Belirsiz bir yerden gelen ışık beni rahatsız ediyordu. Derinlerden bir yerden gelen sesler kulağıma ulaşıyordu. Uyanmak hiç bu kadar yorgun hissettirmemişti. Nefes almaya çalışırken boğazım ağrıyordu. Gözlerimi yavaş yavaş açtığımda, başımda birini dikildiğini fark ettim. Sanırım ses ondan geliyordu.
"Madison, uyandın mı?"
"Kapat şu ışığı." Diyebildiğim tek şey bu oldu. Gözlerimi tekrar kapattım. Başımdaki kimdi ya da ne işi vardı, pek umurumda değildi.
"Ne ışığı?" Ses tanıdık geliyordu ama beynimin çalışmıyordu, yemin edebilirdim. Gözlerimi açmadan ellerimi hareket ettirmeye çalışınca, sanırım canını yakmıştım. Boğuk bir homurdanma duydum.
"Ne yapıyorsun sen?" Sesi hiddetli geliyordu.
"Kapat şu ışığı! "
Yanımda hareketlenme hissettim. Korniş seslerinden sonra yanımdaki kişinin perdeleri kapattığını duydum. Yavaş yavaş gözlerimi açmadan yerimden doğruldum. Ellerimle gözlerime dokunduğumda şiş olduklarını hissettim. Homurdandım ve birkaç sessiz küfür ettim.
Gözlerimi yavaş yavaş açtığımda, etrafı bulanık gördüğümü fark ettim. "Bana ne oldu?"
"Dün gece olay çıkmış ve sende bayılmışsın. Şu arkadaşın..." Duraksadı. Bir şeyler düşünüyor gibiydi. "...ha, Liam. Evet, Liam seni bulmuş. Galiba gaza maruz kalmışsın."
Gözlerimi kırptım. Gözlerim azda olsa netliğe kavuşunca, karşımdaki kişinin Dylan olduğunu gördüm. Onun burada ne işi vardı ya?
"Senin burada ne işin var?" Boğazımda ufak bir yanma hissettim. Bir gözüm açık, diğer gözüm kapalı ona bakıyordum.
"Dün seni arıyordum. Evine geldiğimde yoktun bende bekledim. Arkadaşın seni buraya getiriyordu. Başında beklemem için bana rüşvet teklif etti. " Sanki harika bir şey yapmış gibi heyecanlı anlatıyordu. Ne salak bir çocuktu.
"Sen rüşvet için mi bekledin?"
Sorduğum soru karşısında şaşırmıştı. "Ne! Hayır. Sen benim tek arkadaşımsın."
Yerimden kalktığımda başımın döndüğünü hissettim. "Ne yapıyorsun? Kafayı mı yedin? Dinlenmen gerek." Onu duymadan mutfağa yöneldim. Her tarafım ağrıyordu.
Musluğu açıp yüzümü yıkadım. Gözlerimin acısı biraz suyla hafiflemişti. Ağrı kesicinin, nerede olduğunu hatırlamadığım için bütün dolapları kurcaladım. En son buzdolabındaki rafta bulmuştum. Dylan, mutfaktaki bar sandalyede oturmuş bana bakıyordu.
"Sen, dün gece Liam mı getirdi dedin?" Liam beni getirdiyse; beni taşıyan kişi kimdi? Liam' ın mavi gözleri yoktu ki, adamın has kahverengi gözleri vardı.
"Evet, bana kendini öyle tanıttı."
Dolaptan bardak çıkarıp su içtim. Bir şeyler yemek için dolaptan yiyecek çıkardım. Beynimi toparlamam gerekiyordu. Bar masasına koyup ikimiz içinde çatal çıkardım.
"Gaza mı maruz kalmışım? Ne gazı?" Bir parça peynir ağzıma attım. Tadı acı geliyordu.
"Evet, arkadaşın öyle söyledi. Galiba biber gazı." Biber gazı mı? Dün gece öyle bir şey hatırlamıyordum. Başım düşünemeyeceğim kadar çok ağrıyordu.
Başını kaldırmadan yemeğe saldırmıştı adeta. Ne zamandan beri düzgün yemek yemiyordu acaba?
"Buraya niye geldin?" Gözlerimi ondan ayırmadan bakıyordum. Yüzünü yemekten ayırdı.
"Dedim ya merak etmiştim. Sonra seni öyle gördüm." Gözlerini kaçırıyordu.
"Yalan söyleme Dylan. Niye geldin? Amacın neydi?"
Yüzüme bakmadı. Bende sinirle, eline çatalımı batırdım. Acıyla bağırıp elini salladı. Ne yapıyorsun, şeklinde bakıyordu. Gözlerimi ondan ayırmıyordum. Çatalımı, bir silah gibi ona doğrultmuştum.
"Tamam, tamam." Pes etmişti. "O, yolladı beni." Elinden düşen çatalını almaya çalışıyordu.
O, dediği kişi. Bardaki çocuk olmalıydı.
"Ne istiyor benden? Ona cevabımı vermiştim." Çatalımı önümdeki peynire batırdım yine.
"Sanırım tatmin olmamış cevabından." Yüzüme alayla bakıyordu. Dylan, çocuğu zorlamış olabilir miydi?
"Adı yok mu sahibinin?" Alaylı bir şekilde gülümsedim.
"Sahibim değil o benim! " Sinirlenmişti. "Ve hayır, adını bilmiyorum."
"Adını bile bilmediğin birine nasıl güvenebilirsin? Kafan mı güzel senin? Tekrar içmeye filan mı başladın?" Ağzımdaki sözcükler hiddetle çıkıyordu. Sanki şu an burada olsa, o çocuğu boğacak gibiydim. Hayır vazgeçtim. Kesinlikle burada olsa boğardım onu.
"Geçen gün bıraktım içmeyi, eğer içmeye devam edersem para vermeyeceğini söyledi. " Dedi sakince. Sanki normal bir olaymış gibi. Dylan'ın bu kadar sakin olması, beni tam anlamıyla sinirlendirmişti.
"Sana para mı ödüyor? Sen bu yüzden mi hakkımdaki her şeyi ona söyledin? Beni nasıl buldu? Seni nasıl buldu?" Sinirlenmem yinede onu tedirgin etmemişti. Önündeki tabağı çekince, sinirle yüzüme baktı.
"Hakkında ona hiçbir şey söylemedim. Bunu nereden çıkardın? Beni bulduğunda zaten seni biliyordu. Benden, sana ulaşmamı istedi. Seni ya da beni nasıl bulduğunu ona sormadım, buna gerek duymadım. Ve evet, yüklü bir şekilde para ödüyor. Oldu mu?" Saçlarını çekiştirmeye başladı. Sinirlenince yaptığı en tipik hareketti.
Söylediği şeyler yüzünden afallamıştım. Derin bir nefes aldım. Bu benim, sınavım filan mıydı? Tam her şey bitti derken, başıma yine bir şeyler geliyordu. Tehlikeyi filan mı çekiyordum üstüme? Normal olmak benim için en zor olan şeydi sanırım.
"Cevabım hayır. Bunu ona ilet." Masayı toplamaya başlamıştım. Dylan'ın yerinden kalktığını duyunca, ona döndüm. Cebinden bir kağıt parçası çıkardı.
"Sana bunu vermemi söyledi." Kanepenin üstünden ceketini aldı eline, sanırım gidiyordu. Cebinden beresini çıkarıp başına taktı. "Liam'ı arasan iyi olur. Uyanınca beni arasın demişti."
Kapıyı açıp çıktı. Bende, masadaki kağıdı açıp okudum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Muhbir
FanfictionCanınızdan çok sevdiğiniz insanı kaybederseniz ne hissedersiniz? Birinin istediği... İntikam Diğerinin hissettiği ise... Çaresizlik Birbirinden farklı iki insanın, birbirine duyduğu ihtiyaçtır... Belki aşk