Taehyung'un kapısının önünde dururken, saçımı karıştırıp derin bir nefes aldım. Aptal kalbim ritmini şaşırmış gibi atıyordu. Taehyung ciddi anlamda ayarlarımla bir güzel oynamıştı.
Kapıyı çaldım. Birkaç saniye içinde açıldı ve Taehyung karşımda belirdi. O kurnaz gülümsemesi, gözlerindeki o kıvılcım... Bir şey diyecek oldum ama Taehyung hızlı davrandı. Bir anda bileğimi tuttu ve beni içeri çekti. Kapıyı arkamdan kapatırken, başımı kaldırmama fırsat bile vermeden dudaklarını dudaklarıma yapıştırdı.
Gözlerim büyüdü ama hemen sonra kapandı. O tanıdık tat, sıcak nefesi... Ellerim farkında olmadan onun kollarına tutundu. Öylece, düşünmeden, kendimi ona bıraktım. Göğsüm hızla inip kalkıyordu ama Taehyung hiç acele etmiyordu. Öylece beni öpüyordu. Yavaş ama fazlasıyla sahiplenici bir şekilde alt dudağımı emiyordu.
Göğsüme bastırıp beni duvara yasladığında, beynim tamamen devre dışı kaldı. Ellerim, onu kendime daha da çekmek istercesine hareket etti ama sonra o aniden geri çekildi ve ıslak bir sesle dudaklarımızı ayırdı.
"Sen gerçekten buraya ders çalışmaya geldiğine inanıyor musun, Kook?" diye sordu, dudaklarında o şeytani gülümsemeyle.
Boğazımı temizleyip gözlerimi kaçırdım. "Ben... yani, öyle olması gerekiyor."
Taehyung başını yana eğip kıkırdadı. "Öyle olsun bakalım. Hadi yukarı çıkalım."
Odasından içeri girer girmez gözlerim her detaya takıldı. Duvarlardaki futbol posterleri, yatağının üzerine atılmış forma, konsol koltuğunun üzerinde yarım kalmış bir oyun. Her şey benim odamla aynıydı sanki fakat Taehyung'un varlığı odanın havasını değiştirmiş gibiydi.
Daha yatağa oturmama fırsat kalmadan elimi tuttu ve beni hafifçe çekiştirerek yanına oturttu.
"Şimdi," diye mırıldandı, başparmağı avucumun içinde yavaşça hareket ederken. "Ders çalışacağız, değil mi?"
Gözleri, dudakları ve dokunuşu... Tüm dikkatimi darmadağın eden her şeyiyle karşımdaydı. Evet, "ders çalışacağız" demem gerekiyordu ama dudaklarım tek kelime bile edemedi.
Dizlerimin üzerine koyduğum çantama bakarak derin bir nefes aldım. Evet, buraya gerçekten ders çalışmak için gelmiştim. En azından öyle olmasını umuyordum. Ama yanımda Taehyung varken, bu pek mümkün görünmüyordu.
"Hadi çalışalım," dedi bir anda ve beni yeniden çekiştirip kendi masasına yaklaştırdı. Fazladan bir tane daha sandalye koymuştu, ona kendisi oturdu. Ben ise tekerlekli olan sandalyeye oturdum ve kitaplarımla kalemlerimi çıkarıp masanın üzerine koydum.
"Tamam," dedim, kendimi toparlamaya çalışarak. "Şimdi şu soruları çözeceğim ve sen de beni rahat bırakacaksın, tamam mı?"
Taehyung başını yana eğerek gülümsedi. "Tabii ki, Kookie. Seni rahat bırakıyorum."
Söylediğiyle yaptığının tamamen zıt olduğunu, elinin yavaşça dizime konduğunu hissedince anladım. Tüm dikkatim bir anda o sıcaklığa kaydı. Göz ucuyla ona baktım ama o hiç bozuntuya vermeden soruya göz gezdiriyormuş gibi yapıyordu.
"Taehyung," diye uyardım, kaşlarımı çatarak.
"Oha, bu soru gerçekten zormuş," dedi, parmağını dudaklarına götürerek. Ama elini çekmedi. Aksine, baş parmağıyla dizimi ufak ufak ovmaya başlamıştı.
İç çekerek kalemi biraz daha sıkı tuttum. "Eğer bu soruyu çözemezsem, bunun tamamen senin suçun olacağını biliyorsun, değil mi?"
Taehyung kıkırdadı. "Tamam kızma haşin tavşan."
