Hayat, farklı yerlere savurur herkesi. Hiç ummadığın bir zamanda hiç anlayamadığın olaylar yaşarsın. 'Ben yapmam' demek her insanın saklı cümlesidir aslında. Ve hayat işte, ben yapmam dediğin şeylerin başrolünü oynamak cezadır sana.
Bir sonuca ulaşmak için, bazı fedakarlıklar yapmak gerekir. Bu fedakarlıklar bazen acı bazen tatlı olabiliyor. Vuslatla başlayan bir hikayenin sonu acı ile biterken, bazen vuslata ulaşmak için hasret ile yoğrulmak gerekebiliyor.
Sonumuz vuslat olacaksa, acı çekmeye değer.
~~~~~~~~~~~~
Yine oflayarak uyanmıştı. Gözünün biri açık etrafı seyrederken diger kapalı gözü bugün 5 ders olduğu için yat uyu diyordu. Tabi ki devamsızlık yapmaktan utanır hale gelmişti. Okula gitmeyip onları müdür yardımcısına sildirmek de güzeldi ama fazlası da zarardı. Neyseki bugün 5 dersti. Allah'tan okul yurdun karşısındaydı aksi halde her sabah hocalarından geç kalma nutuğu yerdi. Hızlıca hazırlanıp yurttan çıktı. Başına geleceklerden habersiz..
- İlk ders neee?
+ Grameeeerr
- Sonraaa?
+ Almancaa ama konferans varmıışş
- Ciddi misin sen? Zaten bugün 5 ders, 2 ders de konferansa giderse hemen gider uyurum, Allah'ım ne güzel bir gün böyle..İkinci dersin teneffüs zili, normalden 20 dakika önce çalmıştı. Ama bu kurtuluş ziliydi adeta. Zıplayarak sınıftan çıkmasına rağmen koca kantin dolmuş okulun yarısı ayaktaydı. Diğer arkadaşlarını görünce ellerine yapıştı ve birlikte pencere kenarında ayakta durmaya karar verdiler.
18 Mart Çanakkale zaferi ve şehitleri anma günü dolayısıyla gösteri yapılacaktı. Yüksel abla ve arkadaşı sunucu olmuştu. Hiç şaşırmadı çünkü girişimci bir ruhu vardı Yüksel ablanın. Önce marş falan derken Yüksel abla:
- Şehitlerimiz için Kuran tilaveti yapmak üzere arkadaşlarımızı davet ediyoruz, diyince merakla kapıda sırayla gösteriye çıkmaya hazırlananlara baktı. Bu nasıl bir meraktı böyle? Kapıda duranların hiçbirinde Kuran okuyacak tip yoktu. İçerden gelecek sanırım diye düşündü. Arkadaşlarıyla 'acaba kim çıkacak kim çıkacak' derken o, kürsüye doğru yürümüştü bile.
- Hadi canım sende bu mu okuyacak şimdi Kuranı? Hiç sanmıyorum, dedi içinden. Yine de içinde meraktan dinazorlar tepişiyordu.
-
Zeynep'in küçüklüğünden beri kıvırcıklara ve ikizlere ilgisi vardı. İki gün önce de yemek sırasındayken önünde o kıvırcık vardı. Kendini ona bakarken bulduğunda, sessizce; 'haram, yapma' diyerek kafasını yere eğdi. İlla biri görmesi gerekir ya hani, yüzünü yere eğerken hocası Zeynep'e bakıyordu. Şimdi de kıvırcığa bakıyordu. Hadi canım sende görmemiştir dimi?! Görmüştü hocası kesin. Kesin ondan bakıyordu. Ama görmemesi gerekti, bilerek bakmamıştı ki. Hocası hala bir kıvırcığa bir Zeynep'e gülümseyerek bakıyordu. Zeynep ise: "Ay yandım vAllahi birde gülümsüyor kesin yanlış anladı dur afiyet olsun diyim de hemen kafamı çevireyim" diye bir taktik oluşturarak ve en sevimli gülümsemesini yüzüne yerleştirerek:
"Afiyet olsun hocam" dedi ve hemen pencereden dışarıyı izlemeye başladı. Kendine itiraf edemese de içi bir hoş olmuştu ya, neyse.
-
Sonra o güzel sesiyle okumaya başladı kıvırcık oğlan:
- Yâ eyyuhâllezîne âmenustainû bis sabri ves salât, innallâhe meas sâbirîn. Ve lâ tekûlû li men yuktelu fî sebîlillâhi emvât, bel ahyâun ve lâkin lâ teş'urûn. Ve le nebluvennekum bi şey'in minel havfi vel cûi ve naksın minel emvâli vel enfusi ves semerât, ve beşşiris sâbirîn....
(Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah'tan yardım dileyin. Şüphe yok ki, Allah sabredenlerle beraberdir. Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz. Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.)...
Zeynep ise içinden:
Aha tecvidde yaptı, diye saçmalıyordu. Zira mantıklı bir cümle kuramazdı o anda.. Aklı yerinde değildi..Önce Kuran'a bakarak okuyordu. Zeynep ise onun yüzüne bakmaktan kendini alamıyordu. Bakara 153. ayetin ortasında birden gözlerini kapatıp okumaya öyle devam etti. Zeynep ise:
- Aman Allah'ım bide hafız mı yoksa?, diye geçirdi.Tilavet bittiğinde ise Kuran'ı eline alıp kantinden çıkarken gördüğünde ağzı açıktı Zeynep'in.
Eline ne de güzel yakışmıştı.. Artık haram görmeye o denli alışmış ki bir farklı hissetti o an. İlk defa genç, kızdan kıza atlayabilecek yakışıklı bir oğlanın elinde sigara yerine Kuran görmüştü. Hemde 600 kişinin önünde yapmıştı bunu.
Belki de sadece gösteri için Kuran okumuştu, yine serseri bir çocuktu. Bilemiyordu Zeynep, ama kafası yerinde değildi, onu hissediyordu..
Yoksa Zeynep aşık mı olmuştu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Lal Hâli
RomanceHayat bir saklambaç, Zeynepse ebe.. Bulması gereken bir çok yolu, aklına bir daha kaçmamak üzere sobelemesi gereken o kadar konusu var ki.. Hakkıyla oynayabilecek miydi bu oyunu?