-1-

318 9 4
                                    

"Eliiiif! Kalk hadi geç kalacaksın."diye bağıran annemin sesine uyandım. Daha doğrusu uyanmaya çalıştım. Tek yaptığım yatağın içinde dönüp durmaktı.

"Kız kalksana! Kime diyorum!"diye tekrar bağıran annem benden hayır gelmeyeceğini anlamış ve bir komando edası ile odama dalmıştı. Ve şuan sol koluma kastı varmış gibi beni dürtüyordu.

"Anne 5 dakika daha."diyerek yorgana daha sıkı sarındım. Tabi Feraye Çalışkan'ı bu şekilde pes ettirmek imkansızdır. Kafama kadar çektiğim yorganı bir çırpıda üzerimden alıp yere attı ve beni yataktan adeta kazıyarak çıkardı. Tabi o meşhur söylenmesini yapmayıda unutmadı.

"25 yaşına geldin hala kendin kalkamıyorsun. Evde kaldın. Bak Cemile Teyze'nin Eda evlendi sen hala bekarsın. Ama suç bende ne vardı zamanında demeseydim 'Kendin getir bir tane damat.' şimdi bulmuştum ben sana çoktan bir koca."

Bu koskoca nutuktan aklıma takılan tek bir şey vardı.

"Cemile Teyze'nin Eda mı? Geçen hafta Saliha'nın Tuğba değilmiydi o?"diye sorunca annem önce bir 'ya sabır' çekti ardından bana cevap verdi.

"O da evlendi iki üç gün önce."dedi. Bir yandan kafamı kaşıyıp bir yandan pijamalarımı çıkartırken öbür yandan da sesli bir şekilde düşünüyordum.

"Yahu bir yerde kampanya varda benim mi haberim yok acaba. Baksana evlenen evlenene." Tabi Feraye Sultan hemen olaya el attı.

"Ne kampanyası yavrum. Millet arıyor buluyor. Sende ara bul bir tane damat. Torun istiyorum ben artık."

"Tamam anne. Sen çık ben giyinip geliyorum. Bir tanede torun yaparım sana şimdi."dedim ve annemi kapıya doğru sürükledim. Annemi severim. Kafa kadındır. Birlikte hiç olmayacak şeyler yaparız. Lunaparka gidince 'Gondola binelim' diye tutturur mesela. Ama şu evlilik konusunda beni bazen çok bunaltabiliyordu.

"Birde dalga geçiyor eşek sıpası. Giyin de sofraya gel."dedi ve odamdan çıktı.

Oturduğum yerden kalktım ve dolabımın karşısına geçip kıyafetlerimi karıştırmaya başladım. Buz mavisi dar bir  pantolon ve beyaz lakos bir tişörtü üzerime geçirdim. Saçlarımıda salık bırakıp çantamı alarak odadan çıktım. Mutfağa geçtiğimde annem beni baştan aşağıya süzüp derin bir iç çektinten sonra konuşmaya başladı.

"Bazen sana 'kızım' desem mi demesem mi tereddütte kalıyorum yavrum."dedi. 'Ne demek bu' diye suratına bakıyor olmalıyım ki açıkladı. "Dolabında o kadar güzel giysiler varken nerede bir erkek bozması giysi var onu giyiyorsun. Şöyle güzel bir elbise giysen ne olur yavrum?"

Tipik anne işte. Bir şey demeden sofraya oturdum ve yemeye başladım. Annem de çayları doldurdu ve o da sofraya oturdu. Hızlı hızlı yiyip kalktım. Annemin yanağını öpüp evden çıkarken annemin sesini duydum.

"Gelirken iki kilo domates al."

"Tamam Feraye Sultan."dedim ve kapıyı kapatıp evden çıktım. Durağa doğru giderken Münevver Teyze'yi her zaman mahallelileri gözetlediği pencerede görünce çaktırmadan geçeyim dedim ama ne mümkün.

"Eliiif! Kız Eliiif!"diye bağırmasıyla sessiz bir küfür savurup ona döndüm.

"Efendim Münevver Teyze."dedim cici kız tavırlarımla. Tabi bunlar sadece rol. Ben ve cici kız olmak. Beni tanıyanlar buna bir tarafıyla gülerdi herhalde.

"Kız bulamadın mı hala birini?"diye sordu. Her ne kadar "Sana ne lan kokmuş karı.Sana mı dert oldu?"demek istesem de eğer annem bunu duyarsa ağzıma tuvalet tekliği ile vuracağını bildiğimden demedim.

"Kader kısmet Münevver Teyze. Ben geç kaldım işe. Hadi görüşürüz."dedim ve ilerlemeye başladım.  Her ne kadar arkamdan 'Kız kurusu' dediğini duysam da birşey demedim. Eğer dersem dediğim gibi tuvalet terliğini yerdim.

Saatime bakınca otobüsün gelmesine bir kaç dakika olduğunu görünce tabana kuvvet koşmaya başladım. Tabi benim şansıma otobüs son anda gitmişti.

"Hooop!!! Dur lan!!!"diye bağırsamda duymamıştı.Şimdi on dakika daha otobüs bekleyecektim. Bu düşünceme gözlerimi devirdim ve durağın içine geçip oturdum. Neyseki patronum anlayışlı bir adamdı. Daha önce de geç kalmışlığım vardı ve o tombik amca sağolsun bir şey dememişti.

Otobüs gelince bindim ve boş koltuklardan birine oturdum. 20 dakika sonra kitapçının önünde indim ve kapıyı açıp içeri girdim. Celal Amca kasada bir müşteri ile ilgileniyordu. Beni görünce kaşlarını çattı ama bu onu korkutucu değil tatlı göstermişti. Gülümsedim ve çantamı arkadaki odaya bırakıp Celal Amca'nın yanına gidip yanağından öptüm.

"Günaydın. Sabah otobüsü kaçırdım tontoşum ondan geç kaldım."deyip dudak büzdüm.

Celal Amca'nın önce çatık kaşları düzeldi sonra yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi.

"Tamam küçük fare. Hadi işinin başına."dedi ve beni yanından kışkışladı.

Akşam 21:30 gibi kitapçıyı kapatıp durağa doğru yürümeye başladım. Hava birden bozmuştu ve eğer hemen eve gitmezsen donuma kadar ıslanacağıma eminim. Durağa girdiğimde yağmur yağmaya başlamıştı bile. Ben neredeyse ıslanmadım diye dans edecekken şans denen şeye sahip olamadığım için yanımdan hızla geçen bir salak yüzünden sırılsıklam oldum.

"Dikkat etsene lan!! Yavşak!!"diye bağırdım arkasından. Zaten duymazdı. Ama dedim ya bende şans deden o lanet şeyin kırıntısı bile bende olmadığı için araba az ilerde durdu. 'Aha şimdi sıçtım' derken arabadan kahverengi saçlı, uzun boylu, kasları takım elbisesinden bile belli olan bir adam indi arabadan aşağı. Gözlerimin kocaman açıldığına eminim. Ve elime olmadan sesli düşündüm.

"Anan sana hamileyken ne yedide bu kadar tatlı oldun lan sen?"

Kız KurusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin