"Lütfen beni öldürme, daha çok gencim, sahnede dans edemedim bile!"
Tamam, soğukkanlı olma hayalleri buraya kadardı. Şeytan Oh Se May bile şaşırmıştı.
"Kris'le konuşamadın bile, değil mi?"
Il Oh kafasını evet anlamında salladı. Kız buna hiç şaşırmamış gibiydi. Sanki, tabii ki bu iş için asosyal bir marul kafaya güvenmemeliydim, diye düşünüyordu. Eteğini düzeltti ve çocuğun yanına oturdu. Gösterinin yarısını kaçırmışlardı bile. Yine de bu, izlemelerine engel değildi. Aslında gözlerini bir an bile kaçırmıyorlardı. Soğuk nevale Kris'in sahnede yaptığı hareketler o kadar zarifti ki, az kalsın Il Oh da Se May gibi iç çekecekti. Şimdi kızla aynı durumda olduklarını anlıyordu. İkisi de sahnedeki hallerine aşık oldukları insanla çok uzaktı. Bu yüzden ancak onları uzaktan izleyebiliyorlardı.
"Aslında şu anki durumumuz benziyor, biliyor musun?" Çocuğun lafının arkasından kalın bir erkek gülüşü gelince Il Oh donup kaldı. Bu sesi tanıyordu; Kim Jongin'di bu, nam-ı diğer Kai. Akademi'nin en iyi dansçılarından biriydi.
"Biri Se May'ımıza mı sarkmaya çalışıyor, ha Jongdae?" Zorlukla kafasını geriye çevirmeye uğraştı. Kai ve Chen, Se May ve Il Oh'un sığındıkları karanlık köşede ayakta duruyorlardı. İlk başta neden burayı seçtiklerini anlamasa da sonra burasının ilgi çekmeden gösteriyi izlemek için ideal olduğunu kavradı. Se May hiç bozuntuya vermeden konuştu.
"Lee Il Oh'un hoşlandığı başka biri var, gözü ondan başkasını görmez, değil mi Il Oh?"
Chen'in bu kadar yakınında olmasından dolayı öyle şaşkındı ki konuşamıyordu çocuk. Havluyla ensesindeki terini silmesi, dağınık saçlarını düzeltmesi, hepsini bu kadar yakından görebilmek çok tuhaftı. Duruma adapte olamamıştı. Yine stalker gibi davranıyorsun Il Oh, diye azarladı kendini. Bir şey söylemesi gerektiğini düşünüp ağzımı açtığı zaman ona seslenildiğini duydu. Ses giderek yaklaşırken jetonu düştü. Joori!
"Il Oh-ah, sonunda seni buldum! Ne kadar karanlık bir köşe! Bak sana Akademi'deki kızların standından Kim Jongdae yelpazesi aldım! Işıklı çubuklar bitmişti ne yazık ki. Ama bunu eve götürüp geri kalanların arasına-"
Telaşla en iyi arkadaşının ağzını kapadı. Sırtından iki damla ter akmıştı. Arkasına bakmaya korkuyordu. Gerçi Akademi'nin yıldızı Chen'in ona söylenen laflara dikkat edeceğini sanmıyordu.
Arkadan sesler duyunca düşünmeden arkasını döndü. Gruba Oh Sehun da katılmıştı, Kai'ye uzun bir öpücük verirken yüzünü ifadesiz tutmaya çalıştı. İş uzayınca dayanamayıp gözlerini kaçıracakken gözleri Jongdae'ninkilerle buluştu. Sadece bir saniye olsa da oldukça tuhaf bir andı. Çocuk bütün vücuduna elektrik verilmiş gibi hissetmişti. Kıpkırmızı olduğunu biliyordu, karanlık olduğu için görüşmediğine şükredip ayağı kalktı. Şu anda tek istediği buradan gitmekti. Sehun sevgilisinden ayrılıp kardeşi Se May'a selam verirken dikkatlerin dağılmasından faydalanıp yanındaki Joori'yi çekiştirdi. Kız ilk başta itiraz etmeye çalışsa bile suratının halini gördükten sonra ona acımış olsa ki kalktı ve onunla geldi. İkisi hızla festival alanına daldılar, o kadar çok insan vardı ki Il Oh kaybolmamak için Joori'nin elini kavradı.
Bir süre sonra Il Oh sakinleşti, etraftaki standlara bakarak gerçekten Chen eşyası kalmamış diye düşünüp hayıflandı. Onun bakışlarını düşündükçe kalbi yine hızla attı. Durmak zorunda kalınca Joori ona döndü.
"Lee Il Oh, anaokulundan beri en iyi arkadaşımsın. Senin her düşünceni biliyordum, şu ana kadar. Chen'e bu kadar yaklaşmışken niye hamle yapmadın? Bu hayatının fırsatıydı! "
"Ben... Sanırım korktum. Onu hep uzaktan izledim ve birden onu bu kadar yakınımda, normal bir insan kadar yakınımda görünce, ah anlatamıyorum işte. Hem onun "hayranı"ydım ve onunla o sıradan biriymiş gibi konuşamıyorum işte." Elimdeki Chen yelpazesini cansız bir şekilde salladım. Joori bir süre sessiz kaldı, sonra halime güldü ve beni çekiştirdi.
"Sanırım daha gidecek çok yolun var Il Oh. Sana yardım edeceğim, merak etme."