Solari-1-

451 27 11
                                    

" Burada sonsuza kadar dikilecek miyiz?  " diye söylendi, Jennifer. Sabırsızlığı kapıdaki güvenliği kenara çekebilirmiş gibi gözlerini barın girişindeki takım elbiselilere dikmişti. Bense çoktan bluzumun askıları ile oynamaya başlamıştım. Baharda giydiğim bol hırkalar ve uzun kolluların yerini askılı bluz ve kot etek alınca kendimi çok çıplak hissetmiştim. O yüzden kolunu çekiştirecek hırka bulamayınca askılara yöneldim. Kapıdaki sıra ilerledikçe hareketli müziğin ritmi daha yakından geliyordu. Kafamı uzatıp sabırsızlıkla ön sıralara bakınca okuldan kalabalık bir grubun burada olduğunu gördüm, özellikle de... Ah, Liam Sun. Son derece yakışıklı ve alt tarafının çalışkanlığı düşünülürse...
Beynim bana uyarı dalgaları gönderirken hemen silkelenip " Bekâretimle işim bitti, lütfen benim için ondan kurtul. " sinyallerini susturmayı başardım.

Sıra bize geldiğinde fazlasıyla gergindim. Jennifer'ın ablası bize sahte kimlik çıkarmıştı ve
" Yasak şeylerden uzak dur. " kuralım yerle bir olmuştu. Jennifer'ın bana fırlattığı keskin bakışları ellerime kayınca, elimin terini eteğime sürdüğümü fark ettim. İkimizide ele vermeye niyetli değildim o yüzden aynı evde yaşamaya zorunlu olduğum amigo lideri kuzenimin sürtüklük peşinde olduğu zaman takındığı gülüşü taklit ettim. Kapıdan geçerken büyük bir rahatlama ile bar taburelerine doğru ilerlemeye başladık. Müziğin ritmi ile uyumlu bir şekilde kıvrılan bedenlerin arasında ilerlerken Jennifer'ı şimdiden kaybettiğimi fark ettim. Arkamı döndüğümde okuldan Lewis adında bir çocukla dans ettiğini gördüm. Kalçasını Lewis'in bacağına sürtüyor ve çocuğun elleride en yakın arkadaşımın kusursuz hatlarında turlar atıyordu. Tam yanına gitmek için adım atmıştım ki belimde hissetğim baskı ile durmak zorunda kaldım. Kafamı çevirdiğimde Marcus bana arzu dolu bakışlar ile sırıtıyordu. Marcus okulun futbol takımında defans oyuncusu, bölge şampiyonu olduklarından beri kırk gün kırk gecedir bunu kutluyorlardı. Beni kendine doğru çektiğinde, acı ve mide bulandırıcı bira kokusu suratıma çarpmıştı. Beni dans etmeye zorlarken kendimi geri çekmeye çalıştım ama kolumu daha sıkı kavradı. Acıdan yüzüm buruşmuş bir şekilde

" Kolumu bırak, Marcus. Canımı yakıyorsun. "

demeyi başardım ama duyduğunu hiç sanmıyordum ya da duymamazlıktan gelmişti. Beni kendine yasladığı sırada bira kokusu daha yoğun gelmeye başladı. Elleri vücudumu keşfe çıkmış, bedenini benimkine sürtüyordu. Bu kadar yeterdi!

Ve yine o his... Baskı altında olduğumu düşündüğüm zaman baş gösteriyordu fakat bu sefer çok daha derinden geliyordu. Ellerim karıncalanmaya başlamıştı ve damarlarımda gezinen adrenalin nabız gibiydi. Neon tabelaları gibi ışıklar yaymamak ve ucube durumuna düşmemek için kendimi kontrol altına almaya çalışırsam iyi ederdim. Gözlerim kapandı ve dudaklarım aralandı, ufak ve sakin nefesler vermeye başladım fakat soluğum git gide hızlandı. Artık kontrol bende değildi. Kaç ya da savaş dürtüsü ile hareket ediyordum. Marcus bunu açık bir davet olarak algılamış olacak ki bana doğru eğildi ve dudakları dudaklarımı aralamaya başladı. Bu bardağı taşıran son damlaydı.

Bana hep Föhn rüzgârlarıı andıran sıcak bir hava dalgası etrafımı sararak saçlarımla oynadı. Kaç ya da savaş dürtüsü beni etkisi altına alırken hiddetim artmaya başlamıştı. Kendimi bir çeşme olarak hayal ettim ve etrafımdaki havanın ben den akıp Marcus'a çarptığını düşündüm. Gözlerimi açtığımda Marcus'un dehşete düşmüş yüzü ile yere yığılan bedenini aynı saniye içerisinde görmüştüm.

   14. 08. 15

SOLARİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin