Birinci Bölüm
***
Kulaklıkla dinlediğim müzik aniden kesilince gözlerimi açtım. Yattığım yerde doğrulup yanımda duran telefonumu elime aldım. Müziğin kesilmesine gelen bir çağrı sebep olmuştu. Ve gecenin bu saatinde arayabilecek yalnızca bir tane arkadaşım vardı: Shae.
''Luna!'' diye bağırdı ben telefonu açar açmaz. Hala şarkının ortasında böldüğü için ona kızgındım.
''Efendim, Shae.'' dedim canımı sıktığını belli eden bir sesle. Ama Shae, daha telefonu açtığı ilk saniyeden beri koruduğu heyecanından bir parça bile kaybetmeyerek devam etti.
''Hemen balkonuna çık ve gökyüzüne bak!'' diye sözcüklerini sıralayıp telefonu yüzüme kapattı. Onaylamayan bakışlarımı telefonun siyah ekranına çevirdim. Ama Shae'nin dediğini yaparak sıcak yatağımdan ayrıldım ve bir alt kattaki ortak balkona indim. Perdesini araladıktan sonra kilidini açmaya çalışırken gökyüzünü inceliyordum.
Kapıyı aralamamla soğuk bir sonbahar esintisi tenimi okşadı. Özellikle Kasım ayında, kışa geçiş döneminde, havalar iyice soğurdu ve buna ek olarak sık sık yağmur yağardı. Fakat bu gece gökyüzü öylesine açıktı ki, herhangi bir gecede göremeyeceğim bütün yıldızları görebiliyordum. Samanyolu simli bir çarşaf gibi serilmişti. Venüs bir kedi gözü kadar parlaktı. Elimi kaldırarak Mars'a el salladım. Orada yaşadıklarına inandığım Marslı dostlarım belki beni görürdü.
İlgimi Shae'nin tiz çığlığı cezbetti. Kafamı sağa çevirip yerinde zıplayarak kollarını sallayan Shae ile yüzleştim. Onu gördüğümü fark edince sakinleşti ve parmağıyla gökyüzünde bir noktayı işaret etti. Gözlerimle parmağını takip ederek onun baktığı yere baktım. Sadece bir grup yıldız usulca parıldıyordu. Sorgulayan bakışlarımı Shae'ye indirdim. Ama o inatla aynı yeri gösteriyordu.
Shae'nin artık kesinlikle bir eşek şakası peşinde olduğunu düşündüğüm sırada bir şey oldu. Shae'nin bana gösterdiği yerin biraz solunda art arda iki tane yıldız kaydı. Sonra onların biraz üstünden bir tane daha geçti. Bu gece göktaşı yağmuru olmalıydı. Shae'nin bunu araştırarak mı yoksa gözlemleyerek mi öğrendiğini merak ettim. Çünkü ne araştırmaya ne de gözlemlemeye uğraşamayacak kadar üşengeç bir insandı.
Birkaç dakika daha yıldızları izledikten sonra üşüdüğümü hissederek Shae'ye işaret verdim ve balkonu kilitleyip odama döndüm. Hasta olmak berbattı. Bütün gün burnumu çekerek ve şişmiş gözlerimi ovarak etrafta dolaşmak istemiyordum. Hastayken çok çirkin oluyordum. Tabi, normal halimle pek güzel olduğumdan değil.
Shae'yi aradım. Sanki elinde telefonla benim çağrımı bekliyormuş gibi anında cevapladı.
''Gördün değil mi? Çok güzellerdi...'' diye mırıldandı bir kedi gibi. Shae herhangi bir şeye aşık olabilecek kadar kalbi cömert bir kızdı. Geçen Salı okula yürüdüğümüz sırada kaldırımın kenarındaki bir salyangoza şefkat göstermeye çalışmıştı. Ondan önceki hafta ise tüylü pembe terliklerimi okşadığına tanık olmuştum.
''Evet, evet.'' diye onayladım. ''Nereden biliyordun?''
''Alain söyledi.'' İsmini duymak bile üzerimde garip bir etki bırakıyordu. Tenim gıdıklanıyor, kalbim hızlanıyor ve nefesim kesiliyordu. Ah, Alain... O düşüncelerime sızdığı an bulunduğum ortamdan kopuyordum. Bütün dikkatimi onun aklımda canlanan yüzüne veriyordum. Efendi cümlelerini, sıcak gülüşünü ve sevecen el kol hareketlerini düşünüyordum. O, o kadar özel bir insandı ki benim gözümde, Dünya üzerinde ondan daha mükemmel bir varlığın bulunamayacağına kendimi inandırmıştım. Hatta bu evrende de... Bu uçsuz bucaksız evrende yalnızca bir tane Alain Michaelson vardı.
Ben yine her zamanki gibi kendimi Alain'in kusursuzluğuna kaptırmışken Shae'nin tiz sesi kulağımı doldurdu.
''Hey, dünyalı. Hala orada mısın?''
''Buradayım.'' diye yanıtladım onu nefesimi verirken.
''Bazen Alain şapşalını benden çok seviyorsun diye endişeleniyorum.''
''Kardeşini kıskanma Shae!'' diye yalandan azarladım onu. Kıkırdadı. ''O da kim oluyormuş? Sen kalbimin tek sahibisin.''
''Yalancı.''
''Evet. Yalan söyledim.'' Araya bir sessizlik girince telefonların kapanma vaktinin geldiğini anladım. Ama Shae'nin neşesi bulaşıcıydı. Bu yüzden onunla konuşmaya devam etmek istiyordum. Aklıma çok iyi bir fikir gelmişti. ''Hafta sonu için bir planımız yok mu? Pijama partilerimizi özledim.''
Bir an için Shae'nin haince güldüğünü görür gibi oldum. ''Düşünüyordum da... Bu daha çok, Alain'i görmek için uydurduğun bir bahaneye benziyor.''
''Shae!'' Telefonu, yüzüne kapatmak için kulağımdan uzaklaştırırken o hala konuşuyordu.
''Ben de seni sev-'' Cümlesini tamamlamasına izin vermedim.
Alain dışarıda olmayı severdi, özellikle ayağının altında bir araba varsa. Bu yüzden geçen sene sürekli birlikte gezerdik. Ama bu yıl Alain son sınıfa başlamıştı ve daha çok çalışıp daha az geziyordu. Odasına kapanıyor ve kitaplardan başını kaldırmıyordu. Ne zaman Shae'nin evine gitsem onu görürdüm. Hal böyle olunca onları daha sık ziyaret edesim geliyordu.
Gözüm, yatağımın başındaki pencereden görünen yıldızlara kaydı. Ne kadar da muhteşem bir oranla dağılmışlardı. Küçükken, kağıtların üzerine boşalttığım simler geldi aklıma. Bir bölgeye öbek halinde bırakır ve kalan boşlukları kapatamazdım. Yeteneksiz bir çocuktum, tıpkı bugünlerde olduğum gibi. Açıkçası iyi olduğum tek konu insanlarla iletişim kurmaktı. Çok arkadaşım olduğunu söylemeye çalışmıyorum. Mesela Alain benden çok farklıdır. Okulda tanınır ve herkes onu sever. Benim demek istediğim insanların duygu ve düşüncelerini onlarla konuşurken mükemmele yakın bir oranda doğru analiz etmek. Ayrıca öngörüm de çok kuvvetlidir. Bir başka şey ise Shae ile anlaşabilmek. Bazen onun o küçük ağzında yuvarladığı sözcükleri Amy bile anlamıyor.
Yatağımda uzanırken ısıttığım yerin etkisiyle hafifçe mayıştım. Saatin kaç olduğuyla ilgilenmiyordum, ertesi gün okula gidecektim ve az uyku mor göz altları demekti.
Iyy...
Korkunç.
***
Birinci Bölüm Sonu
----------
Merhaba. Pilot bölüm ile karşınızdayım. Bu bölüme gelen tepkilere göre hikayeye devam edip etmeyeceğime karar vereceğim. Uzuuuun bir aradan sonra yeniden buluşmak adına bir adım atmak istedim.
Sizleri seviyorum.