Bu bölümü thanchen aileme adıyorum, 3S ve gururlu. <3
Etkinlik alanı şimdiden dolup taşıyordu. Lee Il Oh sabahın beşinden beri ayaktaydı, sürekli kutuları sahne arkasına taşıyordu. Sonra oradaki kutuları etkinlik alanına taşıyordu. Hatta bazen sadece aynı kutuları iki farklı yere taşıyormuş gibi hissediyordu. Bu çete lideri Kris'in kendisine çektirdiği bir işkence olmalıydı. Sahneye oturup etkinlik alanına baktı. Herkes bu geceki bu yıl yedincisi düzenlenen dans gösterisi için tezgah açmıştı. Dans kursları, şan kursları, idol olmak isteyen genç kızları tavlamak için broşur dağıtan insanlar büyük bir kalabalık yaratıyordu. Sahneden her şey o kadar küçük, o kadar uzak görünüyordu ki, Il Oh niye ünlü hastalığı diye bir şey olduğunu o an anladı. Eğer bir gün sahneye çıkarsam, diye düşündü, asla nereden geldiğimi unutmayacağım. Ama o gün bugün değildi. Sahneden indi ve angaryalarına geri döndü.
Hava kararmaya başlayınca uzun boylu olduğu bahanesiyle Il Oh'un yerlerine astığı bütün fenerler yandı. Her ne kadar onları asmak çok yorucu olsa da çocuk onların ne kadar güzel göründüğünü düşünüp gururlandı. Yine de hiçbir şey etkinlik alanından geçip sahne arkasına giden Chen kadar güzel olamazdı. Direkt sahne arkasına gitmemesi onun şov yapmasıydı, Il Oh biliyordu bunu. İnsanların ona hayran olmasını, onu takdir etmesini ve ona aşk mektupları yazmasını seviyordu. Yine de bu çocuğun ona olan sevgisini hiçbir şekilde azaltmıyordu. Birkaç saniye hayranlıkla ona baktıktan sonra bir köşeye attığı çantasını buldu ve içinden fotoğraf makinesini çıkarttı. Etrafını saran liseli kızlara gülümseyen ve el sallayan Chen'in 167364976 fotoğrafını çektikten sonra tatmin olmuş bir şekilde makineyi indirdi. İndirmesi ile Tao'yu karşısında bulması bir oldu.
"Hıaağ! Korkuttun beni!" diye haykırdı. Az kalsın gözlükleri gözünden düşüyordu. Tao herhangi bir tepki vermedi, heykelden yapılmış gibiydi her zaman. Onun yanında çok gerildiğini kabul ediyordu çocuk. Yine de Kris'in yanında gerildiği kadar değil.
"Şu çocuğun fotoğrafını çekiyordun, ıhm neydi adı? Her neyse, benim olduğum yerden oldukça takıntılı bir stalker gibi görünüyorsun."
Il Oh'nun yüzündeki bütün kan çekildi. Her ne kadar Tao onu korkutsa da, Chen'in adını bile bilmediği için fotoğraf olayını umursayıp da ona anlatmazdı. Bu biraz rahatlamasını sağlamıştı.
"Değilim. Sadece, ondan hoşlanıyorum işte. Ama onun ışığı o kadar parlak ki, yanına kimse gidemez. İşte Kim Jongdae öyle biri."
Tao umursamazca omuz silkti. Il Oh, Tao'nun aşktan anladığını sanmıyordu zaten.
"Ne olursa olsun, o Akademiden ve bizim rakibimiz. Artık işlerine geri dön soytarı, hiç eğlendirmiyorsun."
Her ne kadar Tao işine geri dön dese de artık gösteriler başlamıştı, o yüzden çocuk kendine gösteriyi izleyecek, gözden uzakta bir yer buldu. Bu, her yıl yapılan bir dans gösterisiydi. Normalde yılda pek çok gösteri olurdu ama bunların hepsini Akademi yapardı, bu yüzden halk katılamazdı, o gösteriler daha çok 'bakın ne kadar harikayız' tadında olurdu. Bu yüzden kalan dans grupları bütün yıl bu gösteri için hazırlandı, yine de sahne ışıkları her zaman Akademi öğrencileri üstünde olurdu. Il Oh gerçekten harika olduklarını kabul etmeliydi. Sadece Chen grupta olduğu için değil, diğer dansçılar da çok yetenekliydi. Dansları bir makinenin çalışması gibi sistematik ve kusursuzdu. İşte bu yüzden onların içinde ben yokum, diye düşündü çocuk. Liseye geçtiği zaman akademi seçmelerine katılmıştı ama dans hocası dansının fazla içgüdüsel olduğunu, asla mükemmelliyete ulaşamayacağını söyleyip onu herkesin içinde kovmuştu. O zamandan beri Lee Il Oh'un gözü Kris'in çetesindeydi. Dansları onunki gibi kalpten gelen kişilerdi onlar.
Akademidekiler sahneyi terk edip Kris ve grubu sahneye çıkınca Il Oh heyecanını zapt edemedi. Onlar Akademiye en çok yaklaşabilen gruptu. Bir gün onların Akademiyi geçmesini istiyordu Il Oh, dansın duygu işi olduğunu o dans hocasına kanıtlamak istiyordu.
Tam da her şey iyi giderken, bir cadı başına dikildi.
"Umarım Kris benim hakkımda iyi düşünüyordur, Lee Il Oh. "O an çocuk öleceğine emin oldu.