Yabancı

47 3 0
                                    

    Ayakta durmuş karşımda, oturan, evsiz ama bir zamanlar en yakın arkadaşıma bakıyordum. Etrafı dikkatle inceliyordu. Dışarıda yağmur bastırınca, eve davet etmek zorunda kalmıştım. Kahve makinesinin, tık sesini duyunca mutfağa doğru ilerledim. Mutfağım, amerikan bir mutfak olduğundan; onu rahatlıkla duyuyordum ve ona milyonuncu kez aynı cevabı veriyordum.

    ''Hayır, Dylan''

    ''Lütfen, en azından bir şans veremez misin? Dinledikten sonra gidersin. Bu çok büyük bir teklif Madison.'' Sesi, bahsederken bile heyecanla çıkıyordu. Bu ise beni çıldırtıyordu.

    ''Artık o işlerle uğraşmadığımı biliyorsun.'' Elime kahve bardağımı alıp içeriye geçtiğim. Ayaklarını, ortadaki sehpaya uzatmıştı. Kaşlarımı yukarı kaldırdım. Anlamış olmalıydı çünkü ayaklarını sehpadan hemen çekti.

    Tam karşısına oturdum. Doğrularak biraz bana yaklaştı. Hala burnuma bira kokusu çarpıyordu. Bu kadar içmek zorunda mıydı sanki? Başımı eğdim. Onunla göz göze gelmek, eski anılarımı daha çok canlandırıyordu.

    ''Bana bak.'' Dediğinde, yüzümü halının desenlerinden ona doğrulttum. ''Olanlar, senin suçun değildi Madison.'' Sesi son derece sakin ve emin bir şekilde çıkıyordu. Gözleri ise donuk bakıyordu.

    Başımı salladım. ''Hayır, kesinlikle benim suçumdu.'' Sesim titreyerek çıkmıştı.

    Gözlerini kapatarak, derin bir nefes aldı. ''Bu, onun tercihiydi. Ölmeyi hep isterdi Madison. Bu düşünceyi ondan hiç bir zaman söküp atamazdın. O işe girmesinin sebeplerinden biride, buydu.''

    Gözlerim dolmaya başlamıştı. Ağlamak istemiyordum. Hatırlamak ve hissetmek istemiyordum. Neden buraya gelipte, şimdi bundan bahsediyordu. Sesi, kulaklarıma dolmaya başlamıştı bile.

    Ben yaşayan bir ölüyüm Maddie. Bunu değiştiremem.

    Doğru kelimeleri bulmak için bir kaç derin nefes alıyordu. Ne söylerse söylesin, umurumda değildi. Bugün yas günümdü.

    ''Senden tek bir şans istiyorum. En azından bugün, benimle gelemez misin? Söz veriyorum, istemezsen zorlamayacağım. Ama dinlemeni istiyorum.''

    Kapşonunun başlığını indirmişti. Saçlarını karıştırdı. En son gördüğümden daha çok uzamışlardı. Kirli olduğu belliydi, ne zamandan beri banyo yapmıyordu? Düşünmeden edemiyordum. Tekrar, bu işlere girmek istemiyordum. Bizim yaptığımız iş, ölmek için her zaman güzel bir yoldu. Sonuçta temiz bir işti. Aslında kimi kandırıyordum ki? Elbette temiz değildi.

    ''Logan için, en azından gelemez misin? Eminim bunu, benim için yapmanı isterdi.'' Son kozunu oynamıştı. Adını bile duyunca, vücudum karıncalanmaya başlamıştı. Boğazım düğümlenmişti. Uzun zamandır dile bir getirilmemiş bir isimdi. Adı sanki havada asılı kalmış ve boşlukta süzülüyor gibiydi. Gözleri yalvarıcasına bakıyordu.

    ''Pekala.'' Ağzımdan çıkan kelimeler bir fısıltıdan farksızdı. Donuk bir şekilde bana gülümsüyordu.

    Çoktan hazırlanıp dışarı çıkmıştık. Yağmurda durmuştu ama her an yağacak gibiydi. Bütün ısrarlarıma rağmen, Dylan taksiyle gitmeyi değilde; yürümeyi tercih etmişti. Dediğine göre, fazla uzakta değilmiş. Beni nasıl bir yere götürdüğünden emin değildim. Dylan, genelde uçuk yerlerde zaman geçirirdi. Daha çok sokak arası barlar, cafeler veya sokakta takılmak gibi. Güvenli yerlere gitmezdi, zaten onu bu halde alacaklarınıda sanmazdım. Ellerini cebine sokmuş, kapşonunun başlığı tekrar başına geçirmişti.

    ''Beni nasıl buldun?'' Sorum karşısında biraz yavaşlamıştı ama hala önde yürüyordu.

    ''Kolay olmadı ama buldum işte.'' Diyerek omuz silkti.

MuhbirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin