Ölüm sessizliğine hakim hücrede uyuşuk bedenini gıcırdayan yataktan soğuk zemine attı genç kız. Uyumayacaktı. Uyumamalıydı. Ona yapılan muamele genç kıza belgesellerdeki hasta aslanları iyileştirme çabasını andırıyordu. Vahşi yaratığın saniyelere sığdırdığı yanlış bir pozisyonda uyuşturucu iğneyi saplıyor, ardından sersemleyip yığılması için onu kendi haline bırakıyorlardı. Tıpkı şu an genç kıza yapıldığı gibi. Sakinleştirici iğnenin bacağına saplandığı yerde minik bir sızı vardı. Ama uyuşmuştu ve hissedilmiyordu. Kız başını küflü zemine yasladı ve kış aylarınında getirdiği soğukla buz gibi zeminde kendine gelmeye çalıştı. Yinede başaramıyordu. Ellerinin ve ayaklarının tutmadığını hissettiğinde paniğe kapıldı. Uyuyamazdı, şimdi olmazdı."Hadi." diye hırladı genç kız ellerinden destek alarak yüz üstü kalkarken. Acilen kendine gelmesi gerekiyordu. Hemde çok acil. Aksi takdirde Ceza Kanadı'nda bulunan karanlık bir odada bulacaktı kendini. Oradaki hücreler zifiri karanlıktaydı ve kesinlikle hiçbir ışık girmiyordu. Karanlıkta yolunuzu kaybediyor ve duvarlara çarpıyordunuz. Kız oradan nefret ediyordu çünkü içeride ne olduğunu bilmiyordu. Gözleri zifiri karanlığa açıldığında kör olduğunu düşünüyordu. Ve bu güvenli değildi. Kızsa bu yüzden oradan hoşlanmıyordu, daha önce sayısız defa orada bulunmasına rağmen. Ve şimdi bedeni yeniden uyuşuyordu. Bayıldığı anda hemşireler onu kendi hücresinden çıkaracak ve hastalar arasında Ceza Kanadı denen yere götüreceklerdi. Çünkü yine uslu durmamış ve kendisini taciz eden hemşireye sıkı bir yumruk atmıştı. Muhtemelen burnu kırılmıştı. Adamın yamulan burnundan akan kanı düşündüğünde miğdesi bulandı. Burası cehennemdi. Aslında şehirdeki en iyi akıl hastanesiydi ama içeride olanları kimse bilmiyordu. Dışarıdan bakıldığında hastaların mutlu, huzurlu bir tedavi döneminde olduğu düşünülsede; tek yapılan şey hastaları dahada delirtmek ve yeni travmalarla dikkatlerini başka yöne çekmekti. Ve tabii birde iğrenç hemşirelerin akıl almaz tacizleri, tecavüz vakaları, işkence yöntemleri vardı. Bu yüzden uyanık kalmalıydı. Yoksa bu olaylardan birine maruz kalabilirdi.
Acı. Belki onu kendine getirirdi. Zorla hissettiği ellerini saçlarına daldırdı ve olağan gücüyle çekti. Ağzından dökülen inlemeye rağmen daha iyiydi. Biraz daha dayanacaktı. Üzerinde ufak bir pencere bulunan demir kapıya çevirdi gözlerini. Nöbetçi gözükmüyordu. Bir yolunu bulmalıydı; uyanık kalmanın, cezayı atlatmanın, hatta belki de bu lanet hastaneden kaçmanın...
Aklına aniden gelen fikirle genç kız kaşlarını çattı. Bedeni yeniden uyuşmaya başlıyordu ve karar vermesi gerekiyordu. Bunu yapabilir miydi? Gözleri kapalıyken bile kendini acıyla ayık tutabilir miydi?
Denemekten başka çaresi olmadığını biliyordu. Tahmini doğruysa şanslıydı çünkü nöbet değiştirme saatlerindeydi. Bu da koridorların boş olmasına, yani kaçmasına kolaylık sağlardı. Fazla zamanı olmadığından yatağa uzandı. Gözlerini kapatmadan önce tırnaklarını bacaklarına batırmaya başlamıştı bile. Başarabilirim, diye düşündü. Çok geçmeden koridordan ayak sesleri ve mırıldanmalar gelmeye başladı. Sesler hücrenin önünde durdu. Ardından gelen ses ağır demir kapının kilidiydi, ve kapı rahatsızlık veren bir gıcırtıyla açıldı.
Kız hala baygın numarası yapıyor ve tırnaklarını fark ettirmeden tenine gömüyordu. Ayak sesleri yaklaştı ve iki çift güçlü el kollarını yakaladı. Kız içinden birkaç küfür savurdu çünkü eller erkeklere aitti. Yinede iki kişiydiler. Başarma şansı vardı.
"Yazık oluyor kıza." diye mırıldandı adamlardan biri. Sesinde kızın miğdesini bulandıran bir alay vardı. Ardından diğer adamın sesi duyuldu. "Hm hmm, hastane köşelerinde sürünüyor zavallı." derken parmaklarını omuzunun etrafında gezdiriyordu. Tiksindirici kıkırtılar eşliğinde kızı bir bez bebek gibi sürüklemeye başladılar. Koridora çıktıklarında kız gözlerini hafifçe araladı. Doğu kanadı, kızın götürüldüğü yerin girişinin bulunduğu yerdi. Hastalar arasında Ceza Kanadı adlandırılan bölge fazla sessiz ve boştu, bu yüzden kaçabilme olasılığı yüksekti. Üzerinde sadece incecik, kısa kollu önlük bulunan kızın içinde iç çamaşırları vardı. Kış mevsiminde oldukları için bu ince kıyafetlerle donuyordu. Kızın aksine hemşireler kış aylarında uzun kollu ve kalın kumaşlı önlükler giyiyordu.
Kızı ana merdivene doğru sürüklüyorlardı. Ve merdivenle aralarında kısa mesafe kaldığında zaman kaybetmeden ayaklarını yere bastı. Adamlar affallamıştı. Kanına işleyen adrenalin kızın hızlı hareket etmesine neden oldu. Toparlanmalarına fırsat vermeden genç kız hızlıca kollarını kurtardı ve ikisinide aşağı itti. Adamlar merdivenlerden yuvarlanırken kız ters yönde koşmaya başladı. Merdivenin hemen ilerisinde sağ tarafta yangın merdivenleri vardı. Arkasına baktığında adamlar toparlanmaya başlıyordu. Hızla yangın merdivenlerine doğru koştu. Koşarken sürekli dengesini kaybediyor ve biryerlere takılıyordu. Yeniden dengesini kaybettiğinde neredeyse düşecekti. Son anda toparlandığında kapıyı açtı ve merdivenlere ilerledi. Her katta birer pencere vardı ve parmaklıkları yoktu. Bunun nedeni ise bu bölgenin hemşirelere ait olmasıydı. Yani hastalar pek sık uğramazdı, tabii bu yaramaz genç kız gibi olanların dışında. İki kat indikten sonra pencereden baktı. Atlayabileceği bir yükseklikteydi. Zaman kaybetmeden önce sağ bacağını sonra sol bacağını dışarı sarkıttı. Tam kenarda otururken elleriyle sıkıca tutunuyordu. Aniden kulaklarını dolduran yüksek tiz sesle dengesini kaybedip buz gibi gecenin karanlığında gri gözüken kar tabakasına yüz üstü gömüldü. Düşmenin etkisiyle ve kulaklarını tırmalıyan sesle inledi. Ardından başını kaldırmaya çalıştı. Güvenlik alarmının devreye girmesiyle afallamış ve paniklemişti. Hızlı davranması gerekiyordu. Yaklaşık yarım metrelik karın içine düştüğü için şanslıydı, canı fazla yanmıyordu. Hızla ayağa kalkıp koşmaya başladı. Başarmalıydı.
Ana kapı açılıncaya ve içinden bir düzine kadar hemşire çıkıncaya kadar planı tıkır tıkır işliyordu. Sessizce bir küfür mırıldandı. Biraz daha geç kalmaları gerekmez miydi?
Bütün gücünü ayaklarına verip koşmaya başladı. Sesten, soğuktan ve kanındaki adrenalinden vücudu zonkluyordu. Kız koştukça soğuk bedenine bıçak gibi saplanıyordu ama duramazdı. Yıllarının karanlık hücrelerde oturarak ve uzanarak geçmesi ona hız anlamında yarar sağlamıyordu. Kesinlikle sağlamıyordu.
Yinede genç kızın hızlı olduğu göz ardı edilemez bir gerçekti. Ama kızı asıl dehşete düşüren ona bu hızı bahşeden şeydi.
Korkaklık.
Yıllarını kendi korkularıyla yüzleşmek yerine başkalarının kabuslarıyla arkadaşlık kurarak geçirmişti. Ama kendi korkuları yüzleşmek istemeyeceği bir gerçekti. İlaçtan da kaçmasının nedeni buydu. Bu lanet hastenin ona bahşettiği kutsal korku, ilacın onu götüreceği delikti. Karanlık.
Bütün hücreleri ilacın etkisiyle uyuşmuştu. Ve canı yanıyordu. Çıplak ayaklarıyla karların içine batıyordu. Donmak üzereydi belki de ama kaçmalıydı. Bu yerden, bu insandan, bu korkulardan... Hatta kendinden.
Ve o an başına gelebilecek en kötü şey geldi. Buz tutmuş zemine ayakları bastı. Ve kayarak düştüğünde kafasını beton kaldırımın köşesine çarptı.
"Hayır..." Dişlerinin birbirine bastırırken inledi. Ellerinde şimşek gibi mavi ışıklar saçan alet olan adamlar kendisine doğru yaklaşıyorlardı. Yüzüstü dönüp karları avuçladı ama boşuna... Kendini yukarı çekmeye çalışırken şok cihazı sertçe sırtına bastırıldı. Bedeni yeni bir şok dalgasıyla sarsıldığında çığlık attı. Şiddetle titrerken her şeyin bittiğini anlamıştı, daha fazla ayık kalamayacağınıda. Bilinci giderken son bir gayretle fısıldadı.
"Hayır..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELİ
Teen FictionBrooklyn, emsalleri lise 3. sınıfa giderken kendisi 6 yıldır akıl hastanesinde yaşamını sürdürüyor... Akıl hastanesine, psikolojik destek görmek için getirilmişti. Tam düzeliyor derken, bir gün tacize uğrayınca acımasız gerçekler su yüzüne çıktı...