"Kaçırdığınız çocuğun kim olduğunu biliyorsunuz değil mi?"
"Kris Rose," diye cevap verdi mavi saçlı olan temkinli bir sesle. Gerildiği ve bir misafir beklemediği belliydi. Kris ona hak veriyordu, o bile bunu beklemiyordu. Onu çoktan hayatından çıkarmış ve anılarını bir tabuta koyup gömmüştü. "Rose ailesinin en küçük üyesi."
"Madem öyle, siz iki gerzeğin beni de tanıyor olması gerekir."
"Aman tanrım..." diye mırıldandı Jack. "Tao Rose."
Kris ona bakmasa da yüzünde ürkütücü bir gülümseme olduğunu görür gibiydi. Abisinin ismi vampirin dudaklarından bir hayaleti anıyormuş gibi korku ve şaşkınlıkla çıkmıştı. "Madem tanışma faslı bitti..." diye fısıldadı tembel bir sesle. "öldürme faslına geçebiliriz."
Vampir kardeşler bağrışmaya başladığı an gözlerini sımsıkı kapattı. Etin parçalanma ve kanın yere sıçrama sesi en küçük hücresine kadar işlerken burnuna iştah açıcı koku doldu. Birkaç saniye içerisinde yerin altında atan kalplerden ikisi eksilmişti. Ürpermeden edemedi. Vampir olmasına rağmen birini öldürürken rahatsız oluyordu. Zaten camianın onu tam bir 'vampir' olarak görmemesinin birkaç nedeninden biri de buydu.
Ona yaklaşan ayak sesleri iyice yükselip aniden kesildiğinde gözlerini açmadı. Burnuna artık tanıdık gelmeyen parfümü doldu ve vücudu unuttuğu bu vampiri tehdit olarak gördüğünden kasıldı. Bağlanmış vücudunun üstüne düşen siyah gölgesini bile hissedebiliyordu ve bu daha da berbat hissetmesine neden oluyordu. Bir gün tekrar karşılaşacaklarının o da farkındaydı ama böyle olmasını planlamamıştı. Aklında hep onun özlemiyle perişan olmuş bir Tao ve güçlenmiş Kris vardı.
"Gözlerini açmayacak mısın, ikiz?"
'İkiz'ini uğraştırmayıp göz kapaklarını araladı. Küçüklüğünde de hiç düşünmeden onun dediklerini yapardı. Gözleri yavaşça onun zımbalı botlarından yukarı çıktı, yırtıklarla dolu pantolonunu geçti ve aynı pantolonu gibi yırtık tişörtünde durmayıp yüzüne yükseldi. Herkes hayatında en azından bir kere aynaya bakmıştır değil mi? İşte, Kris'in ikizine bakarken hissettiği şey de buydu. Sanki Tao hiç olmamıştı, sadece bakmayı çok sevdiği bir ayna vardı.
Gerçi Kris'in 16 yaşındaki ergenler gibi ağır bir gotik makyajı yoktu.
"Gözlerindeki bu ağlamaklı ifadeyi bile özlemişim."
Kris dudaklarını birbirine bastırmaya devam etti. Tao onu bırakalı tam altmış yıl olmuştu ve dudaklarını açarsa içinde tuttuğu, ona söyleyemediği her şeyin dışarı çıkacağından korkuyordu. "Neyse, evde bol bol özlem gideririz."
Onun hizasına indi ve kırmızı gözlerini onun buğulanmış gözlerinden hiç ayırmadan ipleri çözmeye başladı. Vampirler ne Edward Cullen kadar soğuk ne de insanlar kadar sıcaktı, yine de Kris ikizinin onu hem üşüttüğünü hem de terlettiğini hissediyordu. Bu özlem miydi? Yoksa nefret mi? Ya da kırgınlığın getirdiği hırs?
İkizinin vampirlere karşı güçlendirilmiş ipleri nasıl çözdüğünü umursamadan onun arkasından ayağa kalktı. Tao parmağını hala eski haline dönmemiş köpek dişine sürttü. Bütün vücudu titrerken dudaklarından ılık bir nefes kaçtı. Köpek dişleri belki de vampirlerin en hassas noktalarından biriydi. Kaşlarını çattı. Gözleri neredeyse Tao 'nun da onu özlediğini inandıracak kadar yoğun bakıyordu.
Birkaç saniye sonra parmağı alt dudağına indiğindeyse geriledi. Aralarındaki mesafe sayesinde onu baştan aşağı görebiliyordu. Evet, kesinlikle Kris'in kopyasıydı ama daha çok onun 17 yaşındaki halini andırıyordu. Yüzü onunki gibi şekillenmemişti ve olgunluktan yoksundu. Erken donmuş, diye düşündü.
Doğan vampirler tıpkı insanlar gibi büyürdü ve bu büyüme dönemi kanlarının güçlerine göre uzayıp kısalırdı. Kris 22'sinde donmuştu. Aynı kanı taşıdıklarını düşünürlerse Tao'nun 17'sinde donması ilginçti. Onu bu kadar erken yaşta donmaya iten zor bir hayatı olmalıydı. Saniyenin küçük bir bölümünde kendine ona acımak için izin verdi.
"Tanrım!" diye bağırdı birden. "bir şey söylemeyecek misin?"
Konuşmadan önce başını çevirip vampir ezmesi haline gelmiş iki zavallı kardeşe baktı. "Onları öldürmeden önce kimin için çalıştıklarını öğrenmeliydik."
Tao ona ölümcül bir bakış attı ya da en azından onu yumruklayacak gibi duruyordu. Daha duygusal bir şeyler ya da ağlamasını beklediği belliydi. Ama Kris ona istediğini vermeyecekti. Son altmış yıl Tao'nun bıraktığı zayıf çocuğa çok şey katmıştı.
"Bu da bir şey sayılır," diye homurdandı Tao ellerini ceplerine tıkıp yürümeye başlamadan önce. "hadi eve gidelim. Annem seni merak etmiştir."
"Seni o eve alacaklarını hiç sanmıyorum," diye tısladı buz gibi bir sesle.
Tao ona dönmedi ama tekrar yürümeye başlamadan önce biraz durdu. Tüneli aydınlatan cam yeşili ışıkların altında yorgun, uzak ve vahşi görünüyordu.
"O canavarların favori çocuğu olmadığımı biliyorum ama o ev her Rose vampirinin hakkıdır."
Sinirleri o kadar gerilmişti ki gülmeden edemedi. "Hayatının çoğunu evin dışında geçirdiğin için onları tanımıyor olman normal."
"Sadece kapa çeneni ve yürü Kris."