...
Okuldan eve döneli ortalama bir saat olmultu. Televizyondan Arrow u izliyerek Doritos peynirli cipsimi azıma tepiyordum. Dışarıda bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu. Kulak zarını yırtarcasına haykıran şimşek seslerini duymamak için televizyonun sesini biraz daha açtım. Oliver (dizideki baş karakter) okunu havaya kaldırmıştı ki birden elektirikler kesildi. O kadar çok korkmuştum ki cipsleri tabak ile birlikte havaya fırlattım. Şimdi hem karanlığın boğuculuğu hem de şişmşek sesiyle uğraşmak zorunda kalmıştım.
"Siktir ya!"
"Cık! cık! cık! hiç bir hanım efendiye böyle sözler yakışıyor mu Melek?"
Birden bire olduğum yerde kala kaldım.
Hareket edemiyordum.
Bu ses...
Melek!...
Arkamdan ayak sesleri geldiğinde ve varlığını ensemde hissettiğimde çok geçti. Kaçma şansım yoktu. Boğazımda oluşan düğümü çözmek amacıyla yutkundum.
"Melek? Hadi ama uzun zaman oldu " ellerini saçımda gezdirdi.
"Hayır! Öldün sen!" Diye haykırdım.
"Yanılıyorsun.. Melek . Öldürüldüm.
Ve beni sen öldürdün. Unuttun mu yoksa?"
"Hayır! Benim bir suçum yok!" Gözlerimden akan yaşlara dur durak diyemiyordum. "Beni bekle. Melek..." ensemde bir esinti hissetim. Daha sonra elektirikler geldi ve ışıklar yandı. Hızla arkamı döndüğüm de kimse yoktu. Birden yere yığılarak ağlamaya başladım.
.......Zilin sesiyle açılan gözlerimin şişkinliğini hissedebiliyordum.
Dün gece ağlayarak uyuya kaldığım duvar kenarından. Ağır hareketlerle doğruldum. Dün geceyi düşündükçe ensemde ki esintiyi hissedebiliyordum. Zil bütün gücüyle bağırmaya başlayınca. Düşüncelerimden arınıp, iyice doğruldum. Salondan çıkıp mutfağın önünden geçerek, düz demir kapıya varmayı pilanlıyordum fakat daha hole girmeden halının kıvrılmış köşesine takılıp yerde takla atmaya başladım."ananı!.. " halıya söverek doğrulduğumda zil hala bağırtısına devam ediyordu.
Neyse ki bütün engellere rağmen kapıyı açabilmiştim.
Kapıyı açtığımda etrafta kimese yoktu. Tam kapıyı kapatıcakken yerde öylece alınmayı bekleyen zarfı fark ettim. Zarfı elime alıp inceledikten sonra. Sokakta kim var kim yok diye yoklayıp içeri girdim.
Zarfı açmaya her ne kadar çekinsem de cesretimi toplayıp açtım. Zarfın içinde melek resmi olan bir kart postal vardı. Arkasını çevirdiğimde büyük bir özenle yazılmış olan notu fark ettim.
Not: Dün gece geldim ziyaretine
Şimdi ziyaret sırası sende
Bedel ödeme vakti geldi
Kaçışın yok olanlardan
Artık sıra sende.
Sevgili Melek...Notun altında yazan adres okul binsının yakınlarında görünüyordu.
Ama ne yazık ki saat 13.30 da dersim vardı. Gitmekte tereddütlü olsam da sonunda ne olucaksa olsun diyip gitmeye karar verdim.
Saçımı dağınık bir topuz yapıp yüzümde ki dağılmış olan makyajdan arındıktan sonra havanın sıcaklığını göz önünde bulundurarak siyah çok cepli dar kotumun üstüne fazla dekoltesi olmayan siyah sporcu atletimi giyindim. Arabamın anahtarını ve telefonumu aldıktan sonra evden çıkıp arabama atladım ve kontağı çevirip evin bahçesinden ayrıldım. Eğer dün gece gelen kişi O ise ve bu mektubu da O bıraktıysa...
Ama bu olamazdı çünkü o ölmüştü...
••••••••••
Küçücük ellerinden bayat ekmeği almak için uzandığım sırada birkaç patırtı geldi ve selinin masum çığlını duydum. Daha minicik vücudu ile ona karşı koymaya çalışıyordu "abi lütfen ya nolursun - hıçkırık- çok acıkmıştır nolur ya abi" onunla birlikte bende ağlamaya başlamıştım. Birden Ağlaması durmuştu. Tokat sesi... Birkez saha... Ardı ardına bitmek bilmeyen Tokatlar ve sağırları bile susturan, küçük masum çığlıklar...
Sesler kesildiğinde korkuyla kapıya doğru yöneldim. Küçük, ürkek adımlarla... Ağlamaktan şişmiş hatta morarmış , daha hayata dair hiç bir şeyin farkında olmayan, Kocaman gözlerle; korkarak kapıya bakmaya başladım. Birden bire Onu görünce zaten çelimsiz olan bacaklarım titreyerek düşmemi sağladı.
"Korkma, sana da sıra gelicek. Melek..."
••••••••••
Arabanın önünden gelen duman, düşüncelerimden arınmama neden olmuştu.
"Kahretsin ya tamda zamanıydı." Diye mırıldanıp arabadan indim ve arabanın kaportasını açmamla öksürük krizine girmem bir oldu. Çıkan duman o kadar fazlaydı ki hemen kaportayı kapatmak zorunda kaldım. Allah kahretsin ki acelem vardı ve öğrenmem gereken bazı gerçekler... Mecburen arabaya yöneldim ve açık olan kapıdan eğilerek kontaktan anahtarı aldım. Tam çıkacakken mektubu unuttuğumu hatırlayıp torpido gözüne uzanarak önceden koymuş olduğum silahımı ve mektubu aldım.
Babamın bana her ihtimale karşılık verdiği Silaha kaşlarımı çatarak baktım. Küçükken yaşadığım olaylardan sonra. Silahsız evimin kapısından çıkamıyordum. Silahı alıp pantolonumun beline sıkıştırdıktan sonra belimi düzenleyerek atletim ile silahı örttükten sonra mektubu cebime atıp arabayı kilitledim ve yola koyuldum. Arabayı sonradan çektirebilirdim. Yolun karşısına geçip ağır adımlarla yürümeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hiçliğin Uğruna
Randomonu kara yatırdım ve üzerine bem beyaz ve bir o kadar soğuk olan karı atmaya başladım. tam bu sırada bileğimden tutup beni kendine çekti ve ne olduğunu anlamadan kendimi onun altında buldum. soğuk havadan dolayı sıcak nefesi buğulaşıp yüzüme çarpıyo...