Birinin sizi sevmesi güzel bir histi. Sıcak ve güven verici. Küçük bir çocuğun elindeki şeker, bir annenin kollarıyla sarmaladığı bebeği... Sevgi duygusunu nerede, ne zaman, neye beslediğiniz önemli değildi. Bir kere o duyguyu tattığınız zaman, sizi terk etmesini istemiyordunuz. Çünkü güzeldi, değer görüyor ve güveniyordunuz. Kimse bu duygudan mahrum kalmak istemezdi. Kalmazdıda zaten; örneğin ben, ailem tarafından işkence gördüğüm yıllar boyunca kendi dünyama sığınmıştım. Sevdiğim, değer verdiğim tek şey kafamın içindeki karmaşaydı. Soyutken dünya benim için daha güzeldi. Bana özeldi. Elimden yıllarım alınmıştı. Okulda arkadaşlarıma yaralarıma ilgili yalan söylemiştim, kimseyi çevremde istemiyordum. Eninde sonunda birileri fark ederdi çünkü, yaraların sebebini öğrenirlerdi. Bu yüzden uzaktım insanlardan. Burada da uzaktım. Yaralarımın nedenini çoğu kişi biliyordu, hayat hikayemide. Ama bu onların bana yakın olacağı anlamına gelmiyordu. Yani, yaralar sadece bahaneydi. Yalnızlıkla geçirdiğim yıllar boyunca insanları izlemiştim. Sınıf arkadaşlarım ilkokul mevzuniyetinde gidenler için ağlamıştı, yan komşumuz ölen köpeği için ağlamıştı, genç bir kız sevgilisi ondan ayrıldığı için ağlamıştı. Hayat etrafımdakilere her zaman çok değerli ve güzel şeyler vermişti. Daha sonra ise alabileceği en ağır şekilde geri almıştı. Benimse sahip olduğum tek şey, fazlasıyla değerli ve elimden alınamayacak bir şeydi. Her ne kadar beynimde genelde savaş, kaos ve karmaşa olsada bana aitti. Kimsenin elimden alamayacağı bir dünya vardı elimde. Başkada bir şeye ihtiyacım yoktu zaten. Yinede her şeye rağmen kurduğum bazı hayaller vardı. Erkek arkadaşım olmasını, onu korumacı ve kıskanç babamla tanıştırmayı isterdim en basitinden. Sonrada tanışma gecesindeki dedikoduları anlatabileceğim küçük bir arkadaş gurubu fena olmazdı. Annemle alışverişe çıkmayı, küçük kardeşlerimle top oynamayı isterdim bazen. Ama bunlar zengin iç dünyamda tasarladığım minik sihirli hayallerdi sadece. Benim için, gerçek olamayacak kadar güzeldi belkide. Tıpkı bunlar gibi kurduğumu binlerce hayal vardı. Ama onlardan ayrılmak gerçekten zordu. Hepsine katlanabilirdim. Gerçek olamayacak kadar güzel hayaller kurmaya, hatta bazı insanların benim hayallerimi yaşamasına bile katlanma konusunda sorun yaşamazdım. Ama hayat enerjimi emen, tırnaklarımla yeri kazarak içine girme arzumu ateşe veren anlar, küçük dünyamdan dışarı çıkmak zorunda olduğum anlardı. Gerçekliğe dönmem derken anlar.Tıpkı şu an olduğu gibi.
Ağır adımlarla bahçeye ilerliyordum. Temizlik için görevlendirilenlerden biri bendim. Donarak ölmezsem iyiydi. Dışarısı buz gibi soğuktu ve kar vardı. Üstelik hala hastalıktan geberiyordum. Neyse ki Grace'in getirdiği ilaçlar sayesinde ateşim düşmüştü ve kendimi daha canlı hissediyordum. İncelik yaparak verdikleri ceketi üzerime geçirdim ve kapıyı açarak beyaz dünyaya adımımı attım. Kapının kenerına birkaç kürek koyulmuştu. Bir tanesini elime aldım, etrafıma bakarken havanın soğukluğunu düşünmemeye çalıştım ama inadına bedenime küçük iğneler saplanıyordu. Ah, üşümememiz için ceket verildiğini söylemiştim değil mi? Evet vermişlerdi. Ama işe yarayıp yaramadığı konusu tartışmaya kesinlikle açıktı. Umurlarında mıydı? Kesinlikle hayır.
Behçenin merdivenleri diğer bölgelere göre daha az yorucu gelmişti. Hedefime ilerledim ve elimdeki küreği kavrayarak beyaz kar kütlesine sertçe batırdım. Elimden geldiğince hareketli davranarak ısınmaya çalışıyordum ama aynı zamanda kendimi de yormamaya çalışıyordum. Sonuç; donarak ölmek üzereydim ve yoruldum. Bahçede geçirdiğim süre boyunca tembel davranmıştım. Yinede bütün basamakları kardan arındırmıştım. Yoksa pahalıya patlayabilirdi. 3 saatin sonunda geldiğimden daha yavaş bir biçimde odama ilerliyordum. Bu gün Evelyn'in oğlu, Blake, onu ziyaret edecekti. Fazlasıyla mutluydu. Ayrıca ona Evelyn dememi rica etmişti. Ona ne zaman o şekilde seslensem, gözleri ışıldıyordu. Bende neyi bu kadar sevdiğini anlamıyordum. Belkide sadece acıyordu. Yinede onu seviyordum ve ismiyle seslenmek seslenmek hoşuma gidiyordu. Ne demek istediğini anlamasamda anne-kız ilişkisi kadar yakın olan ilişkimizde, resmiyeti ortadan kaldırmam istediğini söylemişti. Aslında anne dememi tercih ettiğini biliyordum ama kendimi hazır hissetmiyordum. Hoş neye hazır hissedeceğimide bilmiyordum. Neyse ki anlayışla karşılamıştı. Bunun için ona minettardım. Ve tabii ki, şu anne-kız olayı garip hissettirsede hoşuma gitmişti. Güzel bir histi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELİ
Teen FictionBrooklyn, emsalleri lise 3. sınıfa giderken kendisi 6 yıldır akıl hastanesinde yaşamını sürdürüyor... Akıl hastanesine, psikolojik destek görmek için getirilmişti. Tam düzeliyor derken, bir gün tacize uğrayınca acımasız gerçekler su yüzüne çıktı...