Merhaba arkadaşlar...
Bölümler geç geliyor ve kısa oluyor haklısınız ama 4 hikaye birden yazıyorum. O kadar farklı tarzda ve farklı konularda oluyorlar ki çok zorlanıyorum.
Öyle rahat da değilim şu sıralar. Bilen biliyor Tıp fakültesinde okuyorum ve şimdiden ders çalışmaya başladım. Üstelik bende tablet veya laptop da yok bölümleri hep telden yazıyorum. Çok zorlanıyorum inanın ki...
Dün ilk periscope yayınımızı yaptık. Bunu yine tekrarlayacağız :)) Duyurusunu önceden yapacağım :))
İnstagram hesabım: afraduman
***********
Elimde aslan sütünün son demleri dudaklarımda mesken tutmus eski şarkılar gözlerimde buğulu bakışlar öylece ileride ki çiftlik evine bakıyordum. Karşısına geçecek gram cesareti yoktu ama yüreğim sözsüz şairlerin isyanlarını taşıyordu. Söyleyecek çok sözüm varken dillendirecek mecalimin olmaması yük dolu omuzlarıma tonlarca ağırlık yıkıyordu. Ilk gördüğüm andan itibaren içimde ki yıkımların sebebi olacağını biliyordum. Gözleri öyle bir bakıyordu ki sanki dünya onun etrafında dönüyor gibi geliyordu. Yerde ki samanlarla oynamaya başladım. Can sıkıntısı yüreğimde ki yangını körüklüyordu.
Yavaşça yerimden kalkıp hangarın çıkışına ilerledim. Eve gidecek mecalim yoktu ama yapılacak işler vardı. Saat sabaha ermeye yakın bir vakitti. Oturup güneşin doğuşunu izlemek vardı ya, şimdileri bunu tek başına yapmak bile incesen sızlatıyordu yüreğimi. Artık her anımın her halimin içinde Müptezelin keşkeleri dolanacaktı, hissediyordum.
Bacaklarım yavaşça çıkışa ilerlerken başımı yerden kaldıramıyordum. Hafifçe yanlara tutunurken en son ne zaman böyle içtiğimi anımsamaya çalıştım. Dedem hastalandığında derdime çare olsun diye içmiştim en son aylar önce. Ondan sonrası hep çalışmakla geçmişti. Ne vakit vardı derdimi atmaya çalışmak için ne de kafamı bulandırmaya yetecek maddiyatım. Bu kadardı işte... Hangarın kapısını tamamen aralayıp dışarı çıktığımda tekrar loş ışık süzülen odaya baktım. Uyuyor muydu acaba?
Bacaklarım kendiliğinden pencerenin altına ilerlediğinde buraya kadar gelmiş olsam da bir şey yapamayacağımı anımsadım. Cesaret meselesi de değildi bu... Gücüm olsa, bilsem ki şu kadarcık yüreğim ikimize de kol kanat gerecek hiç düşünmeden camı pencereyi indirir omzuma attığım gibi götürürdüm can kurtaran yeleğimi. Ama bir sonuca eremeyecek meseleleri büyütmekten başka bir işe yaramayacaktı düşüncelerim. Ne Müptezel benim olacaktı, ne de o güzel yüreği!
Ertesi gün baş ağrısıyla çuvalları sırtlandığım vakit arkamda bir nefes hissettim. Traktörün üstünde beni bekleyen Osman kaşlarını çatarak arkama bakınca çuvalı yere indirip terli çehremi geriye çevirdim. Müptezel bembeyaz elbisesi ve dalgalanan saçlarıyla bana bakıyordu olduğu yerde. Kirli ellerimi üstüme silkeleyip bir adım geri çekildim.
"Buyrun bir şeye mi ihtiyacınız vardı?"
Derin nefes alışını sonra da sağa sola bakışını takip ettim. Sanki çekiniyor gibiydi. Hal ve hareketlerini takip etmek ve anlamaya çalışmak kendime iş ilan ettiğim bir mesele haline gelmişti. Zihnim bunu istemsiz olarak yapıyordu. Her halini her mimiğini her nefesini zihnime kazıyordu sanki. Unutmamak ve hatırladıkça can yakmak için...
"Benim sana ihtiyacım varda... O yüzden seni arıyordum."
Osman'a dönüp gitmesini işaret ettim.
"Aslanım sen tarlaya git Kerim abi öğleden sonra gelecek dersin."
Sözlerime karşılık Nilüfer bir kez daha atıldı.