Hayat...
5 harf ,1 ömür...
Bazen düşünürüm, o anılar, dertler, dermanlar, sıkıntılar bu 3 kelime'ye nasıl sığar? Peki ya kader ?
Babamın bizi terkedip gidişini, abim annem ve benin birbirimize sıkı sıkıya bağlanmamızı, nasıl sığdırmış 5 harf'e ?
Penceremden sızıp, alt ve üst kirpiğimin arasından girip, beni uyandıran güneş ışınları bugünün habercisiydi.
Bam!
İşte o gün. Tam yedi yıldır hayalini kurduğum ilk iş günüm. Daha doğrusu ilk iş görüşmem.
Küçükken okumada hevesi olup okuyamamış ve koca eline baktığı için mutsuz evlilikleri olan tüm yakınlarım "Oku,kolunda altın bileziğin olsun. Evlenince koca eline bakmazsın." Derdi.
Gün, onlara "Hıncınızı aldım!" Deme günüdür! Belki birazda babama; gidişin beni çöktürmek yerine, ayakta tuttu. Deme günü. Tartışılır bir konu olduğunu kabul ediyorum.
Odamın kapısının bir hınç ile açılması, beni bu düşüncelerden sıyırmış bulundu.
"Buğlem sen hala napıyorsun burda? İlk görüşmenede geç kalmak mı istiyorsun? Kalk çabuk kalk!"
Ve annem gene topu ağlara atıp, geldiği gibi sahaları terk etmişti...
Onun bu sanki hayatımız bir kadın yüzünden paçavra olmamış, sanki babam bizi uçkuru yüzünden yüz üstü bırakıp gitmemiş, sanki kâlu belâdan beri 3 kişi yaşıyormuşuz, sanki bu durum hep böyleymiş gibi davranması hep bizim içindi. Bunu biliyordum. Onun bu hali... bir erkek yüzündendi. Ve ben, uçkurunu düşünen erkeklere karşı o günden beri hep düşman olmuşumdur.
Sonunda yatağımdan kalkıp banyoya yöneldim. Avucuma aldığım bir avuçluk suyu yüzüme çarpıp beni ayıltmasını bekledim. Zaten dün gece duş aldığım için duş almaya ihtiyaç duymadım. Rutin işlerimi tamamladığıma kanaat getirdiğimde banyodan çıktım.
Dolabımın karşısına geçip, üstüme kırmızının en koyu tonundan oluşan, göğüs oluğuma kadar salaş bi şekilde dekolte veren gömleği ,siyah, ayak bileğimin biraz üstünde biten boru paça pantalonu alıp üzerime geçirdim. Koyu tonlarda bir far alıp sürmeye başladım. Saçlarımı açık bıraktım. Sırtımın ortalarıma gelen saçlarım, gerçekten güzel duruyordu. Maşayı fişe takıp ısınmasını bekledim. 3 dakika sonra maşa ile açık saçlarıma biraz dalga verdim. Dudaklarıma da mat, kırmızı rujumu sürdüm. Kırmızı her zaman iyidir. Aynanın karşısına geçtim ve... İşte tamamım!
"Anne! Ben çıkıyorum!"
"Kahvaltı etmek günah değil biliyorsun değil mi buğlem?" Diye sordu annem bıkkınlıkla.
Gidip iki yanağını da öptüm.
"Çok heycanlıyım anne. Hele bi işe alınayım 7 öğün kahvaltı yapacağım. Söz. Hem...ağabeyim nerde bu saatte?
"Sabahın köründe şirkete gitti annesinin kara oğlu" Onun bu haline gülümsedim. Zaten anneme karşı en büyük armağan buydu. İçten bir tebessüm.
"Hadi kaçtım ben!" Diyip bişey demesine fırsat vermeden siyah babetlerimi ayağıma geçirdim ve kapıdan çıktım.
Şirkete hangi minibüsün gittiğini bilmediğimden caddeden geçen bi taksiyi gördüm ve şanslı günüm diye düşünüp, durdurmak için elimi kaldırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİRANOĞLU
RandomBu planlanmış bir intikam hikayesi değil. Burada av, avcısının yanına kendi ayakları ile gidecek. Belkide kadının ayakları, hiç bir yolu bu kadar sevmemiş, hiçbir yol, kadının ayaklarına bu kadar hasar vermemişti. Bu, kapıları kapalı bir adamın kap...