"Hadi kızlar!" diye seslendi annesi evin içinden. Sesi endişeyle boğuklaşmıştı."Bu gece erken dönmemiz gerek." Valerie o kadar hızlı inmiştiki, kimse ağaçta olduğunu bile anlamamıştı.
Valerie, açık kapıdan Lucie'nin, elinde büyükannenin verdiği oyuncak bebekle annesine doğru koştuğunu gördü. Keşke ablasına daha çok benziyebilseydi.
Lucie'nin elleri yumuşak ve tombuldu. Bir yastık gibi. Valerie buna bayılırdı. Kendi elleri kemikli ve nasırlı, vücudu sıska ve köşeliydi. İçten içe bunun, onu sevimsiz ve dokunulmak istemeyen biri yaptığını düşünürdü.
Ablasının durumu ona göre iyiydi; Valerie en azından bu kadarından emindi. Lucie daha kibar, cömert ve sabırlıydı. Ağaç evin tepesindeki dallara bir kere bile tırmanmamıştı. Çünkü ormanın mantıklı insanlara göre bir yer olmadığını biliyordu.
"Kızlar! Bu gece dolunay var." Annesinin sesiyle daldığı düşüncelerden uyandı. "Ve sıra bizde." diye ekledi hüzünle.
Valerie bununla neyi kastettiğini bilmiyordu. Bir süpriz, hatta bir hediye olmasını umdu.
Yere baktığında ok şeklinde izler gördü.
Peter.
Gözlerini kocaman açarak dik ve tozlu merdivenlerden aşağıya yöneldi.Hayır, Peter değil, diye düşündü. Bunlar daha çok pençe izlerine benziyordu.
Ama ya?..
İzler koruluğa doğru gidiyordu. İçgüdülerini dinledi ve ne yapması gerektiğiyle Lucie'nin ne yapacağına aldırmadan, onları takip etti. Tabii, hiçbir yere çıkmıyorlardı. Birkaç adımdan sonra kayboldular. Ümitlendiği için kendine kızmıştı. Yine de birilerine görünmediği için şanslıydı.Peter gitmeden önce bir sopanın ucuyla onun için oklar çizerdi. Böylece Valerie obu koruluğun derinliklerinde bile kolayca bulabilirdi.
Şimdi arkadaşı köyden gideli aylar olmuştu. Ayrılmaz bir ikili olduklarından Peter'in yokluğuna ve bir daha dönmeyeceği fikrine alışmak güçtü. Ayrılıkladï bir ipin makasla kesilmesi gibiydi. Ardında iki sökük iplik bırakmıştı.Peter durmadan birilerine sataşıp dövüşen diğer çocuklare gibi değildi. Valerie'nin isteklerini anlayabiliyordu. Macera hevesini ve kuralları çiğneme içgüdüsünü tuhaf bulmuyordu. Asla onu bir kız olduğu için yargılamamıştı.
"Valerie!" Seslenen büyükanneydi. Onun çağrısına daha çabuk cevap verilmeliydi, çünkü tehditleri boş çıkmazdı. Valerie sonunda büyük ödüle ulaşamadığı bulmaca parçalarına arkasını dönüp sesin geldiği yöne koştu.
"Aşağıdayım büyükanne." Sırtını ağacın gövdesine yaslayarak pütürlü yüzeyinin keyfini çıkardı. Bunu daha net hissedebilmek için gözlerini kapamıştı ki, bir at arabası tekerleklerinin gümbürtüsünü duydu. Giderek yaklaşan gök gürültüsü gibiydi.Büyükannesi de duymuştu. Merdivenlerden indi ve orman toprağına ayak basar basmaz, Valerie'yi kollarının arasına aldı. Valerie ipek bluzunun serinliğini yüzünde hissedip tılsımlarının şıngırtısını duydu. Çenesi büyükannenin omzundaydı. Lucie'nin annesinin peşinden dik basamakları dikkatle indiğini gördü.
"Bu gece güçlü olun canlarım," diye fısıldadı büyükanne. Valerie tek kelime etmiyor, merakını dile getiremiyordu. Onun için her insan ve yerin kendine ait bir kokusu vardı. Bazen dünyayı koca bir bahçe gibi görüyordu. Büyükannesinin ezilmiş yapraklar gibi koktuğuna karar verdi. Ama başka bir şey daha vardı. Adını koyamadığı daha derin ve baskın bir şey.