Element//1

88 2 3
                                    

Sude sırasında oturmuş sabırsızca kalemini masaya vurup duruyordu. Dersin bitmesine nereden baksa yarım saat vardı ve zaman geçmek bilmiyordu. Sıkıntıdan patlamak üzereydi. Bir an önce dersten çıkması ve ayakkabılarını çıkarıp toprağa ayağını basması gerekiyordu.

Bir anda aklına gelen fikirle kendi kendine sırıtmaya başladı. Kesinlikle dersten çıkmasına yardımcı olacak bir fikirdi. Hem kimseye zarar gelmeyecekti. Kendi tarafından bakınca gayet masum bir hareketti ama duyunca Cansu üzerine gelecekti. Hatta duymasına gerek yoktu. İkizini hissedebiliyordu. Kendisi izin vermediği sürece ne düşündüğünü anlayamazdı ama aklına şeytani bir fikir geldiğini anlaması an meselesiydi.

İç sesi karar vermesine yardım etti:

'Hadi ama kızım alt tarafı ufak bir sarsıntı, bu kadar korkmanın ne anlamı var?'

Haklıydı. Küçücük bir sarsıntı ama kardeşi -Cansu- ona-

'Kardeşinden mi korkuyorsun yoksa?'

İç sesi ona işkence etmeye devam ediyordu ama haklıydı, bir korkak gibi davranıyordu.

'Haydi ama Sude, sen eskiden bu kadar pısırık değildin. Gün geçtikçe kardeşine benzemeye başladın.'

Hayır, asla onun gibi olmayacaktı. Kuralcı, kasıntı bir ezik.

Çoktan karar vermişti ve bütün bunları düşünmesi bir dakika bile sürmemişti. Artık hazırdı. Gözlerini kapattı ve kendini o ufacık sarsıntıya hazırladı. Odaklandı ve aklına sınıfın altındaki 10 m2 lik toprağın ufacık ama hissedilir bir sarsıntı geçirmesini hayal etti. 3-2-1...

Gözlerini açtığında herkes korkuyla sınıftan çıkıyordu. Tamam, o kadar küçük bir sarsıntı değildi ama 1 saniye bile sürmemişti. Bu kadar korkmanın anlamı neydi? Sakince eşyalarını topladı ve sınıftan çıktı. Ayakkabılarını çıkardı ve çıplak ayakla yürümeye başladı. Ana kapıya geldiğinde aniden durdu. Kesinlikle beklediği görüntü bu değildi. Evet, kendi bulunduğu sınıf hatta bulunduğu binadaki insanların dışarıda olmasını bekliyordu ama bütün kampüsün dışarıda olması? İşte bunu o bile tahmin edemezdi. Elimdeki motorsiklet kaskını daha sıkı kavrayıp yürümeye devam etti. Ters giden bir şeyler vardı, hissedebiliyordu.

Zihni zonklamaya başladı. Cansu ona ulaşmaya çalışıyordu. Derin bir nefes aldı ve zihnini boşalttı. İşte başlıyordu:

#Ne yaptığını sanıyorsun sen?#

#Amacım sınıftan çıkmak için ufak bir sarsıntı yaratmaktı öyle de yaptığımı sanmıştım.#

#Bilerek yapmadın mı?#

#Hayır, bir terslik var.#

#Pekala, yarım saat içinde her zamanki yerde.#

Sude bunu duyar duymaz adımlarını sıklaştırdı. Motoru görüş alanına girdiğinde ayakkabılarını ayağına geçirdi ve deri ceketinin önünü ilikleyip çantasını boynundan geçirdi. Motora vardığında seri bir hareketle kaskını taktı ve motoru çalıştırdı. Tam yarım saatlik yolu vardı ama bu onun hız yapıp daha erken oraya varmayacağı anlamına gelmiyordu.

***

Demek bir sorun vardı. Zaten Sude'nin bu pervasız hareketleriyle başlarına şu ana kadar bir şey gelmemiş olması mucizeydi. Evet, şu anda bulunduğu yerde bu ufak çaplı deprem hissedilmemişti ama okul kampüsünde hissedilebilir bir sarsıntıya yol açtığını anlayabilmişti.

Sıkıntıyla saçlarını savurdu ve oturduğu kafedeki masaya geri döndü. Sinan önündeki pastayı yiyordu. Cansu'yu görünce önündeki pastayı bir kenara koydu ve limonatasından büyük bir yudum aldı. Ağzının çevresini bir peçete yardımıyla temizledikten sonra çarpık gülümsemesini göstererek konuşmaya başladı:

-Sevgilim, bir sorun mu var?

-Sude'nin yanına gitmem gerekiyor.

-Şimdi mi?

-Evet, mümkün olduğunca çabuk.

-Önemli bir şey mi?

-Öyle de denebilir ama halledilemeyecek bir şey değil.

-Tamam, o zaman akşam görüşür müyüz?

-Duruma göre mesaj atarım.
dedikten sonra Cansu, Sinan'ın dudağına ufak bir öpücük kondurdu. Sonra da montunu, çantasını ve kaskını alıp çıkışa yöneldi.

-Cansu.

Arkasına döndüğünde Sinan'ın ona çapkınca gülümseyip göz kırptığını gördü. O da gülümseyip gözlerini devirdi ve önüne döndü. O Sinan'dı ve hiç değişmeyecekti. Hep aynı çapkın Sinan olacaktı.

***

-Evet, sonunda gelebildin.

-Sen de hızlı gelmişsin.

-Her neyse, beklemekten hiç hoşlanmam.

-Tanrım, Sude senin derdin ne? Yarım saat dedim 20 dakika değil. Ayrıca şehir içinde gereksiz hız yapmanı söyleyen de ben değildim. Sorumsuzsun ve çocuk gibisin. Ayrıca da güçlerini gereksiz kullanıp çevrendekileri tehlikeye atıyorsun. Senden ve saçmalıklarından-

-Hey hey hey. Dur biraz. Bu benim suçum değildi.

-Peki o zaman kim yaptı? Senden başka bunu yapabilecek biri var mı?

Sude'den cevap gelmeyince Cansu daha da sinirlendi ve Sude'yi ittirmeye başladı.

-Konuşsana. Senin derdin ne? Her canın istediğinde elementlere hükmedemezsin. Bize böyle öğretilmedi.

-Evet, evet Cansu haklısın. Ne zaman kullandık ki? Anlasana bu bize verilen bir hediye, onu kullanmamız gerekiyor. Hiç kullanmadan mezara götürmemiz değil.

Cansu derin bir nefes alıp şakaklarını ovdu. Yine hızlı bir şekilde sinirlenip sakinleşmişti. Zaten sinirlenmek onu yoruyordu. O, Sude gibi asi değildi. Olmamalıydı da. Daha çok yapması gereken sevgili(!) kız kardeşinin başına açtığı belalardan kurtulmaktı.

-Tamam pekala, anlat. Seni dinliyorum.

Sude derin bir nefes alıp olanları anlatmaya başladı. Her ne kadar Cansu'nun başta kaşları çatılsa da sonradan yavaş yavaş eski haline döndü.

-Yani şimdi sen bana fark etmeden aklından geçenin çok daha üstü bir şeyin gerçekleştiğini söylüyorsun. Doğru mu anladım?

-Kesinlikle.

-Orantısız güç. Gerçekten çok garip. Daha önce başımıza böyle bir şey gelmemişti.

-Bana bilmediğim bir şey söyle.

Cansu, Sude'nin bu hareketine karşılık gözlerini devirdi.

-Düşünmem lazım. İlk kez karşılaştığımız bir konuyla ilgili hızlı akıl yürütemem.

-Her neyse, ben gidiyorum.

-Nereye?

Sude arkasını döndü ve şeytani bir gülümseme sergiledi:

-Randevum var.

Sonra da topuklarının üzerinde dönüp yoluna devam etti. Cansu ise Sude kadar rahat olamyordu. Ortada bir sorun vardı ve bir an önce çözülmesi gerekiyordu. Daha önce başlarına böyle bir olay gelmediği için afallamıştı ve ne yapması gerektiği hakkında en ufak bir fikri yoktu.

Yarım saat kadar olduğu yerde düşündükten sonra aklına bir fikir geldi. Kimsenin olmadığı bir yere gidip alıştırma yapmalıydı. Eğer Sude'de bir sorun varsa kendinde de bir sorun olmalıydı. Sonuçta birbirlerine bağlıydılar. Tabi Sude gibi toprak üzerinde deneme yapamazdı. Sadece iki elemente sahipti:
Sıcak elementler yani hava ve ateş onun, soğuk elementler -su ve toprak- ise Sude'ya aitti. O yüzden ateş ve hava üzerindeki hakimiyetini kontrol etmeliydi.


ElementHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin