2 Ay Sonra, Eylül, İstanbul
"Paris, Charles de Gaulle Havalimanı'na. Tek yön."
Pasaportumu kontrol eden görevli kafa sallayıp işlemlere başladı. "Cam kenarı olmasın." dedim kuru bir sesle.
Kadın göz ucuyla suratıma baktı, muhtemelen tam tersi talepleri duymaya alışkın olduğundan dikkatini çekmişti. "Cam kenarı olmayacak..." diye mırıldanıp benden teyit bekledi.
"Evet."
Bilgisayarda işlemlere devam etti. Ardından kestiği bileti pasaportun arasına koyarak bana uzattı. "Buyrun."
"Teşekkürler, kolay gelsin..."
Sırtımdaki bilgisayar çantamı düzeltip yürümeye başladım.Uçağın kapısı bir saat içinde açılırdı muhtemelen. Beklerken bir şeyler yemem gerekiyordu, açlıktan midem bulanıyordu ama yemek yeme fikri midemin bulantısını daha çok artırdı. Bu yüzden adımlarımı köşedeki bekleme koltuklarına çevirdim.
Geniş cam duvara bakan rahatsız deri koltuğa oturdum. Elim refleksle telefonuma gitti, ekranda Nildeniz'den 20 cevapsız çağrı ve sayısız mesaj vardı. Ben bakarken tekrar aramaya başladı, zaten sessizdeydi telefon ama aramayı reddedip uçak modunu açtım. Böylece tamamen sessizliğe gömüldü telefonum.
Kafamı yeniden kaldırdığımda karşımda bir çift oturuyordu. Kız başını adamın omzuna koymuş, bir şeyler anlatıyordu. Yorgunluğu yüzünden belliydi ama adama her ne anlatıyorsa hevesle konuşuyordu ve adam da onu yüzündeki tebessümle dinliyordu.
Zihnimde canlanan anılar genzimi yakarken kafamı eğip ayakkabılarıma baktım. Öylece ayakkabılarımı izledim.
"Sen de Paris'e değil mi kızım?"
Teyzenin teki yanıma oturmuştu. Kafamı çevirip baktım, elindeki kraker paketini uzatıyordu. "Evet, Paris." Kafamı iki yana salladım. "Almayayım, teşekkürler."
Teyze ısrarla paketi uzatmaya devam etti. "Al çocuğum al, betin benzin atmış şekerin mi düştü? Bayılıp kalacak gibisin."
Teyzenin inadıyla savaşacak gücüm yoktu. Bir kraker aldım, sustum.
"Check-in sırasında önümdeydin de, orada gördüm seni." diyerek kendi kendine muhabbeti sürdürmeye devam etti teyze. Kızıl boyalı saçlarıyla ve güzel makyajıyla yetmişli yaşlarında bir kadındı. Elbisesi de çok güzeldi. Başka zaman olsa onunla muhabbet etmekten keyif alırdım muhtemelen. Ama zoraki aldığım krakeri çiğneyip yutma hevesini bile kendimde bulamadığım bir güne denk gelmişti.
"Tatile gitmiyorsun herhalde, yükün çoktu." dedi teyze. İki büyük bir orta boy olmak üzere üç valiz teslim ettiğimi de takip etmişti demek ki.
"Yok, tatil değil." diyerek onayladım onu.
"İlk gidişin mi?"
Bir nefes verdim, arkama yaslandım. "Hayır ama ilk defa bu kadar uzun kalacağım. Öncekiler öylesine geziydi."
"Şimdi iş için mi gidiyorsun?"