Tuhaf uğultular ve yağmur şıpırtıları eşliğinde camdan bakıyordu Jisung. Düşünceli olduğu yüzünden de anlaşılıyordu. Pekâlâ ne mi düşünüyordu? Okuldaki rehber öğretmeni Jeon Jungkook'tan aldığı tavsiyeye uymak veya kendi burnunun dikine gidip gitmemekle tartışıyoruz kafasında.
Bu sırada bir adet Yeonjun ve Hyunjin, Han Jisung'un pahalı deri koltuklarına yayılmış bir vaziyette internetten buldukları kişilik testlerini yapıp gülüşüyordu. Jisung dikkatini dağıtan ikiliye yan gözle baktı. Nasıl bu kadar çabuk kaynaştıklarını kendisi dâhi anlamasa da arkadaşlıklarını seviyordu. Yeonjun ile tanışalı bir ay olmuş, tanıştıktan bir hafta sonraysa Hyunjin'i de onunla tanıştırmıştı. Sonrasında bu üçlü birbirlerine çok çabuk adapte olarak ayrılmaz bir bütün haline gelmiştiler.
"Kanka Rainbowdash çıktım amına koyayım! Yaşasın hayat."
"Saçını gökkuşağı renklerine boyamaya ne dersin Hwang?"
"Bence ben mavi olayım, Jisung da zaten sarı. Uyumlu oluruz hem."
"Ben aslında gri boyatmayı düşünüyordum." Dalgın bakışlarıyla araya girdi Jisung. İki arkadaşının da çıkan hayret içindeki sesleri bile dikkatini çekememişti.
"Hey! Ne bu Feriha olmuşluk sendeki? Bir de bayıl şuraya istersen Jisung." Hyunjin arkadaşına televizyonun kumandasını fırlattığında sonunda dikkatini çekmeyi başarmıştı.
"Rehberlikçi Jungkook bana kafamı dağıtabilmem için bir şeyler önerdi de, onları düşünüyordum."
"Ne gibi?" Yeonjun tek kaşını kaldırarak dirsekleri üzerinde doğrulmuştu.
"Sizce bana elektrogitar çalmak uyar mı? Yoksa buz pateni mi yapmalıyım? Ya da resim yapabilirim? Boşversenize ben motor yarışlarına katılmak istiyorum." Rap yapar gibi konuştuğu için onu tam olarak anlamayan arkadaşları şaşkın bakışlarla bakıyordular.
.
.
.
Günün sonunda Jisung yine yalnız kalmıştı. Elbette arkadaşlarıyla konuştuğu gibi resim kursuna gitmeyecekti. O, yeraltı rap dünyasını keşfetmekte kararlıydı. Aptal Jeon Jungkook'un tavsiyelerine de ihtiyacı yoktu.Hava kararmıştı ve Han Jisung karanlığa bayılırdı. Yağmur dinmiş olsa da kokusu açık pencereden buram buram geliyordu. Yaptığı kombine aynada bakarak dudaklarını ısırdı, ateşli ve farkında derler buna. Sarı saçlarını dağıtarak siyah göz kalemini sürdü. Siyah kargo pantolonu, deri ceketi ve üzerindeki beyaz tişörtüyle gayet iyi duruyordu. Deri botlarını da giyerek kombini tamamladığında çıkmaya hazırdı. Gidip yeraltının hazinelerini keşfedecekti. Yakışıklı rapçilerle yatmak da buna dahildi elbette.
.
.
.
Islak zeminde botlarının çıkardığı tok sesten rahatsız olmuş bir biçimde yürüyordu Jisung. Geldiği mekana giriş yapmak için kendini psikolojik olarak hazırlaması zor olmuştu. Yine de buna değerdi değil mi? Kim Agust-D ile tanışma fırsatını geri teper ki? Eğer böyle biri vardıysa da bu kesinlikle Han Jisung değildi. Mekana giriş yaptığı anda dikkatleri üzerine toplamayı başarmıştı. Cüssesi buradakilere nazaran daha ufak, yaşı da daha gençti. Jisung onlara göre kesinlikle "şirin" duruyordu. Elbette burada sugar daddy aramaya gelmemişti ama kendisine olan bakışların farkındaydı ve bu onu tatmin ediyordu."Kime bakmıştın bücür? Birinin kardeşi falan mısın?"
Jisung kendisini asla ezdirmezdi. Bu hadsiz adama haddini bildirmeyi aklının bir köşesine yazmıştı. Yine de ilk hedefi Agust-D'e ulaşmaktı.
"Şey, Agust-D için gelmiştim de."
Karşısındaki patavatsız ve koca cüsseli adam güldü. Jisung içinden ne kadar da mide bulandırıcı diye geçirmişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dauphine | Minsung
FanfictionKalbimin içinde yuva kurdun, kendi ellerinle parçaladın. Ruhuma hayat verdin, bile isteye söndürdün. Nefesimdin, soluğumu kestin. Gençliğimin hırsızı, kalbimin ağrısı.. Tüm bunlara rağmen bana bir yaşam vaadiyle geldin. Bana sevmeyi, sevilmeyi başta...