• AKIL HASTANESİ •

126 14 2
                                    

   
   Gözlerimi kör eden karanlığı reddederek gözlerimi kapattım ve kendi karanlığıma sığındım. Titriyordum. Karanlığı sevmiyordum. Kollarımı etrafıma sardım ve dizlerimi iyice kendime çekerek bedenimi küçülttüm. Üşüyordum. Dişlerim birbirine çarpmaya başlamıştı. Burayı sevmiyordum; bu odayı, bu hastaneyi, bu karanlığı... Gözlerimde akmayı bekleyen yaşlar birikmişti ama eğer şimdi ağlarsam, 6 yılımı ağlamış olurdum. Tacizleri, travmaları, halüsinasyonları, şiddeti ve işkenceyi... Bu hastanenin yaptığı tek şey çeşitli travmalara yol açan olaylarla zavallı insanları gerçek anlamda delirtmekti. Şu anda benden beklenen şeyi biliyordum; ayağa kalkıp karanlıkta kaybolmamı bekliyorlardı. Kör olduğumu düşünecek, bir ışık ya da çıkış yolu arayacak ve kendimi duvardan duvara vuracaktım, tabii onlara göre. Bir akıl hastanesinin cezası delirtilmek... İçeride olanları dış dünyanın öğrenmesini istemiyorsanız bu çokta kötü bir fikir sayılmazdı. Bizi burada tutmak istiyorlardı, çünkü içimizde benim gibi asiler vardı. Baş kaldıran, yaramazlık yapan, delirmemekte ısrar eden... Ve eğer buradan çıkarsak, herkes bunları öğrenecekti. Daha sonra burası kapatılacak veya terkedilecek, uslu durmayan ergenlerin perili diye adlandırdığı ıssız bir yapı olarak kalacaktı. Kim isterdi ki kendi akıl hastanesinde hastaları iyileştirmek yerine dahada delirtildiğini insanların öğrenmesini? Çoğu kişi istemezdi. Onlarda istemiyordu. Yinede buradan çıkmam gerekiyordu. Hemde acilen. Yıllardır çökmüş bir şekilde yaşıyordum. Her ne kadar onların gözünde güçlü durmaya çalışsamda zayıftım. Her an patalayabilecek bir el bombası gibiydim. Pimi çektiklerinde dokunduğum yeri havaya uçuracaktım, tabii kendimide... Buna izin vermemeliydim ama her an delirdecek gibi hissediyordum. Ya da şanslıysam ölecektim. Vahşi bir hayvan gibi dört tarafı parmaklıklarda çevrili bir kafesteydim ve etrafım insanlarla çevirilmişti. Bana sopalarla, şok cihazlarıyla işkence ediyorlardı. Benimse tek yaptığım onlara hırlamak ya da kükremekti. Oysa kendimi parmaklıklara vurmamı bekliyorlardı. Onlara istediklerini vermeyecektim.

Özgür kalana dek...

Bu hastaneden çıktığımda karanlık bir ortamda olsam paraçalanacağımı biliyordum. Tabii, eğer çıkarsam. Çünkü o zaman beni engelleyen zincirler olmayacaktı, kendi zincirlerim kırılacaktı. Karanlık bedenime pençelerini geçirecek, hisler birkerek damlalar oluşturacaktı. O zamana kadar güçlü kalacaktım. Bu zamana kadar dayanmıştım ve daha da dayanacaktım. Yapabileceğim başka bir şey yoktu. Belki korkuyordum, belki de dehşete düşüyordum ama belli etmedim. Eserlerine baktıklarında gözlerindeki gururu görmek miğdemi bulandırıyordu. Benide zayıf düşüremezlerdi. Hiçbir zaman hıçkırıklara boğulmamıştım. Aslında yıllardır ağlamamıştım. Son ağlamam sanırım 6 yıl önceydi. Öz ailem tarafından şiddete maruz kalmış ve işkence görmüştüm. En sonunda öz babam bana tecavüz edecekken komşular tarafından kurtarılmıştım. Ona ne yaptıklarını bilmiyorum ama annemin kaçtığını hatırlıyordum. İşte en son o zaman ağlamıştım. Bazen kabuslar görüyor ve aniden uyanıyordum. Hatta yaşların göz kapaklarımı ittiğini hissediyordum ama ağlamamıştım, yanlızken bile. Doğduğumdan beri 11 yıl boyunca ağlatılmıştım. Sırf ağlamam için kızgın sopayla vurdukları oluyordu. Bazı yara izlerini hala bedenimde taşıyordum. Titremem şiddetlendiğinde rahatlamaya çalıştım. O zamandan beri tek kurtarıcım kitaplardı. Bulunduğum her ortamda elime ne geçerse okumuştum; gazeteler, broşürler, reklamlar, alışveriş listeleri... Doktorlarımı seviyordum çünkü tedavimde bana destek olacak bir hediye vermişlerdi. Kütüphane izni. Hafta sonları hariç, ki takvim olmadığı için günleri oradan takip edebiliyordum, her gün iki saatlik iznim vardı. Bunun dışında koskoca hastanede konuştuğum iki kişi vardı; Grace sevdiğim tek hemşireydi. Benimle sohbet ediyor, benimle bahçede dolaşıyordu. Uyku tutmadığında bana ilaç getirdiği zamanlar oluyordu. Günlük ilaçları bir bardak suyla odama bırakıyor, diğer hastalarda ilgilendikten sonra boş bardağı gelip alıyordu. Bazen yatmadan önce sohbet bile ediyorduk. İkinci kişi ise Evelyn Mortez'di  ; 15 yaşındayken fakir bir yaşam süren ailesi onu varlıklı bir aileye satmıştı. O günden sonra yaklaşık 30 yıl boyunca şiddet görmüştü. Daha sonra şu anda 21 yaşında olan oğlunun babasını vurmasıyla adam ölmüş, Bayan Mortez buraya gelmiş, oğlunun bakımını ise - her ne kadar yetişkin olsa bile - halası üstlenmişti.  Geleli sadece bir yıl olmuştu. Kendi kovuşundaki bir iki hemşire, doktorlar ve benim dışımda kimseyle konuşmuyordu. Özünde fazlasıyla iyi ve temiz bir insandı. Beni kendi kızı gibi gördüğünden bahsetmişti. Buda ilk geldiğinde onu taciz eden adamı dövmemden sonra olmuştu. Tabii ki Ceza Kanadı'na tıkılmıştım, çıktığımda ise halimi hatırımı sormuş ve hayat hikayemi dinlemişti. Ardından kendisininkini anlatmıştı. O günden beri konuşuyorduk.

DELİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin