Konuşmanın ardından tam bir hafta geçmişti. Ne o kaçıkla ne de Dylan ile görüşmüştüm. Hatta Liam'la bile düzgün görüşememiştim. Şu anda şirketteki departmanda oturmuş, bunları düşünüyordum. Adını bile bilmediğim kişiye nasıl inanmam beklenir ki? Dylan nasıl ihanet edebilmişti? O kimdi ve neden böyle bir şey istiyordu? Düşünürken beynim çatlayacak gibi oluyordu.
Önümdeki dosyayı hızla kapatırken, masasında oturan Sally bana dik dik baktı.
''Bir sorun mu var, Bayan Rogers?'' Dedi. İmalı bakışları sinirlerimi bozmuştu.
''Hayır. Sanırım biraz hava almaya ihtiyacım var.'' dedim yapmacık bir gülümsemeyle. Bir şey söylemesini beklemeden, odadan dışarıya çıktım. Öğle yemeğine on dakika kalmıştı ve bu durumu rahatlıkla kullanabilirdim.
Şirketin lobisine geldiğimde, Liam'la karşılaştım. Biriyle vedalaşıyor gibiydi. Uzun paltolu, fötr şapkalı bir adamdı. Aklıma beni arabasıyla bırakan adam gelmişti. Damarlarımdaki kanın çekildiğini hissettim. Sesini hala unutamamıştım. Hatta bu aralar kabuslarımda bile duyuyordum.
Hızla Liam'a yürürken, adamda lobiden çıkıp arabasına yanaştı. Yüzünü görmek istemiştim. Liam beni fark edince, adımlarımı yavaşlattım. O tuhaf konuşmadan sonra hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu.
''Naber ufaklık?'' Diye seslendi.
''Liam, ben senin küçük kız kardeşin değilim.'' diyerek homurdandım. O ise bu duruma daha çok gülüyordu. Dayanamayıp bende güldüm. Onu seviyordum. Liam, benim buradaki tek ailem, dostum, arkadaşım gibiydi. Gerçi bazen yanlış anlıyorlardı ama bunu umursamayacak kadar rahattık.
Kolunu omzuma attığında, birlikte dışarı doğru yürüdük. ''Anlat bakalım, bensiz nasıl bir hafta geçirdin?''
''Çok kötüydü, sensiz yaşayamayacağımı hissettim.'' Dudağımı büktüm ve ağlıyormuş gibi gözlerimi sildim. Sokak ortasında yürürken, kahkaha atıyordu.
''Bana aşık olduğunu biliyordum,''
Dirseğimi karnına geçirdim. Onun o karın kaslarına, benim zayıf vuruşum elbette işe yaramamıştı. Yinede sokak ortasında iki büklüm duruyordu. Ben ise gözlerimi devirip yürümeye başladım.
''Tamam, kızma.'' Dedi ve kolunu yine omzuma attı.
Kısa yürüyüş mesafesinden sonra ikimizinde en sevdiği restorana gelmiştik. Ben kuşkonmazlı rissotto istediğimde, yüzünü ekşitmişti. Kuşkonmazdan nefret ederdi. Ben ise pis pis sırıttım. O ise, rosto sipariş etmişti.
''Cuma günü yardım gecesi var, biliyorsun değil mi?'' Dedi. Sanki bilip bilmediğimi sormamış, gelip gelemeyeceğimi sormuş gibiydi.
''Organizasyonuna yardım ettim. Elbette biliyorum.''
''O zaman geliyorsun.'' Dedi ve yine gülerken, köpek yavrusu bakışı attı.
''Pek sanmıyorum. O tür geceler bana göre değil. Hem ne zaman o tür şeylere katıldığımı gördün?'' Şirkette çalışalı neredeyse iki sene olmuştu ama daha doğru düzgün bu tür şeylere katılmamıştım. Göz önünde olmayı sevmezdim zaten çokta bir faydam dokunmazdı. Bana vakit kaybı gibi geliyordu.
''Katılman için bir sebep sunuyorum; seni biriyle tanıştıracağım.'' Dedi ve önündeki kırmızı şaraptan bir yudum aldı.
''Aman tanrım! Kiminle?'' Sesim biraz heyecanlı çıkınca, yakın masalarda oturan bir kaç kişi bize döndü. ''Bir kız arkadaşın olduğunu yeni mi söylüyorsun?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Muhbir
FanfictionCanınızdan çok sevdiğiniz insanı kaybederseniz ne hissedersiniz? Birinin istediği... İntikam Diğerinin hissettiği ise... Çaresizlik Birbirinden farklı iki insanın, birbirine duyduğu ihtiyaçtır... Belki aşk