Koridorun sonuna geldiğimi, kırmızı boyalı duvar sayesinde anladım. Bugün bu kırmızı sevgisi neydi Allah aşkına?
Koridorun sonundaki, tavandan asılı yeşil, sağı gösteren oku takip ettim ve karşıma çıkan ilk kapıya baktım. Kapının yanındaki küçük dikdörtgen levhada 'Baran MİRANOĞLU' yazısını görünce doğru yerde olduğuma kanaat getirdim.
Miranoğlu soyadının da ne kadar havalı olduğunu düşünmeden edemedim.
Derin bir nefes aldım ve siyah, üzerinde boydan krem rengi çizgiler bulunan kapıyı 2 kez tıklatıp içeriden onay cümlesi duymayı bekledim.
İçeriden yorgun ve bıkkın bir "Gel anam gel" sesi duymayı beklemiyordum tabii ki. Bunun üzerine dudaklarımdan firar etmeyi bekleyen şen kahkahamı atmayı isterdim tabii. Lakin bu mümkün değildi çünkü, kapının arkasındaki ses benim gelecek biletimdi.
Kapı açtım ve içeri girip ardımdan kapattım.
Oda kahverengi takımlardan oluşuyordu. 2 tane, rahatlığı burdan belli olan deri koltuk vardı. Biraz sağ tarafta kalan küçük, yuvarlak bir toplantı masası 4 tane de sandalyesi vardı. Kapıdan içeri girer girmez de boydan boya camlar vardı.
İncelememi bitirdiğim de kendimi topladım ve selam verdim.
"Merhaba" sesim istemsiz olarak neşeli çıkmıştı. Ve tam o anda gözlerim Baran Bey ile kesişti.
Gözleri yorgun ama bir o kadar sevecen bakıyordu.
Adımlarımı eli ile gösterdiği ve iş görüşmesine gelenler için konulduğu belli olan siyah sandalyeye yönlendirdim.
Sandalyeye oturduğum da cv kağıtlarım olduklarını tahmin ettiğim kağıtları eline aldı ve konuşmaya başladı.
"Buğlem Çetiner"
Gözlerini kağıttan ayırıp, onay istercesine
gözlerime baktı. Bende o yorgun yüzü içimden gelen güldürme dürtüsü ile cevapladım."Yes,it's me." (Evet,benim)
Sesim kontrolsüzce neşeli çıkmış ve yüzüm gülmüştü. İlk önce donuk donuk yüzüme baktı. Sanki ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışıyor gibi bir hali vardı.
Bir an paniğe kapıldım. Daha deminki boğuk ses gibi eli ile geçiştirecek sandım. Ama o bu düşüncelerime depar atarak, kısa ama gür bir kahkaha patlattı ve ağzındaki inci tanelerini gözlerim önüne sundu.
Ben de amacıma ulaşmanın tadını çıkardım.
"Lütfen bana kendinizden bahsedin." Rahat bir tavır takınarak söylediği sözler kulaklarıma dolduğunda, ağzımı açtım ve bir çuval inciri berbat etmemek için dua etmeye başladım."Az önce dediğiniz gibi ben, Buğlem Çetiner."
Derin bir nefes aldım ve ardından devam ettim.
"İstanbul Üniversitesi, İngilizce dili ve edebiyatı mezunuyum. İki yılımı birincilik ile tamamladım. Üç ve dördüncü yıllarımda kayda değer başarılara imza attım. 4 ay önce de mezun oldum."
Duraksamama karşılık, ağzını açtı ve kelimeleri dudaklarından bir musluktan akan su gibi aktı. O kadar iyi konuşuyordu ki, sanki bu güne kadar hiçbir kusuru olmamış gibi. Sanki ben konuşurken, beni dinlememiş, kelimelerini özenlice cümlesine dizmiş gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİRANOĞLU
AcakBu planlanmış bir intikam hikayesi değil. Burada av, avcısının yanına kendi ayakları ile gidecek. Belkide kadının ayakları, hiç bir yolu bu kadar sevmemiş, hiçbir yol, kadının ayaklarına bu kadar hasar vermemişti. Bu, kapıları kapalı bir adamın kap...