MEDYA: BURAK VE GİYDİKLERİ
Aradan yarım saat geçmişti ama kimse çıtını çıkartmıyordu. Yandan yandan koltuğa baktığımda Burak yayılmış oturuyordu. Mert'e göz ucuyla baktığımda ise bacaklarını birbirine yapıştırmış, kafasını eğmiş bir şeyler düşünüyordu. Mert'le aramızda bir şey yoktu ve olacağını da sanmıyordum. Ondan zaten hoşlanmıyordum. Belki biraz olabilir. Azıcık ya minnacık. Neyse konumuz bu değil. Sıkılmıştım ve sessizliği bozmak adına, "Ha bu arada hoş geldin Burak," dedim. Nasıl sıkıldıysam artık bula bula bu konuyu buldum. "Aklına yeni mi geldi, panda?" dedi oda. Burak bana sarı olduğum için sarı veya civciv demezdi. Pandaları çok sevdiği için panda derdi bana. Mert göz ucuyla bana baktığı anda lafa koyuldum, "Mert'in üzerine atlarken meşgul olduğunu sanıyordum kusura bakma daha yeni söyleme fırsatı buldum." Mert kıkırdadığında bende kıkırdamıştım. Burak ise kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Hakkatten bakmasından ürkmüştüm ki Mert lafa girdi, "Siz kuzendiniz dimi?" dediğinde tam kafamı olumlu olarak sallayacaktım ki Burak "Başka bir şey mi olmamızı isterdin?" dediğinde gözlerimi kocaman açtım ve Burak'a baktım. Manyak mıdır nedir be böyle saçma sapan bir şey diyordu??? Sırf Mert'i gıcık etmek için demiyorsa adım Melis değildi. Mert gülerek "Hayır, aksine hiçbir şey olmanızı istemezdim ama maalesef senin gibi bir kuzeni var." dediğinde Burak elini yumruk yapmış duruyordu. Hemen ortamı yumuşatmak için, "Tamam beyler hadi yemek yiyelim." demiştim. Aklıma bu seferde gele gele bu fikir gelmişti ve hem de acıkmaya başlamıştım. Mide gurultularımı duyabiliyordum. Burak bana tebessüm ettiğinde bende ona karşılık verdim. O yemek işlerinin birincisiydi. Ama yemek yeme işinin birincisiydi. Yoksa yemek yapmak mı? Asla. Mert de kafa sallayınca "Ama yardım edeceksiniz." dedim. İkisi de söylenseler de kabul etmişlerdi. Yemeğimizi yapmaya koyulduk. Ben köfte yapacaktım. Burak salata, Mert de patates kızartacaktı. Hiç kimse sorun çıkartmamıştı ve çabucak yapmıştık. Yemek masasını da ben hazırlamıştım. Hepimiz sessizce yemeğimizi yedikten sonra televizyonun karşısına yayıldık. Havanın yavaş yavaş kararmaya başladığını fark eden Mert "Ben kalksam iyi olacak," dediğinde bende "Seni yolcu edeyim," dedim. Burak bana yandan yandan bakınca direk ayağa kalktım. Mert'le kapıya doğru yürüdükten sonra Mert "Yarın konuşuruz," dedi. Öküz ya, bi görüşürüz Melis'cim falan der insan, ama demek yok. Tamam peki öyle olsun bakalım. "Tamam görüşürüz," dediğimde kapıdan çıkıp yürümeye başlamıştı. Salona girmemle Burak malının dik dik bakışlarıyla karşılaşmam bir olmuşdu. İşaret parmağımı ağızıma götürerek sus işareti yaptığımda kafası tekrardan televizyona dönmüştü. Ortalığı toparlamaya tam başlayacağım sırada kapının çalmasıyla, elimdeki tepsiyi tezgaha bırakıp kapıya doğru yönelmem bir olmuştu. Karşımda annemi gördüğümde nedense hiç şaşırmamıştım. Tabi ki babam bugün de geç gelecekti. Annemin salona bakıp Burak'ı görmesiyle, şaşırdığı yüzünden gayet belli oluyordu. Anneme elimi salona doğru gösterdiğimde yavaş yavaş adımlar atarak içeriye girdi. Hızlıca ayakkabılarını çıkararak salona yöneldi ve o sımsıcak kollarıyla Burak'ı sarmaladı. Burak arkadan bana dik dik bakan gözlerini sergilese de hiç umursama ihtiyacı duymadım.
-2 SAAT SONRA-
Annem yatmak için gittiği sırada Burak yanıma oturup dizlerini kendine çekti. Bende aynı hareketi yaptığımda konuşmaya başladı. "Hoşlanıyorsun," dediği sırada dediği kelimeye anlam vermeye çalışıp, veremediğim sürede "Ne?" diye çıkıştım. "Mert midir nedir o hıyardan hoşlanıyorsun." Tek kaşımı kaldırıp seni öldürürüm bakışı attıktan sonra "Yok öyle bir şey saçmalama, gerizekalı," deyip sırıtmaya başladım. Burak da 'hı hı' anlamlı bakışını attıktan sonra kafasına elime aldığım ilk yastığı geçirdim. Tabi ki de yoktu öyle bir şey. Ya gerçekten yoktu, yada ben sadece kendimi kandırıyordum. Yok canım ne alaka yoktu. İnşallah. Gerçekten Burak'la konuşmayı özlemiştim. Direk onu özlemiştim. 5 dakika bakıştıktan sonra "Film izleyelim," diye çıkıştım. 'Olur' anlamında başını yukarı-aşağı salladığında bende CD leri karıştırmaya başladım. Güzel bir aksiyon filmi bulur bulmaz Burak'a gösterdim. Yine 'olur' anlamında başını salladığında CD'yi hemen taktım. Film güzeldi ama çabucak filmi yarılamıştık. Filmin yarısına geldiğimizi Burak da fark etmişti. Daha sonrasındaki olacakları Burak'da bende tahmin ettiğimiz için filmi kapattık. Başka son yoktu zaten. Çoğu filmlerde olduğu gibi kadın ve adam kavuşacaklardı ve ta taaaa mutu son. Tabi gerçek hayata göre yapmak gibi bir amaçları yoktu bu filmleri. Neyse telefonumu elime aldığım gibi Kolpa'nın Ölünmüyor Mutsuzluktan şarkısını açtım. Genellikle Türkçe şarkı sevmezdim ama bu şarkıyı çok seviyordum. Burak'ın da bildiği bir şarkıydı hem. Şarkının en sevdiğim kısmı geldiğinde şarkıyı mırıldanmaya başladım. Burak'da bana eşlik edince yüzümü bir tebessüm kapladı.
Eğilecekse başım senden olsun,
Canın sağ olsun
Kah aradım kendimi,
Kah kayboldum boşlukta
Sen yokken denedim kaç kere,
Ölünmüyor mutsuzluktanİkimizin de sesi salonu kapladığında ikimiz de kıkırdadık. Şarkı söylemeyi çok seviyordum ve sesim de güzeldi. Kabul ettiğim tek şey sesimin güzel olmasıydı. Yoksa çoğu kişi bana güzelsin de diyordu. Ama güzel olduğumu düşünmüyordum. Burak'la sabaha kadar oturacaktık. Hep öyle yapardık. Burak'a dönüp "Balkona çıkalım," diye fikir sundum. Oda onayladıktan sonra balkona çıktık. En uçtaki tabureye ben oturdum. Oda karşımdaki tabureye oturdu. Burak ağızını araladığında bir şey diyeceğini anladım.
"Bak sana bir tavsiye vereyim, sen onun peşinden koşma o senin peşinden koşsun."
"Yine mi aynı konu?"
"Valla evet, yine aynı konu. Unutma kaçan kovalanır."
"Tamam uyacağım tavsiyelerine."
"Sevindim. Valla böyle diyeceğini beklemiyordum."
"Sonra 10 saat dırdır edersin 'dinle beni' diye."
"Senin dırdırlarına ben her zaman katlanıyorum ama Melis Hanım."
Burak'a hafifçe yumruk attıktan sonra bana dil çıkarmasını izledim. Hayatımdaki en değerli kişilerden biriydi o. Tabi Müge de var. Bir süre geçtikten sonra Burak üstüne rahat bir şeyler giymek için içeri gitmişti. Siyah askılısıyla, şortunu giyip geldiğinde ona çok yakıştırdığım kombinini giydiğini fark ettim. Elimle onaylar işareti yaptıktan sonra saçını savurup, güldü. Gelip karşıma oturduğunda, "Vay kuzen taş gibisin," diyerek ona göz kırptım. Oda tebessüm edip başka kızlara çok etkili olan, ama bende etkisi olmayan laflarını söyledi, "Senin gibi olamam, panda." Gözümü kısıp ona baktığımda yine gülümsemişti. Saat 2-3 e kadar balkonda sohbet edip, müzik dinlemiştik. Telefonumun şarjının tamamen bittiğini fark ettiğimde, kalkıp takmaya üşensem de, kaldırmıştım popomu. Şarj aleti masanın üzerindeydi. Telefonumu prizin yanına koydum ve şarja taktım. Tam prizin yanındaki koltuğa oturacaktım ki, kapının 2 kere çalmasıyla irkildim. Burak ayaklandığında "Ben bakarım," deyip itiraz etmesin diye hızlı hızlı adımlar attım. Kapının kolunu yavaş yavaş aşağı indirdiğimde kapının açılma sesi gelmişti. Kapıyı kendime çekip açtığımda, hiç beklemediğim bir yüzle karşılaştım.
"Mert?"
-------------
Bu bölümümüz biraz heyecanlı oldu sanırım 😀 Neyse okuyan, vote veren ve yorum yapan herkese çok teşekkürler. Umarım beğenmişsinizdir. Bide eğer bu bölüm de az vote alırsa hikayemi bitirmeyi düşünüyorum çünkü açıkçası emeğimin karşılığını alamadığımı düşünüyorum. Bu bölümü yayınladığımda saat gece 04:00 dı. Melis ve Burak'la hakkatten de sabahladım yani.
Fark ettiyseniz kapağı da yeniledik. Kapak için iperfectam'a çok teşekkürleer. Çok beğendim gerçekten. Tekrardan çok teşekkürler.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanışma
Genç Kız Edebiyatıİki "M" ne kadar uyumlu değil mi ? "Noluyoruz be diye Mert'in gözlerine bakan gözlerim, kalbimin heyecandan parçalanmak üzere olmasıyla daha da yumuşuyordu."