ÖZEL BÖLÜM 1

756 91 21
                                    


Bazen birinin dudaklarına yapışmak ve onu eşek sudan gelinceye kadar dövmek seçenekleri arasında kalabilirdiniz. Sevginiz içinizden öfkeniz gibi taşar, birini seve seve mi yoksa döve döve mi öldürmek isteyeceğinize karar veremeyebilirdiniz.

Bu gayet anlaşılabilirdi.

Ben bunu çok iyi anlayabilirdim.

Özellikle şu an.

Çığlık atmamak için kendimi zor tutarken öfkeden kulaklarımın kızardığını hissediyordum. Tırnaklarımı avuç içime batırırken yüzüğümün takılı olduğu parmağım acımaya başlamıştı bile.

“Güneşim...” Ve o işte o ses. Dövsem mi öpsem mi bilemediğim adamın sesi. “Vallahi benim bir suçum yok yemin ederim beni kandırdılar.” Derin bir nefes verdim. Evet... Şu an Tuğrul’un kucağında üç yaşındaki çocukla beraber evimizin duvarlarına resimler çizmesi tamamen konuşmayı çözeli daha bir yıl olan çocuğun onu kandırması yüzündendi. Ben buraları daha yeni boyamıştım.

“Kim kandırdı seni?” Gözlerim kucağında bizi takmadan elindeki sarı boya kalemiyle duvara anlamsız çizgiler çizen Güneş’e takıldı. “Güneş mi kandırdı seni?”

“Güneş...” diye bağırdı küçük yeğenim, Tuğrul’un kucağında zıplayarak. İsmini duyduğu an böyle coşuyordu. Kendimi tutamadan gülümsedim. Maalesef ki insanın çok nadir sinirli kalabileceği bir tatlılığı vardı. Şeytan tüylü biriydi aynı babası gibi.

“Kız...” dedim yanlarına yaklaşıp. “Sen mi ayarttın enişteni buraları boyayalım diye?” Önüne doğru eğilip onu kendi kucağıma çektiğimde Tuğrul bir bebek gibi suratıma bakıyordu. İlgim onun değil, Güneş’in üstünde olduğunda hep kollarını birbirine bağlar; “Bazen benimle Güneş yokken vakit geçirmek için birlikte olduğunu düşünüyorum.” derdi. Desindi, herkesin güneşi kendineydi.

“Boya...” diye mırıldandı Güneş bu sefer. “Dayı–boya...” Dayanamayıp yanaklarından öptüm bal küpümü. Kıkırdayarak minik kollarını iki yana açtığında ise yeşilleri bende kendime bakıyormuşum hissi uyandırdı. Kumral, yeşil gözlü ve adı Güneş olan bir kız çocuğu... Başka bir evrendeki halim gibiydi.

“Tuğrul’a azar Güneş’e öpücük. Nerede adalet?” Kucağıma aldığım Güneş’le ayağa kalkarken, “Kendini üç yaşındaki çocukla bir mi tutuyorsun?” diye mırıldandım. Yine de kıyamıyordum. Uzanıp yanağından öpmem birkaç saniyemi bile almamıştı. Bana öyle bakıyordu ki ondan sevgimin hiçbir kırıntısını sinirli olduğumda bile esirgeyemez hale geliyordum. Tuğrul beni sesiyle, bakışlarıyla bile kendisine esir edebilen sihirli bir adamdı.

“Oh!” diyerek kafasını geriye doğru attı. “Ha şöyle. Herkese eşit muamele.”

“Eşit muamele istiyorsan mutfağa gel. Güneş’e mama hazırladım sana da vereyim.” Güneş’le beraber mutfağa ilerlerken Tuğrul’un arkamızdaki adımlarını duyabiliyordum. “Yalnız fark ettin mi?” diye mırıldandı. “Bu kardeşin kızını bize daha çok postalar oldu.” Simay birkaç gün önce yeni bir işe başlamıştı. Doğumdan sonra başladığı üçüncü iş falandı ama hepsinde de aklının Güneş’te kaldığını söyleyerek en fazla iki ay sonra bırakmıştı. Hem bir yandan çalışmak hem de Güneş’i düşünmemek istediğinden ben duruma el koymuştum. Hem yaz olduğundan Türkiye’ye gelmiştim ve yeğenimle vakit geçirmek beni mutlu ediyordu.

ama evlisin | gayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin