1.BÖLÜM

123 6 3
                                    

   Boğaz manzaralı bir evimiz olmasa da teyzem ve kardeşlerimle yaşadığımız sıcacık, şeker mi şeker bir evimiz vardı. Bahçe içinde, penceresinin önünde rengârenk çiçekleri olan, terasında salıncağım ve kitap okuma koltuğumla tamamen huzur dolu bir ev.

Benim odam çatı katındaydı, ben istemiştim orayı. Günün sonunda her şeyden uzak kalabildiğim, tüm sorunların aşağıda kaldığı tek yerdi orası.

Orta katta kardeşlerim Ömer ve Hazal'ın odaları vardı. Ara sıra kavga etme sesleri yukarı kadar gelse de alışmıştım artık onların sesine. Ömer ne kadar büyüse de Hazal'la uğraşmaktan bir türlü vazgeçmiyordu. Hazal'ın da ondan aşağı kalır yanı yoktu elbette. Hele ki ağabeyi ona ''Sen evde kalacaksın, kimse evlenmeyecek seninle.'' dediği zamanlarda içinden adeta bir canavar çıkıyordu.

Teyzem Hande, bizim her şeyimizdi. Laf olsun diye söylenen her şeyimlerden değil ama, gerçek anlamda her şeyimizdi.

Babam annemi üç küçük çocuğuna rağmen aldatmıştı. Ben daha 9 yaşımdaydım. Boşandıktan sonra o kadını da alıp çekip gitti Kanada'ya. Annem de o gittikten sonra kendini iyice dağıttı. Kardeşlerinin, anne babasının uyarılarını dinlemedi, yardımlarını istemedi. Oysa ne çok uğraşmıştı anneannem, dedem, dayılarım... Hiç kimseyle paylaşmadı acılarını, dertlerini; yalnızca içki şişeleriyle dost oldu, sigara dumanıyla üfledi içindeki sıkıntıyı. Başka adamların kollarında intikamını aldı babamdan. Bizi bile görmedi gözü, o da çekti gitti en sonunda...

8 yıldır teyzem annelik ediyor bize. Hem annelik, hem babalık, hem ablalık, hem arkadaşlık...

Hayattaki en değerli varlığım o benim. Bizim için nelerden vazgeçti, nice fedakârlıklar yaptı. Yıllarca baksak hakkını ödeyemezdik onun.

Yusuf ve Poyraz dayımın, Melih amcamın da çok desteği, emeği var tabii ki bizim üstümüzde. Aslında anne ve babam hariç herkesin emeği var desem yeridir. Komşumuz Hatice teyzenin, bakkal Celal amcanın, lisedeki Zeynep hocanın, okula giderken bindiğim otobüs şoförünün bile anne ve babamızdan daha çok emeği var üstümüzde.

Biz üç kardeş teyzemin başına kalınca, liseden sonra çalışmaya başlamam gerektiğine karar verdim ben. Zaten okuyan üç öğrenci olarak yeterince masraf açıyorduk ona. Üniversite sınavında iyi okulları kazanmıştım aslında. Ama herkese düşük puan yaptığımı, doğru düzgün bir okul kazanamadığımı söyledim. Böylece boş durmaktansa çalışıp para kazanmaya başlamam daha uygun gözükmüştü.

Şehrin en gözde yerinde, en gözde mekânında çalışıyordum. Mekândan kastım, bar. İlk başta teyzem izin vermemişti orada çalışmama ama maaşı çok iyi olunca ve benim yoğun ısrarlarıma dayanamayınca mecbur kabul etmek zorunda kalmıştı. 

Bara gitmek için odamda hazırlanırken telefonumun yüksek melodisiyle yerimden sıçradım. Yatağımın üzerine fırlattığım telefonu alıp ekrandaki isme baktım. 'Enes arıyor...' Sıkıntıyla iç çekip telefonu kulağıma götürdüm.

''Efendim ?'' Sesim beklediğimden de soğuk çıkmıştı.

''Selam güzellik. Nasılsın bakalım görüşmeyeli ?'' Saat daha 19.20 olmasa içmiş, kafayı bulmuş öyle aramış derdim. Sesi o kadar yılışık ve yavşakça geliyordu ki...

''Sen arayana kadar iyiydim...''

Bir kahkaha sesi duyuldu, ''Şakacı seni.'' gayet ciddiydim ama... ''Bak ne diyeceğim, bu gece senin bara geleceğim takılırız değil mi ?''

''İş başındayken takılamayız, biliyorsun.'' Aslında hiçbir zaman takılamazdık.

''Sen ayarlarsın Berenciğim.'' Sesi hala çok yavşakça geliyordu.

Senin DeğilimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin