3.BÖLÜM

99 16 5
                                    

Merhaba arkadaşlar bu bölümü okuyamadan yayınladım hatalarım varsa lütfen mazur görün. Bu arada yeni bölüm +10 vote gelmeden yayınlamıyacağım sdfddfdfds.
Seviliyorsunuz.♥♥♥
Multimedya Sezin.

Ben buraya ait değildim.
Burası etrafı tellerle kaplı bir kodes gibiydi bundan sonra artık benim için...
Her şey bana bir kodesi andırıyordu.
Peki ben bu kodesde neyin mahkumuydum? Hayatın mı?
Ben burada neyin cezasını çekiyordum? Kaderin mi?
Neyin bedelini ödeyecektim?
Yaşamın mı?
Yavaş adımlarla odama doğru yürümeye başladım. Kafam gerçekten çok karışıktı.
Uyumaya çabalıyordum sanki uyuyunca her şey geçecek gibi...
***
Gözlerimi araladım telefonumu elime alarak saate baktım. Saat üçe geliyordu. Her yanı yoğun bir karanlık kaplamıştı. Etrafa yine kesif bir sis hakimdi.
Yataktan ani bir hareketle doğruldum. Gözlerimi ovuşturup kumbaramı sakladığım tahta parçanın altına doğru yürüdüm.
Kumbaramı sakladığım tahta parçasını yukarı doğru çekmemle beraber etrafı tahtanın gıcırdayış sesi doldurdu..
Tahtanın gıcırdayış sesi kulaklarımı tırmalarken sakin olmaya ve ne yaptığımı anlamaya çalışıyordum.
Yıllarca hiçbir amacım olmaksızın sadece biriktirmiştim gayesizce bu kumbaranın içindeki paraları.
Neden şimdi çıkarıyordum?
Ne yapamaya çalışıyordum?
Sessizce fısıldadım. Kendi kendime.
"Sezin sen ne yapıyorsun?
Bu yolun geri dönüşü olmayacağını bilmiyor musun?
Sezin sen ne yaptığını sanıyorsun! "
Kumbaranın kapağını elime aldığım gibi yere fırlattım. Parkeye çarpan kapak sesi odamın boşluğunda tok bir ses çıkarmıştı. Bu sesin ardından etrafı derin bir sükun kapladı. Kulağımı kapıya dayandırdım.
Kalbimin atış sesleri kulağıma çarpıyordu onun dışında sükun kaplıydı her yan.
Biraz daha dayandım kapıya.
"Ha siktir"
Ayak sesleri geliyordu.
Kendimi nasıl yatağa attığımı şaşırdım.
Yatağın içine, yorganın altına gömülmüştüm. Nefes alışverişlerim hızlanmıştı.
Ben ne yapıyordum.
Ani bir kahkaha patlattım.
Etraf bu sefer benim sesimle yankılanmıştı.
Bunlar delirdiğimin kanıtlarıydı.
Odanın içini gece lambamın turuncu ışığının tonları kaplarken bir ses odayı doldurdu.
"Sezin canım iyi misin? Uyudun mu?"
Susuyordum. Korkuyordum.
Her salise korku bütün bedenimi ele geçiriyordu.
Odanın ışığı tekrar kapandı ve ben yine karanlıktaki sessiz hıçkırıklarıma gömüldüm.
Karanlığı sevmeye başlamıştım.
Neden mi? Bu zamanlarda her taraf benim iç dünyamın rengine dönüyordu. Herkes karanlığı tadıyordu. Hissediyordu.
Kumbarayı açtım.
Yüz, iki yüz, üç yüz... bin.
Parayı cebime siyah kotun cebine soktum.
Siyah çantamı elime aldım ve içine sadece bir resim koyarak alarak kapattım.
Elime mürekkebi kurumaya başlamış kalemi alarak bakınmaya başladım kağıttaki satırlara.
"Seninle ne yazalım kalem karanlık her şeyimi en yalın haliyle anlatmıyor mu?"
Bir satırı bile doğru düzgün dolduramadan şunları yazdım:
"Hazin bir hikayenin sonu bile tek bir elvedaya sığmıyor.
Ve bazen tek bir elveda bir ömür boyu sürüyor."
Bu hikayenin sonu neydi peki bir elvedayla her şey bitecek miydi?
Herkes kolay kolay vazgeçecek miydi bu rekabet oyunundan?
Vazgeçmek bu kadar kolay mıydı?
Çantamın içine attığım resmi çıkardım ve masanın üzerine bıraktım.
Mutlu hikayelerin mutlu anılarınıda yanımda götüremezdim çünkü biliyordum ki benim hikayem hazin bitecek ve beni en çok hazin, mahzun bir resim ifade edecek.
Ayağa kalktım.
Saçlarımı sımsıkı toplayıp kapşonun içine kafamı soktum.
Kapıya koşar adım ilerledim.
Sertçe kapı kolunu arkama bakmadan çektim.
Gözlerimin dolduğunu hisettiğim an kendime sertçe bağırdım.
"Hiç kimseye gözlerin dolacak kadar değer verme! Hem de hiç kimseye!"
Yürüyordum nereye gittiğimi bilmeden karanlıkta.
Bir otobüs bileti almalıydım hem de hemen. Ama her taraf kapalıydı atlatmalıydım bu geceyi.
Ben etrafıma şaşkınca bakınırken ağzımı sıkı bir el kavramıştı.
"Yolunu mu kaybettin güzelim. Gel ben sana yol gösteririm."
Elini dişlememle refleks yapıp elini çekmişti. Tam kaçacakken bir el tuttu kapşonumun başlığından ve çekmeye başladı.
"Çok yaramazmış sen."
"Bırakkkk beni!!"
Çok korkuyordum.
"Sakin ol hiç acımıycak güzelim."
Adamın yüzüne baktığımda bütün yüzünü sinsi bir gülümse kaplamıştı.
Çok korkuyordum. Hem de hiç korkmadığım kadar.
"Bak ben sana para verebilirim ancak lütfen beni bırak."
Adam beni sertçe yere attıktan sonra gözlerini iyice açıp bana bakmaya başlamıştı.
Sendeleyerek ayağa kalktım.
"Yanımda bin tl var al bunu ve defol serseri şey."
Şu andaki bu kaba tavrım ve artistlenmem çok saçmaydı am sonradan fark etmiştim yüksek sesimi.
Elimle ona bin tl yi uzattım.
"Eyvallah. Burdan uzaklaş bir daha da seni burda görmeyeyim. Yoksa seni para bile kurtaramaz."
Kalbim resmen göğüs kafesinden fırlayacakmış gibi atıyordu. Hızlıca koşmaya başladım.
Artık bu yolun geri dönüşü yoktu.

SEZİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin