Gökyüzü

29 2 0
                                    

1. Bölüm

Gökyüzüne baktı genç kadın. Masmavi gökyüzü bembeyaz bulutlarla öylesine güzeldi ki. Mavinin güzelliğinde yine hayal kurmaya başladı. Aynı hayalleri tekrar tekrar kurdu öylece. Ta ki gece olana dek. Sonra her yer karardı, mavi gökyüzü yerini karanlığa bıraktı. Bulutlar gitti yerini yıldızlar aldı. Kadın bu kez siyahın sonsuzluğunu düşündü ve siyahın umutsuzluğunu da. Yine hayallere daldı. Gökyüzünden bir yıldız kaydı, kadın yine hayal kurdu.

Genç kadın her zaman hayal kurardı ve hayallerinde gerçek olamayacak kadar güzel şeyler vardı. Periler, sihir, hatta vampirler. Çünkü genç kadının hayal gücü çok genişti. Ve bu hayal gücüyle normal hayaller kurması beklenemezdi. Genç kadının hayal gücü büyüdükçe dünyası küçülüyordu. Genç kadın inanılmaz hayaller kurdukça hayatı bir o kadar sıradanlaşıyordu.

Üşümeye başladıktan sonra ayağa kalktı, ne kadar zamandır salıncaktan gökyüzünü izlediğini düşündü ve yavaş adımlarla eve yürüdü. Evi küçük bir sahil kasabasında küçük bir bahçesi olan tek katlı bir evdi. Annesini kaybettiğinden beri yalnız yaşıyordu. Evde ona arkadaşlık eden sadece bir kedisi vardı. Onu bir sene önce sokakta tek başına bulmuştu, bulduğunda yaralıydı. Ön bacağını bir yere sıkıştırmıştı muhtemelen. Onu veterinere götürüp tedavi ettirmiş ve o günden beri onu hiç ihmal etmemişti. Adı Siyah'tı ama aksine kedi bembeyazdı. Çünkü genç kadın beyazın masumluğuna değil siyahın sonsuzluğuna inanırdı. Herkesin düşündüğünün aksine ona göre sonsuz olan mavi değil siyahtı.

Genç kadın kendine bir kahve yaptı ve kanepesine oturup film izlemeye başladı. Çünkü kadın kitap okumaktan daha çok severdi film izlemeyi. Çünkü genç kadın farklıydı. Çünkü genç kadın farklı olmayı sevmişti. Her zaman ve her yerde. Belki bu yüzden okul hayatında dışlanmış ve aşık olduğu adam tarafından terk edilmişti. Ama kadın yinede farklı olmuştu. Mavi sevenlere inat siyahı sevmişti, kitap okuyanlara inat film izlemişti, roman okumak yerine şiirleri sevdi, modaya uymak yerine eskilerden giyinmişti, yabancı veya pop değil rock veya türkü dinlemişti, Facebook yerine Tumblr kullanmış ve konuşmak yerine her zaman dinlemişti. Ama genç kadın herkes gibi en çok sabah uykusunu sevmişti. Genç kadın bu konuda herkesleşmişti.

--

Gözlerini açtığında saat sabah sekizdi hızla yerinden kalkıp lavaboya gitti yüzünü yıkadıktan sonra kendine baktı bir süre. Simsiyah kirpiklerine, yeşil gözlerine, asla sevemediği kaşlarına, eskiden kusursuz olan ama şimdi siyah nokta dolan burnuna ve dolgun dudaklarına. 25 yıldır sahip olduğu ancak hala kendisine yabancı gelen yüzüne baktı. Sonra topuz olan saçını çözdü ve koyu kahverengi dalgalı saçları omuzlarına döküldü. Tarakla biraz düzelttikten sonra saçlarını dolabına yürüdü. Dolabı açtı ve hızlıca giyindi. Genç kadın için giyinmek hiç bir zaman bir işkenceye dönüşmezdi çünkü daha dolabın kapağını açmadan karar verirdi ne giyeceğine. Sonra mutfağa gitti, kendine kahvaltı hazırlardı. Masaya oturduğunda ise kadının gözleri annesinin boş kalan yerine daldı yine. Hüzünlendi bi anda ama kendini çabuk topladı. Çünkü bugun hava güneşliydi. Güneşli havada mutlu olunurdu. Küçüklüğünden beri duygularına hep havaya bakarak şekil verirdi. Güneşli havada hiç bir şey onu üzemez, yağmurlu havada ise her şey üzülmesi için bir sebepti. Korku filmlerinde bile ağlar, her şeye hüzünlenirdi. Ancak bir kere üzülmemesi için güneşli hava bile yeterli değildi.
3 buçuk sene önceydi, Üniversite Kampüsü'nde herkesin ortasında elinde hediyesiyle aşık olduğu adam tarafından terk edilmişti. Adı Kadir'di. Aynı bölümdelerdi. Sıradan bir şekilde tanışmış, kısa bir sürede sevgili olmuşlardı. Birlikte yemek yer, sinemaya gider, aynı kıyafetleri giyer, sahilde el ele yürürlerdi. Birlikte film izler, filmler hakkında ise saatlerce konuşurlardı. 6 ay sürmüştü beraberlikleri. Tam 6 ay olduğu gün yani 9 ekimde terk edilmişti. Hemde sebepsiz yere. Bir daha kimseyi sevemedi genç kadın. Üniversiteyi bitirip annesinin yanına geldi. Ve hayatta sadece annesini sevdi genç kadın o günden sonra.

Genç kadın babasını 2 yaşında trafik kazasında kaybetmiş,annesi ise o kazada karnında ki bebeği düşürmüştü. Bu yüzden genç kadının ne babası ne de kardeşi vardı. Genç kadın annesiyle büyümüş, bir tek annesini sevmişti.

Kahvaltısını yaptıktan sonra masayı toplayıp, parfümünü sıktı ve evden çıktı. Genç kadın makyaj yapmazdı, çünkü makyaj yapmaktan hoşlanmaz ve yüzünde makyaj olduğu zaman kendini kötü hissederdi.

O gün savcılığa gidecekti çünkü genç kadın avukattı, en son aldığı davayla ilgili bir kaç pürüz vardı. Onları halletmesi lazımdı. Motosikletine bindikten sonra kastını taktı ve savcılığa gitti. Savcılığa vardıktan sonra fark etti ki motosikletini her zaman park ettiği yerde aynı model bir motosiklet duruyordu. Ama genç kadın önemsemedi ve motosikletini farklı bir yere park etti. Sonra savcılığa girdi, kapıda koruma olan, ama abisi gibi sevdiği Cihan Beyle selamlaştıktan sonra davanın detaylarını öğrenmek için içeri ilerledi. Dava bir hırsızlık olayıydı. Müvekkili hırsızlıkla suçlanıyordu. Bir kuyumcuda hırsızlık olmuş, ve kuyumcu çırağını suçlamıştı. Çırak daha 18 yaşında idi. Ve ifadesinde asla böyle birşey yapmadığını yapmayı aklından bile geçirmediğini söylemişti. Genç kadın savcılıkta işini bitirdikten sonra müvekkilini aradı ve onunla sahilde bir kafede oturup detayları konuşmak için sözleşti.

Tam dışarı çıkarken arkada bir ses Deniz dedi.

Yine mi Sen ?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin