"Buraya gel!" Jackson, bize hazırlanmak için kırk dakika verdikten sonra bara doğru ilerlemişti. Şimdi Chris beni bileğimden tutup çekerek, söyleniyordu. Beni öyle kuvvetli çekiyordu ki arkasından onu takip etmek dışında bir seçeneğim kalmamıştı ama artık sıkılmaya başlamıştım bu sebeple bir çam ağacının altında, "Chris dur artık." diyerek, bileğimi sertçe kendime çekip elinden kurtarmış ve durmuştum."Minho!" dedi, sinirle bana doğru dönmüştü. Aşırı derecede sinirli görünüyordu, onu ilk defa böyle görmüştüm. Bu nedenle hafifçe yaydığı gergin feromon kokusu burnuma geliyordu. "Nasıl olur da başımıza böyle bir bela açarsın?" yüksek sesle konuştuğu için sona doğru sesi titrerken, bana iyice yaklaştı.
"Sizi sokmadım. Tamamen benimle ilgiliydi."
Chris saçlarını sinirle karıştırırken, bana sinirli gözlerle bakmaya başlamıştı. "Minho sen o adamın kim olduğunu biliyor musun?", "Neden bu mekanın illegal olarak bilindiğini biliyor musun?"
"Niye?"
Chris derin bir nefes aldıktan sonra saçlarını daha çok çekiştirip, büyük elleri ile yüzünü ovuşturdu. "Çünkü burası Jackson'a ait! Çünkü burası onun yönetiminde. Onun peşine polis bile düşemiyor."
Bu dediği ile kahkaha atmış ve kollarımı birbirine bağlayarak, Chris'in gözlerine doğru baktım. Dürüst olmak gerekirse bir şeyden korktuğum yoktu. Kaybetmeyi veya kazanmayı umursamıyordum.
"Geri çekilmemi mi istiyorsun ?" dedim, başını iki yana sallayıp, ellerini kafasına koyarak, kendi etrafında daireler çizerek dönmeye başladı.
"Sadece on dakika boyunca sessizce durman gerekiyordu. Sessizce Jeongin ile beklemeliydin. Sen nasıl olur da ilk defa geldiğin bir yerde, ilk defa gördüğün bir alfa ile iddiaya girersin?"
Gözlerimi yumdum ve sinirle başımı yana doğru çevirdim. Dudaklarımda hafif bir gülümseme vardı ama bu sadece sinirden dolayı yanağımın kenarında yer etmiş bir çizgiydi.
"Tek sorun omega olmam değil mi?" dedim, önümde duran Chris'i hafifçe iterek konuşmuştum. " Omega olduğum için kazanamayacağımı düşünüyorsun."
Chris, göğsündeki elimi tutarken beni durdurmuş ve beni hafifçe geriye doğru itmişti. Yüzünde anlamadığım bir endişe vardı. "Hayır." dedi, "Sorun bu değil."
"Bana beni buraya getireceğine dair söz verdin. Bana burayı kapattıracağına dair söz verdin Christopher. Şimdi beni mi suçluyorsun? Senin beceriksizliğin yüzünden bu haldeyiz."
"Minho!" dedi beni iyice geriye doğru itip, çam ağacının kütüğüne dayarken, "Minho, oyun değil bu!"
"Altı üstü bir yarış."
"Kendi bedenini sunmak ne demek Minho? O adama meydan okuyanlar hakkında nasıl efsaneler var biliyor musun? Onu yenmek üzere olan canından oluyor. Üstelik bahsi geçen kişiler alfa, sen bir omegasın Minho."
Beni ağaç ile kendi arasına almışken yüzüme doğru bağırıyordu bu sözleri ama benim kaybedecek bir şeyim yoktu. Ölüm benim için pek de önemli bir şey değildi, kimseden korktuğum da yoktu. Chris bedenime iyice ağırlık verirken, sırtım ağrımaya başladığı için onu hafifçe kendimden uzaklaştırmak için, göğsünden itmiştim. Canımın yandığını fark ederek, bana verdiği ağırlığı hafifletse de hâlâ daha elleri çam ağacının gövdesinde ben de kollarının arasındaydım. Hemen hemen aynı boylarda olduğumuz için yüzlerimiz birbirine çok yakındı. Aldığımız nefes birbirimizin yüzüne vuruyordu.
"Benim kaybedecek bir şeyim yok." dedim ve Chris'in kollarından ayrılarak, yürümeye başladım. Chris arkamdan geliyordu ama dönüp olduğu yere bakmamıştım. Önden yürüyordum, o ise arkamdan geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wedding Rules
Fiksi PenggemarBangchan : Eve giriş saatlerine karışmak yok İsteyen istediğini yapabilir Sorgulamak yok, özgürlük kısıtlamak yok Bebek, çocuk istemek yok Seks neden olmasın isteğe bağlı olabilir Minho: Orospu çocuğu senden bebek isteyen kim Altta olacaksan sek...