden kurtulmak istercesine ormanın içine doğru yürümeye başladı.
gerçekten çok garip biriydi. aynı anda hem yardım ediyor hemde meleklere hakaret etmeye çalışıyordu, ama bu davranışları kendini korumak dışında kullandığını zannetmiyordum. ona vahşi falan demek tamamen ırkçılıktı. nasıl meleklerin onu anlayamadığını anlayamamıştım doğrusu.
onunla arkadaş olmak ilgimi çok çekmişti.
⎯⎯⎯⎯⎯⎯
aklıma güzel ters köşeler geldi amk
ŞİMDİ OKUDUĞUN
vahşi şeytan # gxg
Romanceailesinin boşanması üzerine şehirden uzak bir yere, dağa taşınan melek ırklı almina, herkes tarafından vahşi denilen şeytan ırklı efşa ile tanışır. ・düzyazı & texting