İştee yeni bölüm ile karşınızdayım kardeşlerim ::))
Umarım fazla saçmalamamışımdır :\
Iyi okumalar! Multiiii <34567727373727352525252719200293Meryem'in Beyninden
Kornalar çalmaya devam ediyordu, kabul, biraz umrumdaydı. Burası Türkiye, Welcome to Kıro Dünyası. Bir adam arabasından çıkıp binlerce küfür etti, hatta bir kaç tane yeni öğrenmiştim. Mike'tan ayrıldım ve bir şey söylemeden ön koltuğa yerleştim. Bana bir süre baktığında, "BAS GAZA" diye bağırdım. Şimdi Deniz olsaydı o şarkıyı söylerdik. İçimden 'Hadi uçurr beni buralardann' diye söylenirken Michael hem yola hem de bana bakmaya çalışıyordu. Ve, söylemiş miydim; Michael berbat bir sürücüydü. Bir kaç dakika sessizlikle, Istanbul trafiğindeyken zihnimden kötü düşünceler geçti. Birincisi, bu konuyu konuşmamız gerekiyordu. İkincisi ise Michael'ın bir kaç güne gidiyor olacağıydı ve üçüncü, sanırım yanımızda duran arabadaki adam bize el hareketi çekiyordu. Camı kapattım ve önüme baktım. Bizim eve gelmek uzun süreceğe benziyordu..
Ben bir şey unutmuş muydum bu arada?
Yok ya bir şey unutmadım ki. Aaa, belki çöpü çıkarmayı unutmuşumdur. Deniz beni öldürecekti.•Allah senin belanı vermesin MERYEM!•
Çöpü sonra çıkarırım be, nolucak.
•HAYIR GERİZEKALI, SEN FURKANI UNUTTUN ORADA!!1!1!•
Milli Marşı söylemenin vakti gelmişti,
LANAD OLSUN BU HAYAT LANAD OLSUN BU SEVG--
•BUNUN SIRASI DEĞIL SENI BOK ÇUVALI! HEMENONUARAMALISIN!•
Telefonumu çıkardım ve hemen Furkan'ın numarasına bastım.
"Alo?!"
"Alo?"
"Furkan-"
"Sorun yok Meryem. Arabamdayım... Sen iyi misin?"
"Şey şuan Michael'ın yanındayım. Bahsettiğim."
"Ah, bu güzel bir haber. Bende bir Sept'e bakacağım."
"Sept?"
"September..Yani Eylül. Sonra ararım, araba sürüyorum."
"Görüşürüz" dedim ama çoktan kapamıştı. Eylül'de kimin nesi oluyordu? Belki arkadaşıdır, belki sevgilisidir. Neden bunları düşünüyordum ki? Yanımda MİKEMMEL bir varlık varken. Başımı cama yasladım ve radyoda çalan When I Was Your Man'i dinledim. Bruno'nun sesi fazla mükemmeldi. Camda kendi yansımam ve diğerleri arasında Michael'ın bana baktığını gördüm. Gözlerimi kapadım. Düşünmemeye çalıştım. Sadece uyudum, düşünmemeye çalışarak. Tabii tüm düşünceler, hayaller, istekler ardı ardına bir saniyeliğine zihnimden geçtikten sonra uyuduğuma emindim.Bir anda gözlerimi açtım ve etrafa baktım. Yataktan kalktım ve düşmemeye çalışarak banyoya ilerledim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra tekrar yatağa yattım.
Bir saniye. Benim odamın içinde banyo yoktu ve duvarlar beyaz değildi. Ayrıca benim yatağım daha yumuşaktı! Ve--
•bu kadar kanıt yeter Meryem. Kalk ve ev sahibini falan bul•
Meri'nin dediği gibi yaptım. Aşağıya indiğimde kimse yoktu. Yoksa kaçırıldım mı lan? Annem öldürür beni vallahi! Alt kat salon, mutfak ve iki kapalı odadan oluşuyordu. Sırayla hepsine baktım bir insan evladı bile yoktu.
Tekrar üst kata çıktım. Bir kaç oda daha vardı. Tahmin ettiğim kadarıyla şuan bulunduğum oda, Michael'ın odasıydı. Etrafı dolaştım. Parfümlerinin markasına bakarak hepsini tek tek kokladım. Biliyorum sapığım.
•Napıyon sen ya?•
Mis gibi kokuyor be!
•Hemen odadan çık•
Ya ama çok güzel kokuy--
•HEMEN ODADAN ÇI--•
Tamam ulan.
Odadan zorda olsa çıktım ve son kalan odaya girdim. Balkonda bir kulübe ve odada sadece bir kaç tane köpek maması, küçük renkli toplar ve bir koltuk vardı. Renkli bir odaydı. Bir anda kulübeden kafasını uzatan küçük bir kafa gördüm. Balkonun camına yaklaştım. Küçük bedenini de yavaşça çıkardı. Bir anda kuyruğunu sallayıp koşmaya başladı ve cama patilerini yerleştirdi. Iki yıl önce ölen köpeğimin aynı türündendi. Yani Bubbles'a. Neden adının Bubbles olduğunu sormayın. Michael'ın Şempazesinin adının Bubbles olması bir yana, tam bir Bubbles tipi vardı. Anılarım depreşti. Balkonun kapısını açmamla üzerime zıplamaya başladı. Amma güçlü köpekti. Yere oturdum ve onu yumuşak tüylerini sevmeye başladım. "Oy oy oy, yerim seni şişko şey"
Köpekleri severken başka bir yaratığa dönüşüyordum aslında. Suratım kıçıma, kıçımda suratıma kayıyordu. Hiç sormayın. Ne bileyim böyle köpeği alıp öldürene kadar sıkmak, mıncırmak istiyordum. Tanıdık bir ses,
"Bayanların kilosu hakkında konuşmamak gerektiğini bilmeniz gerek," dedi. Lütfen Michael olmasın, lütfen Michael olmasın..
Suratımı kapıya çevirdiğimde Michael'ın ta kendisiyle bakışıyordum. Gülmemek için alt dudağını ısırıyordu. Bende kahkaha atmaya başladığımda o da kendini bıraktı. Neden buna bu kadar çok güldüğümü bilmiyordum, ama Michael söyleyince komik oluyordu ya.
Sonunda kendimi durdurduğumda "Mona ile tanıştığınızı görüyorum. Seni sevdi, baksana kuyruğunu nasıl sallıyor." dedi gülümseyerek. Başımı salladım. Mike yanımıza geldi ve Mona'yı yerden kaldırdı. "İyi uyudun mu?" Diye sordu, Mona'yı severken. Bir kaç saniye sonra bana baktı. Ne bileyim Mona'nın cevap falan vermesini bekliyordum. Veya Michael belki kendi kendine konuşuyordur. Ona gülümseyerek baktım. "Iyi uyudun mu, Mary?" Kahkaha atarak yatağa uzandım. Karnımı tutarak gülmeye başladım. Kendime inanamıyorum! Mona'yı değilde bana soruyormuş ya! "BAHAHAHAHAHAHAHA! MONA'YA-- MONA'YA SORDUN ZANNETTİM--Evet, bu arada teşekkür ederim. Buraya kadar beni getirdiğin için."
"Önemli değil." dedi. Kendimi toparladıktan sonra Mona'nın kâsesine yemeğini doldurduk ve aşağıya indik. Sessizce mutfak masasında oturuyorduk şimdi. Konuya girmem gerekiyordu ama şuan uygun zaman değildi sanırım. Ya da öyleydi.
"Michael"
"Mary"
Aynı anda söylediğimizde
"Sen başla"
"Sen başlayabilirsin"
Şuan yılın en awkward anını yaşıyorduk. "Tamam, şey. Nereden başlayacağımı bilmiyorum.. Tamam. Neden bunu yaptın?" Işte şimdi ortam ciddileşmişti.
"Beni iyi dinlemeni istiyorum, Mary. Lisa'yı seninle tanışmadan önce sevmiştim. Ama seninleyken Lisa'nın L'si bile aklımda yoktu. Bunu zorunlu olduğum için yaptığımı bilmeni istiyorum. Bir türlü antlaşma yapmıştık. Benim söz hakkım falan yoktu. Dünde bir şeyler başardım ve işte buradasın. Sadece seni çok sevdiğimi bilmeni istiyorum, Mary."
Bir süre bu kelimeleri hazmettim. Kapatmış olduğum gözlerimi açtım. "Michael, seni biraz olsun atlatmaya çalışıyordum, tabii çalışıyordum. Şimdi ise sen bir an hayatıma tekrardan girmeye çalıştın. Beni sevdiğini biliyorum. Diyelim tekrar başladık, ama böyle saçma şeylerle kopabiliyorsak ne yapacağız Michael? Beraberken Brooke Shields çıksa şaşırmam yani! O yüzden eğer birlikte olmak istiyorsak, hazırlıklı olalım Michael. Kırılmak istemiyorum, veya kırmak."
Michael başını salladı. Karşımda otururken ellerini uzatıp, sıcak olan elleri, her zamanki soğuk olan ellerimi aldı. Gözlerimi ona çevirdim. Diyeceği şeyi bekliyordum. O kadar derin ve mükemmel gözleri vardı ki,
"Seni medy--" Anında gözlerindeki umudun yok oluşunu gördüm. Kapının çalınmasıyla diyeceği şey bölünmüştü. Türkçe tüm bildiğim küfürleri, alfabetik olarak kapıdaki kişiye sıraladım. Michael'la birlikte kapıya kadar gittik. Hâlâ küfürlerim bitmemişti. Kapıdakinin kim olduğunu Söylemek istemiyorum. Ama baş harfi L ve ikinci adının baş harfi M, soyadının baş harfi ise P'di. Tamam artık anlayın. Yutkundum ve Michael'ın şaşkın suratını izledim. "Burada ne yapıyorsun?" Diye sorduğunda L, Michael'ı öpmeye çalıştı ama o geri çekildi. Reddedilmenin acısı suratına yerleşti. "Mi-Michael. Ben çok çok üzgünüm. Gerçekten sarhoştum ve-ve... Tanrım sadece biraz oturabilir miyim?"
Michael ona gözlerini kısarak baktı, "Üzgünüm Lisa, ama olmaz. Davayı ben mi açayım sen mi açacaksın?"
Diye sorduğunda vallahi bir an kadın yere yığılacak gibi geldi. "Ne davası Mike?" Zorla gülmeye çalıştı ama onun yerine değişik bir ses geldi. "Boşanma davası," Lisa'ya sadece kısa bir an için acımıştım. Bilmiyorum, yani diyelim nişanlınız var ve onun sizi reddetmesini eski kız arkadaşı görüyor. Bilmiyorum ama neys. "Michael sen ne saçmalıyorsun böyle?" Dedi daha deminkinden daha iyi bir sahte gülmeyle. "Lisa açıklamama gerek var mı?" Lisa yutkundu ve yere, ayakkabılarına baktı. Kafasını, sanki benim burada olduğumu daha yeni görüyormuş gibi hızla kaldırdı. Göz bebeklerinin çevresi kırmızı ateşlerle kaplandı. "Onun burada ne işi var?" Beni baştan aşağı, limon yemiş gibi bir surat ifadesiyle gözlemledi. "Lisa," Michael usanmış bir ifadeyle, inatla burada duran Lisa'ya bakıyordu. "Ben açabilirim, Mikey. Ne de olsa tekrar ayrılacaksınız ve benimle tekrar beraber olmak isteyeceksin. Zaten ikiniz bir haftaya kalmaz--" Sözlerini benim tırnaklarım kesmişti. Aniden gelen öfke dalgasıyla üzerine çullandım kadının. Michael beni belimden tutmaya, Lisa'da saçlarını elimden kurtarmaya çalışıyordu.Hani bir şey söylemek istersiniz ama karşınızdaki aptal daha da çok konuşur yine de uzamasını istemezsiniz tartışmanın. Ama öyle bir yere gelmiştir ki artık saç baş giresiniz gelir ya! Büyük bir kavganın başlayacağını bildiğiniz halde yapacağınız şey ağzını yüzünü dağıtmak. Lisa evin kapısından Usain Bolt hızıyla kaçtı. Michael tutmasa kıracaktım kemiklerini onun.
Bir de hayatımda Lisa Marie Presley'le kavga etmek varmış anasını satayım! Michael beni koltuğa oturttuğundan beri derin nefesleri içime çekip duruyordum. Kimse konuşmuyordu, ben de sakinleşmiştim. Başımın ağrısıyla, acıyla yüzümü buruşturdum. Michael bana baktı. Anında kafamı onun kemikli omzuna daldırdım. Evet, daldırdım. "Kemiğin batıyor," diye mırıldandım. "Bu normal bir şey diye biliyordum," dedi dalga geçerek. Gözlerimi yavaşça kapanacakken "Çok zayıfsın" dedim gittikçe kısılan sesimle. Aniden gözlerimi açtım, "Michael." Yüzünü bana çevirdiğinde yorgun olduğunu anlamıştım. Kapı çalınmadan önce söyleyeceği şeyi soracaktım ama vazgeçtim. "Evet?" Soru sorar bir şekilde baktı suratıma. "Şey, ımm. Yukarı çıkıp beraber uyuyalım mı?" Gülümsedi ve başını salladı. Elimden yavaşça tuttu. Sıcak eliyle daha bir mayışmıştım. Yatak odasına girdiğimde yatağa bombalama atladığımda Michael kıkırdadı.
•ben senu yerum, yalarum da•
Ya bir susar mısın be Meri?
Yumuşak çarşafların içine girdiğimde gözlerim zaten yarı kapalıydı. Her zaman sağ tarafa doğru yattığım için sağa doğru döndüm. Yatakta bir hareketlenme oldu ve uzun bir kolun belime yavaşça sarılmasını hissettim. Daha ne kadar mayışabilirdim ki? Sırtımı onun göğsüne daha çok yasladım ve kedi gibi çıkan mırıltılarımı durduramadım. Rahat olunca böyle oluyom, alışkanlık be kardeş. Şu an, tam da bu saniyeyi durdurmak istiyorum. İkimizin de tüm duygularımızın karşılıklı olduğunu bildiğim bir andı bu. Bu anı, beynimin derinliklerine kazıdım ve hafifçe gülümseyip "Seni seviyorum." dedim ne kadar içtenlikle söylenebilirse, öyle söyledim. "Seni seviyorum Mary." dedi yorgun ama bir o kadar da iç ısıtan sesiyle. Böylece uzun zamandır çekemediğim mükemmel uykuyu çektim.Ben-1435-kelime-yazmışım-siz-ne-diyorsunuz.
Ben de bilmiyorum vallahi, sanırım yazarken Sinatra dinlersem böyle bir şey çıkıyormuş kardeşlerim. Neyse dinlediğim şarkıyla dinleyin isterim,
Frank Sinatra- Killing Me SoftlyBiliyorsunuz ki biricik idolümüzün doğum günü yaklaşmak üzere. Bu bölümü de, babamız(Slash)idolümüz(Slash)kocamız(Slash)abimiz(Slash)(Slash)(Slash)... Kısacası hayatımızın büyük bir parçası olan Michael Jackson'a adıyorum. Erken bir kutlama olsa da, doğum gününü içtenlikle kutluyorum ::)) Bu arada ROSE-MJ bir etkinlik yapıyor ve ben de diğer kardeşlerim gibi bu etkinliğe katılıyorum. Yapacağımız şey, Michael'ın doğum günü adına onun için yazacağımız şeyler. Ona da 29 Ağustos'ta bakabilirsiniz :)
Neyse ya çok uzattım yahu, Yazdığım basit şeye destek olanlara teşekkür ederim :)
Sevgiyle kalın, kardeşlerim xx
ŞİMDİ OKUDUĞUN
APPLEHEAD|M.J.|
RandomHer hangi bir Moonwalker'dı o. Sadece fazla deli ve aptaldı. Ama bu özellikleri, hayalinin gerçekleştirmeyeceğini göstermezdi. Tamamen bir tesadüftü. Fakat hesaba katmadıkları kişiler vardı. Meryem Özgür'ün, Mary Free'nin, özgür ruhu olmasına rağmen...