Eve vardıklarında Valerie'nin anne babası kendi aralarında fısıldamya başladı. Cesaire'la Suzette yerden yüksek eve çıkmak yerine doğruca alttaki karanlık ahıra gitmişti. Kızlar evcil keçileri Flora'ya bakmak için koştu. Hayvan onları görünce çitin çürük tahtalarını tekmelemeye başlamıştı. Gözleri heyecan ve beklentiyle parlıyordu.
"Vakit geldi," dedi Valerie'nin babası, ellerini kızlarının omzuna koyarak."Neyin vakti?" diye sordu Lucie
"Sıra bizde."
Valerie babasının bakışlarından hoşlanmamıştı. Rahatsız edici birşeyler vardı. Hemen geri çekildi. Ama Lucie her zaman yaptığı gibi Valerie'nin eline uzanıp onu sakinleştirdi.
Çocuklara karşı dürüst olunması gerektiğine inanan Cesaire pantolonunu yukarı çekip iki küçük kızıyla konuşabilmek için yere çömeldi. Onlara bu ayki kurbanın Flora olacağını söyledi.
"Tavuklar yumurta veriyor," diye hatırlattı. "Elimizdeki tek şey keçi."Valerie aptallaşmıştı. Lucie hüzünle diz çöküp küçük parmaklarıyla keçinin boynunu kaşıdı ve hayvanların ancak çocuklara izin vereceği şekilde kulaklarını çekiştirdi. Flora yeni çıkan boynuzlarını denemek istercesine Lucie'nin elini hafifçe itti.
Suzette gözlerini keçiden ayırıp beklentiyle Valerie'ye baktı. "Hadi veda et Valerie" dedi elini kızının incecik koluna koyarak.
Ama Valerie bir türlü yapamıyor, bir şey onu durduruyordu. "Valerie?" Lucie kızkardeşine yalvaran gözlerle baktı.Annesiyle ablasının soğuk davrandığını düşündüğünü biliyordu. Sadece babası anlamıştı. Keçiyi götürmeden önce ona biliyorum dercesine kafa salladı. Flora'yı boynundaki ince iple uzaklaştırırken hayvanın burun delikleri açılıp kapanıyor, gözleri huzursuzlukla parlıyordu. Gözyaşlarını güçlükle engelleyen Valerie, babasından hem anlayışı hem de ihaneti için nefret etti.
Ama dikkatliydi. Kimsenin ağladığını görmesine izin vermeyecekti.O gece Valerie, annesi onları yatırdıktan sonra uyuyamamıştı. Ayışığı penceresinden içeri sızıyor, tahta zeminde kocaman ve aydınlık bir sütun oluşturuyordu.
Aklını çalıştırdı. Babası,değerli keçileri Flora'yı almıştı. Valerie, Flora'nın doğumuna şahit olmuştu. Cesaire ahırın zemininde küçük ve ıslak oğlağı çıkarırken anne keçi acıyla meliyordu. Yapması gerekeni biliyordu.Lucie'yle ikisi bir süre önce sıcak yataklarından çıkıp aşağı inmiş, huzursuzca dolaşıyordu.
"Bir şeyler yapmalıyız!" diye fısıldadı Valerie telaşla.
Lucie korkuyla kafasını iki yana salladı. Tek kelime etmemişti ama Valerie'yi engellemek istediği belliydi. Valerie, ablası gibi gizlendiği delikte eli kolu bağlı durmayacağını biliyordu. Hayatına seyirci kalmaya niyeti yoktu. Zaten hep böyleydi. Lucie, Valerie'nin kararlılığına, Valerie ise Lucie'nin kendine kontrol edebilmesine hayrandı.
Valerie telaşlanan kardeşini sakinleştirmek, Hey, sakin ol,canım. Yarın güzel bir gün olacak, demek istiyordu. Onun yerine dönüp başparmağıyla sürgüyü sessizce kaldırdı ve soğuk geceye daldı.Köy o gece iyice uğursuz görünüyordu. Ay yeryüzünü soluk ışığıyla yıkamıştı. Evler dev gemiler gibiydi ve ağaç dalları geceyi yırtan dikenli telleri andırıyordu. İlk kez tek başına bir işe kalkışan Valerie, kendini yeni bir dünyayï keşfe çıkmış gibi hissediyordu.
Sunağa çabuk ulaşmak için koruluktan geçen kestirmeyi kullandı. Yerdeki yosunların dokusu, süte batırılmış ekmeği andırıyordu. Üstlerine tarçın serpilmiş gibi görünen kahverengi lekeli, beyaz mantarları ezmemeye özen göstererek yürüdü.