2.BÖLÜM

3 1 0
                                        

Gün aydınlandı, kahvaltı salonuna yaklaştılar. Sıkışan trafikte Uğur ve Serkan arabanın arka koltuğunda uyurken profesör ve Halil hala dinç bir şekilde yollarına devam etmişlerdi. Halil arabayı park etti, sol camdan dışarı baktı, Elif de arabayı park etti ve arabadan indiler. Profesör arabadan inerken Halil, arkada uyuyan arkadaşlarına seslendi. Gözlerini ovuşturdular ve esneyerek etrafa baktılar. Onlar da arabadan indikten sonra kahvaltı salonuna girdiler.

Kış güneşi insanı ısıtmayan ama ruha dokunan ışığıyla soğuk havayı kırarak parlıyordu. Aynur diğerlerine göre daha çok üşüdüğü için kat kat giyinmişti. İçeriye girer girmez kaloriferin yanına oturup elini yapıştırdı. Arada ellerini ovuşturarak daha hızlı ısınmaya çalıştı. Biraz kendine geldikten sonra montunu çıkardı ve sandalyesinin arkasına attı. Sarı saçlarını geriye attı ve masadakilere:

"Ben yanıma kalın kıyafetler alsam olur mu acaba?", diye sordu. Uğur:

"Yok, daha neler?", diye gülerek alay etti. "Sıcak bir iklime gidiyoruz. Uzun bir şeyler al tabi de kışlık tarzı kıyafetler almana gerek yok bence.", dedi. Profesöre bakarak, "Değil mi hocam?", diye sordu.

Profesör önden gelen atıştırmalıkları ağzına atarken:

"Her ihtimale karşı alın. Ne olur ne olmaz. Havanın bin bir türlü hali var.", dedi ciddi bir tonda.

Halil, profesörün aklına bir şeylerin takıldığının farkındaydı. Sormak istiyor fakat bir yandan çekiniyordu. Emekli olduğu için mi, göreve gelemediği için mi yoksa başka bir şey için mi böyle üzgün ve ciddiydi diye düşünüyordu.

Profesörün yüzündeki kırışıklıklara göz gezdirdi. Son zamanlarda ne kadar da yaşlanmıştı... Beş yıl boyunca birlikte çalıştılar ve bu son çalışma olacaktı. Profesör gittikten sonra onun yerine nasıl biri gelecekti? Onunla iyi anlaşabilecekler miydi? Hata yaptıklarında profesör gibi görmezden gelecek miydi?

Garson sipariş almaya geldiğinde ortamdaki sessizlik bozuldu. Hepsi üzgün olduğu için konuşmak istemiyordu. Ortamı genelde neşelendiren Uğur ve Aynur bile o an onlar gibi düşünceli olduğu için kollarını birleştirmiş, araştırmayı ve profesörün gidişini düşünüyorlardı.

Siparişlerini verdiler ve kahvaltılarını yaptılar. Elif kahvaltı esnasında arada telefonda araştırma yaptığı sitelere göz atıyordu. Adanın konumunu, nasıl bir yer olduğuyla alakalı bilgilere bakıyordu. Halil karşısında oturan Elif'in ne yaptığına merakla baktı. Ağzındaki lokmayı bitirdi ve yutkundu:

"Neye bakıyorsun öyle?", diye sordu. Dalgın olan Elif başını kaldırdı ve Halil'e baktı. Adamın renkli gözleri içinde kayboldu bir anda. Ardından kendini hemen toparlayarak:

"Eve gittiğimiz zaman bavulu toplamaktan vakit kalmayacağını düşündüğüm için şimdiden araştırma yapayım dedim.", dedi.

Profesör, zeytin çekirdeğini tabağa koyarken:

"Ah benim çalışkan kızım...", dedi ve gülümsedi. Elif de aynı şekilde karşılık verdi. Profesör:

"Şu an sırası değil, hep beraber kahvaltı yapıyoruz. Sonra araştırırsın.", dedi.

"Tamam hocam.", dedi ve kahvaltısını yapmaya devam etti.

Kahvaltı bittikten sonra dükkândan ayrıldılar ve arabalarına doğru ilerlediler. Profesör adımlarını yavaş yavaş atarken:

"Ben şurada taksiye bineceğim, sizler de oyalanmadan evinize gidin ve eşyalarınızı toparlayın. Uçak biletleriniz hazır zaten sadece yarın sabah erken saatlerde havaalanında olmanızı istiyorum. Ayrıca görev esnasında laubalilik istemiyorum. Mümkün olduğunca dikkatli ve özenerek çalışın. Yanardağı son zamanlarda iyice aktifleşmeye başladı, kendinize dikkat edin. Oradaki kabileyle de iyi geçinin.". dedi. Serkan 'kabile' kelimesini duyunca şaşırdı:

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 08, 2024 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KABİLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin