1.6

1K 263 431
                                    

dedublüman - sen bilmezsin

'feryadım bazen bir şarkı bazen de göğsümde bir sancı' sözünü bu fikteki hyunjin'e, 'anlatmam zaten duymazlar' sözünü bu fikteki hoshi'ye ithaf ediyorum efendim

ve sizi bölüme bırakıyorum

***

Meydandaki bir duvara yaslanmış, giden Felix'ten sonra bir başıma kalırken beni o an ısıtan şey parmaklarımın arasındaki sigaraydı. Kararan havada kendi dudaklarımdan çıkan duman koca bir görüntü oluşturduğunda üstümde olan birkaç gözü görmemek elde değildi.

Beni oyalayacak görevlerin olmaması düşüncelerimle başbaşa kalmama sebep oluyordu ve düşüncelerim, benim canımı sıkıyordu.

Tek elim ceketimin cebinde içimdeki saat parçaları ile oynarken diğer elim boş durmadan sigarayı ağzıma doğru götürdü tekrardan. Bir kez daha içime çekecektim ki bunu engelleyen bir şey oldu.

Hoshi'yi gördüm.

Ötedeki bir bakkaldan çıkmış evine doğru gidiyordu. Bakkal ileride olsa da tam benim karşımdaydı, beni görmemesi imkansızdı. Sorularımın cevabını alacağım diye hızla sigarayı söndürürek arkasından atıldığımda benden önce konuştu. "Ne var?"

"Konuşacağız."

Yüzüme baktı. "Bu zamana kadar adam gibi bir konuşmayı bile çok gördün, konu kendi soruların olunca nasıl da geliyorsun ama?" Durdu. "Ne oldu Hwang? Hatırlayamadın mı?"

"Hoshi."

"Yürü." dedi. "Konuşalım o zaman."

İkimiz ilerledik ve bu süreçte ağzımızı bıçak açmadı. Hoshi çok kez dudaklarını aralamıştı bir şeyler söylemek için ama hiçbir şey söylemeden geri kapatmış, beni de merak içerisinde bırakmıştı.

Onun evine girdiğimizde eğilip torbaları kenara bıraktı, bana baktı. "Evet," dedi, "Ne soracaksan sor. Dürüstçe cevaplayacağım."

Şimdi karşı karşıya iken belki de ilk defa bu kadar duvarları düşürdü, gerçi onda bir duvar olduğunu ilk defa görüyor da olabilirdim ama bu o an önemli değildi ikimiz için de. Elim cebime gittiğinde içindeki silahı hissettim fakat parmaklarım saat kırıklarını kavradı.

Ona uzattım. "Bu sana nasıl geldi?"

Saate baktı, birkaç bir şey düşündü sanki ama aklından geçenleri tahmin edemedim en sonunda ise yüzüme baktı Hoshi. "Sen verdin." dedi. "Ya da..." Gözlerini yüzüme çevirdi. "Ressam olmak isteyen onaltı yaşındaki Hwang Hyunjin verdi."

Elimdeki saat yere düştü.

Parçaları aramızda yüksek bir gürültü oluşturduğunda Hoshi yere baktı ama benim gözlerim ondaydı. En yakınlarım dışında belki de benden başka kimsenin bilmediği hayalperest Hyunjin geçmişten çıkageldiğinde Hoshi devam etti.

"Hani..." dedi. "Japonya'ya Chan ile geldiğinde ilk işin ağacın dibine çökmek oldu. Neye baktın?" Üstüme doğru bir adım attı. "Benim çizdiğim harflere baktın."

Durdu, kendine hakim olmaya çalıştı ama başaramadı. "Orayı hatırladın da neden beni hatırlamadın!"

Yüzüme baktı, söyleyip söylememekte kararsız kalmadı bu sefer, bu sefer de o yıkmaya kararlıymış gibi devam etti. "Babanla Japonya'ya geldin. Beni buldun. Adım attığım her yerden çıktın. Sen. Bana. Sarıldın!" Üstüme yürüdü. "Hâlâ hatırlamıyorsun, değil mi?"

Bir sonraki görüşmemizde karşıma çıkıp 'ben doktor oldum Hyunjin' demelisin.

Geri kaçtım, Hoshi ise üstüme daha çok geldi. "Hatırlarsın sandım. En azından ben unutmamıştım. O gün Japonya'dan gittiğinde, tekrar gelmeni beklediğimde de, okumak için ülkeden giderken de hep aklımdaydın. Umarım dedim, umarım yaşıyordur da verdiğim sözü tutabilirim!"

die with a smile, hyunho ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin