"Shiro anlamış olmalı gitmediğini, limanda bir hareketlilik olmadı saatlerdir."
Karargahta sessizlik hakimdi ama bu sessizliğin içerisinde herkes çalışıyordu. Sadece birkaç saat önce koca bir koşuşturma varken şimdi durgundu etraf ve biz toplantı odasında, komutanlara durum bildiriyorduk.
Oturduğumuz masanın etrafı kalabalıktı, parmaklarımı çeneme yaslamış, çatık kaşlarla Felix'i dinlerken son sözlerinden sonra gözlerim masanın diğer ucundaki Hoshi'yi buldu, o da bana çevirdi gözlerini.
Ama uzun tutmadı, kaçırdı hemen.
Kaşlarım daha da çatıldı, sormak istedim neden kaçtığını. Bir şeyler tam değil gibiydi, Hoshi bir şeyleri halledememiş gibiydi. Bir yerlere dalıyor sonra tekrar konuşmaya dönüyordu, tüm odağım oykan bir anda ayağıma atılan tekme ile hızla yaygın oturuşumu düzelttim. Chan başını benden tarafa çevirdi ve sessizce konuştu. "Oğlum generallerin olduğu odada yayılarak niye oturuyorsun sen, evinin salonu ile mi karıştırdın burayı?"
Sorusuyla yaşadığım farkındalık bir anda etrafa bakmamı sağladığında göz göze geldiğim Seungmin 'sonunda' der gibi bakmış, önüne dönmüştü. Üstümde olan gözler benim oturuşumu düzeltmemle çekilirken atıldım.
"Shiro burada öylece saklanacak değil ya? Biri ona ev ayarlamış olmalı. Onu bu ülkeye sokan her kimse, bu ülkeye saldırmak isteyen de o."
Sözlerime devam edecektim ki Hoshi ayaklandı. "İzninizle."
Kimse bunu beklemiyordu, ben de beklemiyordum. Toplantının ortasında bir anda kalkışı ile gözler üzerine dönerken generalin izin vermesi ile odadan çıktı, arkasından sadece kapıya baktım.
Gitti, toplantı bitene kadar da gelmedi. Ne kadar belli etmemeye çalışsam da aklım onda kaldı, nerede, ne yapıyor, neden böyle bir toplantının ortasında çıktı, bir sürü soru aklıma uğradı. Cevap bulamadım, tahminlerim beni tatmin edecek cevaplar olmadı.
Hava kararmışken odadan çıktığımızda belgeleri topladığım için en son ben odadan ayrıldım, belgeleri masaya bıraktığım sırada yanıma gelen bir Japon askeri bana baktı. "Komutan Hoshi sizi çağırıyor."
Hızla ona döndüm, gözlerimiz kesiştiğinde ardında gizleyemediği nefreti gösterdi bana. Duraksadım, Hoshi'nin çağırması bir yana Hoshi hiçbir zaman beni çağırmak için başkasını göndermezdi, bu en başından beri öyleydi.
Kabul ettim. "Nerede?"
Asker ilerledi, onu takip ettim hatta önden yürüdüm. Karargahın arkasına, ilk geldiğimde atıldığım odaya doğru ilerlerken kapıyı açtı, içeri girdim. "Buraya ned..."
Bacağımın arkasına tekme attığında sözlerim kesildi, dudaklarımdan bir ıkınma çıkarken ikinci tekmeyi de attığında dizlerimin üstüne düştüm. Silahımı belimden aldığı gibi odanın diğer ucuna attı ve saçlarıma asılarak boynumu geriye kırdı.
Bağırmadım, inlemedim hatta engelleme şansım varken hiçbirini yapmadım.
Geriye doğru çekilen boynum beni sinirlendirse de ona baktım. "Çareyi beni karargahın en uzak odasına getirmekte mi buldun?"
"Kardeşimi öldürdün komutan," dedi nefretle, sesinde kendi nefretimi hissettim. "Gözlerimin önünde kardeşimi öldürdün, sen beni görmedin ama ben seni gördüm."
Başımı daha çok geriye kırdığında dişlerimi sıktım. "Seni de yanına gönderememişim desene." Ona baktım. "Savaşa ölmeyeceğim diyerek giriyorsunuz siz?"
Silahını çıkardı ama çekemedi, ona bu hamleyi yapmasına izin vermedim. Dirseğimi geçirdiğim gibi silahını düşürürken onu da yere yatırarak boğazına sardım tek elimi öfkeyle. "Beni." dedim onu nefessiz sıkarak. "Sinirlendirme."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
die with a smile, hyunho ✓
Fanficeğer dünyanın sonu olsaydı, ben senin yanında olmak isterdim. | angst with happy ending