Hepinize merhaba minik ejderlerim🐉
Bölüme geçmeden önce aşağıdaki minik yıldıza tıklarsanız beni çok mutlu edersiniz🔮
Kahveleriniz hazırsa☕️
Let's go🪼
Soğuk rüzgaralar odasına doluştuğuda üşüdüğünü fark edip ayağa kalktı. Gün içinde topuz yaptığı, beyazlamaya yüz tutan kızıl renkli saçlarını gece açık bıraktığı için kedini çok rahat hiss ediyordu. Yaşının verdiyi yorgunlukla tek istediği bir kadeh şarap içip kitap okumaktı.
Açık penceresine doğru irerlerken yeşil geceleğin önünü kapatı. Pencereyi kapatmıştı, artık dinlenmesi için hiçbir engel yoktu. Yorgun gözleri masasındaki şarabı bulduğuda, yıllardır nefes almamış gibib havayı soludu.
Hızlı adımlarla masaya ulaşıp, şarap şişeseni açıp, eski şarabı koklamasıyla yüzünde mavi gözlerinin kenarlarını kırıştıracak bir gülümseme belirdi. Tam şarapı kadehine boşaltacağı esnada bir güç dalgası kadının içinden geçti.
Rüzgar gibi kadının içinden geçen güç dalgası elindeki şişenin yere düşmesine neden olurken, kadının sanki nefesi kesilmiş, boğazına bir yumru oturmuştu. Eleri iki yanında açık, arkasını döndüğü anda yeşil bir güç dalgasının yüzüne çarpasıyla titrenmeye başladı. Ağzı açık kalmış kadın derin bir nefes alıp "Olamaz" diye fısıldadı, kendi kedine. İki kez daha yeşil güç dalgası esip gitdiğide kadın biraz öncekiden daha fazla titriyordu.
Yavaş ve titrek adımlarla sehpasının üzerindeki sihirli küresine doğru gittmeye başladı. Adımları titrek ve zayıftı. Sanki az önceki güç dalgası tüm gücünü emişti. Yere düşmemek için ilk önce kırmız şaşaalı koltuğuna sonraysa sehpaya tutunarak küreye ulaştı. Elini küreye koydu ve "Myrelle" dedi.
Myrelleden anında cevap geldi. "Merhaba müdire Morgana. Birşeye mi ihtiyacınız vardı?" Morgana elini göğsüne götürüp geceliğini sıktı. Kalbi sıkışıyordu. "Okuldaki tüm kahinler, büyücüler ve cadılara gizli odaya gelmelerini söyle. Tam dört kez. Yüzyıllar sonra yeniden oluyor" konuşurken duraksıyor nefes alırken tıkanıyordu."Zümrüt gözünün laneti yeni kurbanlarını seçti"
Sera Akcan
Kafamda çok büyük birf sızı hiss ediyordum. İniltiler ve acıyla gözlerimi açıp etrafıma bakıtım. Nerdeydim ben? En son kilsede rutiel yaptığımızı hatırlıyordum. Rütieli neden yapıştık? İşte bunu hatırlamıyordum.Diğerleri nerdeydi acaba? Umarım iyilerdir. Uyuduğum banktan kalkıp etrafıma baktım. Bir çardakta idim. Çardak park gibi bir alanda bulunuyordu. Türlü türlü çiçeklerin süslüyordu. Çimenler ve ağaçlarla kaplı olan ormanı adıran bu park hafif eğimliydi.
Etrafta benim bulunduğum çardaktan başka çardaklarda vardı. Ayağa kalkmamla, yere düşmem bir oldu. Acaba bugün Seraya işkence günü falanmıydı? Ayağa kalkıp kıyafetimi düzeltmeye başlamıştım, ama birşey farketmemle donakaldım. Üzerimdekiler benim kıyafetller, benim kıyafetlerim değildi.
Ben böyle zevksiz birşeyi giymezdim, asla. Üstümde yeşil renk ketan bir gömlek, altımda bol, yeşil bez bir pantalon, ayağımda kahverengi çizmeler, belimde kahverengi bir korse ve son yeşil bir pelerinim vardı. Bu çağ dışı, markasız kıyafetlerde neyin nesi? Beni kınamayın, marka takıtım olması elimde olan birşey değil. Sanırım birisi beni tamamen yeşile boyamak istemiş.
Şu anda "Neredeyim? Arkadaşlarım nerede? Buraya nasıl geldim?" gibi büyük sorulara kafa yormam gerekirken, kıyafetlerimi kimin değiştirdiğini düşünüyordum. Herkesin bir takıtısı vardır. Benim takıntımda kıyafetlerimdi. Zevkime uymayan kıyafetlerin içinde nefes alamıyordum. Gözlerim uyuduğum yerde duran sepeti buldu.