" Berzan Bey'in özel çevirmeni olacaksın."
Kafamın içerisinde şu beş cümle yankılanıp duruyordu.
Tüm nöronlarım ayağa kalkmış anama avradıma sövüyordu.
"Ne yaptın buğlem sen?"
"Buğlem ne yaptın sen?"
"Ne yaptın sen buğlem?"
Adam gerçekten patronum! Çıkmıştı. Ey ahali! Buyrun cenaze namazıma.
Gözlerimdeki saf korkuyla Berzan Bey'e döndüm. Yüzündeki şeytani sırıtma hiç hayıra alamet değildi. Gözlerindeki o vahşi ifade az sonra beni Baran Bey'in masasının üzerine yatırıp 25 parçaya ayırıp... Ay! Ne diyorum ben be. Allah'ım sen beni mendeburlardan koru yarabbim. Amin.
"O" şekline girmiş ağızımla hala ona baktığımı görünce büyük bir pişkinlikle konuşmaya başladı.
"Kim olduğumu öğrendiniz mi şimdi Buğlem Hanım?"
Yüzündeki sırıtma her an artıyordu.
Bir dakika, bana doğru mu geliyor o?
Ciddiyet ve pahalı, takım elbisesinin altına giydiği ayakkabısının geride bırakdığı tok sesler ile bana doğru gelmeye başladı. Geri adım atmamak için kendimi zor tuttum.
Büyük adımlarıyla 5 saniye içinde dibimdeydi. Gözlerime bakarak konuşmaya başladı.
"Ben" dedi ve duraksadı.
"Sizin" yine aynı duraksama.
Tırsmaya başlıyorum.
"Patronunuzum." Gözlerime bakmaya devam etti.
"Ve sizde, eğer kahvemi 5 dakika içinde masama getirmezseniz ilk dakikadan kovulan ilk çevirmenim olacaksınız."
Yutkundum. Ağır tehditti. Ama bilmiyordu ki formasyon sahibiydim ve istesem burdan istifa edip öğretmenlik yapabilirdim. Ama çevirmenlik ilk tercihimdi. Bu adama ilk dakikadan lanet olsundu!
Hala cevap vermeyip, gözlerinin irislerine bakmama karşılık,kafasını kulağıma yaklaştırarak devam etti.
"Unuttuğunu sanmıyorum ama.... Sütsüz ve şekersiz, güzelim."
Üflediği nefesi boynumu bugün ikinci kez ele geçirince elim ayağıma dolandı. Ama artık cevap vermeliydim. Ona yerini ve haddini bildirmeliydim. Derin bir nefes aldım ve sesimin patronuma karşı saygılı çıkması için kendimi dizginlemeye çalıştım.
"Patronum olmanız, bana güzelim diye hitap etme hakkını size vermez bu bir. İkincisi, lütfen kahvenizi benden düzgün bir dil ile isteyin. Emir kiplerinden hoşlandığım söylenemez."
Kelimelerim bir çalışana göre çok lükstü belki ama, bu adama karşı içimde sonu görünmeyen bir ateş vardı ve bu adam her konuştuğunda o ateşe bir odun atıyordu.
Yüzündeki sırıtış ile söylediklerime aldırmadan konuştu.
"Dört dakikan kaldı, güzelim.
Ah! Tamam. Demek ki söylediğim bir şeye aldırış etmiş. Ne harika ama!
Kaşlarım çatılı bir şekilde konuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİRANOĞLU
RandomBu planlanmış bir intikam hikayesi değil. Burada av, avcısının yanına kendi ayakları ile gidecek. Belkide kadının ayakları, hiç bir yolu bu kadar sevmemiş, hiçbir yol, kadının ayaklarına bu kadar hasar vermemişti. Bu, kapıları kapalı bir adamın kap...