Soğuk İntikam Ateşi

76 11 35
                                    

Odadaki herkes, zemine yayılmış kanlı iç organları bulamacı cesede gözlerini dikmişti. Beyaz duvara sıçrayan koyu kırmızı, akışkan lekeler kurumaya yüz tutmuş, odayı basık bir kanla karışık ceset kokusu sarmaya başlamıştı. Kimse hareket etmeye cesaret edemiyordu. En Güçlüyü vahşi bir intikam duygusu bürümüştü ve her biri de sıçtıklarının farkındaydı. Şimdi öyle çok korkuyorlardı ki, Satoru'nun delici, soğuk gözlerine bakamıyorlardı bile. İçlerinden birinin sonunda cesaret edip, kafasını hafifçe kaldırmasıyla odadaki sessizlik korkunç bir sesle bozuldu.

"Kafanı kaldırmana kim izin verdi zayıf?"

Satoru'dan çıktığına yedi alemin bile inanmayacağı korkunç, soğuk ve ürpertici ses ile hepsi tekrar korkuyu iliklerine kadar hissetmeye başlamıştı. Küçüklüğünden beri her dediklerini yapan, her zaman herkese iyi davranan, kibar, saygılı, sözlerinden çıkmayan o çocuk, silahları olan o çocuk artık değişmişti. Her biri bunun ölümüne farkındaydı şimdi. Bir nanosaniyeliğine yapmış oldukları o hata, Ryōmen Sukuna'yı öldürmemelilerdi. Satoru'yu kendi taraflarına geçmeye ikna edip, ona öldürtmeliydiler. Bu şekilde kendi ölümlerini kesinleştirmek gibi bir hata yapmışlardı. Ölümcül bir hata...

Şimdi ise vahşi öfkesini bir şekilde bastırmaları gerekiyordu, tabii ölmek istemiyorlarsa. "B-Bak, eskiden sana yaşattıklarımız için özür dile-" Konuşan büyüklerden birinin sesi aniden kesildiğinde diğer hepsinin bakışları o yöne dönmüştü. Ancak gördükler manzara hiç de iç açıcı değildi. Adamın kafası yerinde yoktu. Anlam veremeyen gözler, bunun bir yanımsama olup olmadığını anlama çalışıyordu ama evet, adamın kafası yerinde yoktu. Bir saliselik afallamayı ve duraksamayı belirsiz bir cismin yere düşmesi sona erdirmişti. Yuvarlak bir şekil, beyaz saç ve sakallar, ardına kadar açılmış gözler, ağız ve belirgin kemerli burun, bir kafa...

Hemen ardından yerdeki kafanın yanına yığılan, kafasız bir beden. Daha doğrusu ikinci bir ceset. Ve odada esen hayali bir rüzgar eşliğinde derinden gelen o korkutucu ses.

"Konuşmana izin verdiğimi hatırlamıyorum zayıf."

Bir kaç saniyelik korku dolu duraklama sonrası, tekrar duyulan o ürpertici ses.

"Kim size huzurumda eğilmeden, saygı göstermeden bulunabileceğiniz söyledi zayıflar?"

Büyükler korku dolu birer nidayla hemen diz çökerek yere kapandılar. Gojo Satoru yılların acısını sonunda akıllanarak mı çıkarıyordu? Hiç bir zaman bir silah olarak görülmesini umursamamış, ona gelişigüzel konuşan kimseye en güçlü olsa da böyle bir üstten bakış ile bakmamıştı. Hiç bir zaman gücünden yararlanarak onları tehdit etmemişti. Bir tanrı olarak görülmeyi istememişti. Şimdi aklı başına mı gelmişti? Hepsi yere kapaklanmış korku içinde bekliyorken, içlerinden biri cesaret ederek alnını iyice yasladı. "K-Konuşabilir miyim?" Gergin ve kekeleyen sesi ile sorduğu sorunun cevabını alması fazla uzun sürmemişti.

"Konuş."

Adam titrek ve derin bir nefes alarak yutkundu. "G-Gojo Satoru, s-sen en güçlü lakabına layık bir şekilde övülmelisin. L-Lütfen en başa dönüp, her şeyi sıfırdan alalım. Şu saatten sonra seni t-tanrımız olarak göreceğimize ve sana tapınacağımıza lanetli yemin ediyoruz." Oluşan sessizlik ve titrek nefes seslerinin odada korkuyla yankılanması, gergin bekleyişi daha da gerici hâle getiriyordu.

"Sizin gibi zayıfların, zavalların bana tapınması, beni tanrı olarak görmesine ihtiyacım var mı sence?"

Son kozları da yitip gittiğinde, ne yapacaklarını bilemeyen büyükler dona kalmıştı. Şimdi sonları gelmiş miydi? Zaten aralarından ikisi çokta gözleri önünde vahşice öldürülmüştü. Odadaki ağrı kan ve ceset kokusuna birazdan onların da katkı sağlamayacaklarına dair ufacık bir umutları bile yoktu.

"KALDIRIN KAFANIZI!"

Gür ve korkutucu sesin odada yankılanmasının ardından büyükler önce ürküp, ardından korku dolu bakışlarla kafalarını kaldırdılar. Ve her birinin gördüğü son şey eşsiz mavi, buz gibi gözler, ifadesiz ve bir o kadarda korkutucu olan boş bir yüz ifadesiydi. Odanın rastgele sıçrayan kanlarla kan gölüne dönmesi sadece bir saniye bile sürmemişti.

Beyaz saçlı genç, orantısız birer şekilde parçalanmış cesetlere göz ucuyla bile bakmaya tenezzül etmeden arkasını döndü. Yavaş adımlarla yerde yatan bedene yaklaştı ve dizleri üzerine çöktü. Sağ elini uzatıp, nazikçe parmaklarını yüzüne temas ettirdi. Buz gibiydi. Ancak bir ceset gibi değil, daha çok sanki bir buz dolabı kadar soğuktu. Anormal soğuk.

Bedenin üzerinden hafif siyah dumanların çıkmaya başlamasıyla eşsiz mavi gözlerini ağır ağır kırpıştırdı. Lanetler bu şekilde yok olurdu. Tamamen öldüklerinde. İlk formlarına dönüşüp, sonunda siyah dumanlara karışarak yok olurlardı. Ve şimdi Sukuna'ya bu oluyordu. Siyah dumanlar hafifçe çoğaldığında ve yerde yatan beden dört kollu iri yarı formuna geri dönüştüğünde, Satoru ağlamak istiyordu. Sonunda, en sonunda onu gerçekten o olduğu için seven birini bulmuştu. İlk defa onu güçlü, güzel, yakışıklı yada bir silah olarak gördüğü için değil, Gojo Satoru olduğu için değer veren birini kazanmıştı. Ancak bu kadar erken kaybetmeyi istememişti, istemiyordu...

Eşsiz mavi gözlerinde akan birer damla yaş, pürüzsüz porselen teninde süzülüp yerdeki bedenin tam kalbine damladı. Diğer damlalarda onları izleyerek birer birer sızmaya başlamıştı. Biraz önceki deli öfkesi ve buz gibi soğuk intikam ateşi söndüğünde yerini bomboş bir kalbe bırakmıştı. Acı ile dolu olan, bomboş bir kalp.

Suguru sonunda şoku atlatarak yerdeki cesetlere ve kan gölüne bakmamaya çalışıyorken, yavaş adımlarla arkadaşına yöneldi. Satoru zaten küçüklüğünden beri her zaman ona verilene tamah etmişti. Kendisi için hiç bir zaman herhangi bir şey seçmemişti, istememişti. Hayatında ilk defa....ilk defa kendisi için bir şey istemişti. Sukuna'yı istemişti. Sonunda tam elde ettim derken de bir nanosaniye de yitirmişti. Suguru arkadaşının mutlu olmasını o kadar çok istiyordu ki. Kalan hayatını Sukuna ile geçirip, huzurlu olmasını en çok o istiyordu. En iyi arkadaşı zorlu yirmi sekiz yılın ardından mutlu olmayı hak eden tek kişiydi onun gözünde.

Satoru akan göz yaşlarının nazikçe silindiğini hissettiğinde önce irkildi. Hemen ardından gözlerini yavaşça araladı. Suguru olduğu yere çakılmış gibi kaldığında, derin, kadifemsi ve erkeksi tanıdık bir ses odada yankılandı.

"Hangi ölümlü orospu çocuğu seni ağlatmaya cüret ediyor büyücüm?"

Sizleri düşüncelerinizle baş başa bırakıyorum aşklarr💓:)

Hapishane Diyarı'nda MühürlüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin