"Tatlı."
Kafası doluyken oğlanın dediğini anlamamıştı. "Ne tatlı?"
"Düşüncelerin, tatlı."
Yüz ifadesini korku bürüdü.
"Düşüncelerimi mi okuyorsun?" Ondan etkilendiğini ve onunla sevişmek istediğini de okumuş muydu?Oğlan kıkırdadı. "Ben olsam ben de kendimle sevişmek isterdim, düşüncelerin garip değil." Yattığı yerden ayağa kalktı çıplak ayaklarıyla beyaz taşlarda yürüyüp yanına geldi.
Elini uzatıp yüzüne saçılmış siyah saçlarını geri itti. Bacaklarını iki yana açarak Hyunjin'in kucağına yerleşti. Kollarını boynuna dolayıp elleriyle saç diplerini okşamaya başladı.
Hyunjin sıcaktan bayılmak üzereydi, bu çocuk onu 5 dakikada nasıl bu kadar etkileyebilirdi?
Elleri açık beline gitti. Yukarı aşağı okşamaya başladı. "Adın ne?"
Oğlan afalladı. "Adımı merak mı ediyorsun?"
"Evet etmemeli miyim?"
"Afrodit'in oğluyum dedim bu genelde herkese yeterli olurdu.""Herkes?"
Gülümsedi. "Çoğunluğuyla seviştiğim kişiler."
Yüzü düştü.Ne bekliyordu ki? Sadece onun olacağını falan mı? Afrodit'in oğluydu sonuçta, illa annesine çekerdi.
"Adımı artık merak etmiyorsun değil mi?" Gülümsemesi sahteleştiğinde Hyunjin'in kaşları çatıldı.
"Ben... Ne düşüneceğimi bilmiyorum sanırım. Ama şunu biliyorum ki ismini öğrenmeden gitmeyeceğim."Bir süre bakıştılar.
"İsmim Felix."
"İsmini de kıskanıyorlar mı?"
Hyunjin'in sırıtarak söylediklerine, inci dişleri görünecek şekilde güldü.
"Hırsızlık yaparken bir tablonun içine girdin ve Yunan Tanrıları'nın dengesiyle oynayan büyülü bir erkek senin kucağında oturuyor. Hiç korkmuyor musun?"
"Dengesini bozduğun tek şey mitoloji değil galiba güzelim."
Felix göz bebekleri Hyunjin'in gözlerinde oyalanırken dudaklarını da adamın dudaklarıyla buluşturdu. Üst dudağını diliyle kendi dudağı arasına aldı.Hyunjin'in kolları belinin açıklığından girip sırtını çapraz bir şekilde sardı. O da Felix'in alt dudağını yakaladı.
Felix işe dişlerini katınca yavaş tempolu giden öpüşme alevlenmişti. Hyunjin iki dudağını birden kendi ağzına aldı. Derin bir nefesle dudaklarını öpüp bıraktığında çenesinden salyası aktı.
Felix iki eliyle Hyunjin'in yüzünü tutup kendi yüzüne yapıştırdı.
Nefesleri tükenene kadar dudakları birbirinin üstünde durdu.Son raddeye geldiklerinde ayrılıp soluklandılar. Hyunjin burnunu Felix'in boynuna gömdü. Misk kokusunu içine çekti.
"Felix... Ne yaptın bana?"Tek derdi para olan adamın nasıl en büyük ve en güzel derdi olmuştu?
"Ben yokum. Benim bu dünya hiçbir yerde izim yok. Sadece bir resmin köşesindeki parçayım."
Hyunjin gözlerini açtı ve oğlana döndü. "Ne?" Anlamıyordu.
"Bana bağlanma, beni sevme. Beni merak etme, beni görme, beni duyma. Beni unut, önemseme."
"Felix... Neler söylüyorsun?"
"Sen bir ölümlüsün, bense yunan tanrısıyım. Büyülüyüm. Kafandaki düşüncelerden kurtul, ilk ve son kez yaşanan bu olayı unut."
"Ama sen neden bir anda-"
"Hislerini görebiliyorum. Senin hayatında yokum ben ve olmayacağım. Burdan gideceksin ve beni bir daha görmeyeceksin. Kendini kaptırma, iyiliğin için."
Sözünü bitirdikten sonra hayal kırıklığıyla ona bakan çocuğu son bir kez öptü.
Hyunjin gözlerini açtığında müzedeki odadaydı. Şokla etrafına baktı. "Felix?"
Hızla altın rengi parçaya yöneldi.
Parlamıyordu...⚜️
Biraz hızlı ilerledi gibi wjsvwjs
Ama neyse hala ümitliyim bu ficdenn ❤️🔥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
son of Aphrodite
FanficMavi gözlerindeki tutku cam gibi parlıyordu. Uzun kirpiklerinin hareketleri durgun olsa da gözlerindeki pırıltılar öyle haylazdı, deydiği her yeri öyle bir cayır cayır yakıyordu ki... Karşısında dişlerini dudaklarına geçirmeden duramıyordu. Kızıl do...