Terliyordu. Deli gibi terliyordu. Siyah saç tutamları yüzünün her yerine yapışıyor, şakaklarından düşen su damlacıkları çenesinden yol elıp adem elmasına süzülüyordu. Eliyle ağzını kapatarak derin soluk seslerini bastırmaya çalıştı.
Sırtı soğuk mermere dayalıyken görünmemek için iki büklüm duruyordu. Karanlık onun için bir avantajken arkadan gelen beyaz ışık tüm avantajlarını çöp etmişti. Adım sesleri yaklaşıyordu. Gözlerini sıkıca kapadı ve nefes almayı kesti.
Adım sesleri durdu, sonra yavaş yavaş uzaklaşmaya başladı. Sesler tamamen kesilene kadar çıt çıkarmadan bekledi.
Tehlike gidince büyük bir nefes aldı. Kalbinin sesi kulağına gekiyordu, neredeyse patlayacaktı. Sakinleşince saklandığı yerden kalktı.
Minik el fenerini yaktı, çok ışık saçmaması iyiydi bu ona hayli hayli yeterdi.
Gece yarısı Atina'da bir antik yunan müzesindeydi.
Bulunduğu odada yunan mitolojisine ait objeler ve yunan tanrılarının tabloları, heykelleri vardı.
Değerli eşyaları incelerken sırtı duvara çarptı. İrkilerek geri döndü, ve ışığını duvara tuttu. Gözünün dibinde bir penis resmi vardı. "Iyy..."
Bir kaç adım gerileyip baktığında ise bunun devasa bir tablo olduğunu gördü.
(bu tarz bir şey)
Köşede altın sarısı bir parça gördü. Feneri oraya yaklaştırdı.
İnce ince parlıyordu. Parmaklarını parçanın üstüne koydu. Bir şey vardı ama anlayamıyordu. "Bu bir insan çizimi mi yoksa?""Ama neden diğerlerinin yanında değil...?"
Altın ışık taboldaki çatlaktan bir yere sızdı, sanki bir oktu. Oku takip ederek nerede son bulduğuna baktı.
"Afrodit?"Aphrodite niye o parçaya bakıyordu?
Odak noktası yine o kısıma döndü. Resim çatladı, ışık arttı, altın nokta büyüdü.
"Siktir,siktir, sik-" birden büyük bir ışık patlaması oldu ve bir şey onu ensesinden çekip tablonun içine soktu.
Bulutların arasında beyaz bir zemindeydi. Karşısında kendisi gibi bir mermerde yan yatan biri onu izliyordu. Tek eli başının altında diğer eli yattığı için açılmış kalçalarındaydı.
(Üstündeki bluzü yan tarafları bu şekilde açık bir halde uzun elbise olarak düşünün. )
Mavi gözleri cam gibi parlıyordu. Uzun kirpiklerinin hareketleri durgun olsa da harelerindeki pırıltılar öyle haylazdı, deydiği her yeri öyle bir cayır cayır yakıyordu ki... Karşısında dişlerini dudaklarına geçirmeden duramıyordu. Kızıl dolgunluklarının sağ köşesinin doğuştan gelen kıvrımı tehlike saçıyordu. Baştan aşağı tapılasıydı. Parmaklarını pürüssüz ve parlak teninin her köşesinde gezdirme, ona dokunma arzusu o kadar ele geçirmişti ki zihnini. Nefes alıp verişini izlemek bile haz veriyordu kendisine. Belirgin köprücük kemiklerinin altındaki biçimli göğüsleri zayıf sırtının gerilmesiyle yükseliyor, yanlarına düşen zarif kollarıyla ince belinin kıvrımı arasında boşluklar oluşuyordu. Büyülü müydü? Bilmiyordu. Büyülemiş miydi? Kesinlikle.
"Kimsin sen?" diye sordu güzellikten bağı çözülen dili.
Yerinde kıvranmasının sebebiydi koyu sesi. "Ben Afrodit'in oğluyum, mitolojide adım geçmez" alaylı bir ima bindi sesine. "Güzellik ve aşk tanrıçasının büyüsünü bozduğu, Artemis'in okçuluk yeteneğini çaldığı, Apollon'un sarı saçlarının ışığını ve yakışıklılığını söndürdüğü, Zeus'un şimşeklerinden ürkmediği için pek sevilmeyen biriyim çünkü. Dengeyi bozuyormuşum."
Dengeyi bozduğunu çoktan fark etmişti. Bu halleri normal değildi çünkü.
Onu sevmeyen herkesi yok etmek istedi.
⚜️
Evettt yeni bir kurgu!
Bu aralar yunan mitolojisi baya ilgimi çekmeye başladı. Kafamda bir fic yazma düşüncesi vardı zaten. Felix'imin en çok Afrodit vibesi verdiğini hayal etmeden edemedim.
Şuanki taslaklarım ve ficlerimden en beğendiklerim arasında konusu.
Umarım siz de beğenirsiniz öptümm💋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
son of Aphrodite
FanfictionMavi gözlerindeki tutku cam gibi parlıyordu. Uzun kirpiklerinin hareketleri durgun olsa da gözlerindeki pırıltılar öyle haylazdı, deydiği her yeri öyle bir cayır cayır yakıyordu ki... Karşısında dişlerini dudaklarına geçirmeden duramıyordu. Kızıl do...