2

29 2 1
                                    

Sabah babamın bize "Hadi kızlar kalkın da annenize yardım edin" demesiyle uyandık. Damlanın saçları azıma girmiş. Ne kadar deli yatıyor. Üzerine yattığı kolum uyuşmuş. Üzerinden kalkmasıyla parmak uçlarıma kadar karıncalanıyor. Hareket ettirdiğim zaman ağrıyor. Elim kırık gibi sallanıyor. "Fazla yemeyi kes Damla. Dana gibi olmuşsun." Diyerek onu sinir ediyorum. Yeni uyandığı zaman çok huysuz olur. "Senin gibi kuru tilki kalmaktansa yeyip dana gibi olmayı tercih ederi. İnsanların bir çoğu sen ve senin gibilere beddua ediyor. "Yiyorum kilo almıyorum" yanacaksınız hepiniz yanacaksınız. Yediğin bir işe de yaramıyor. Dünyaları yiyorsun." Diyerek dil çıkartıyor. Yataktan fırlıyorum. Evet yine tuvalet kavgası. Beni yatağa iterek tuvalete koşuyor. Tam kapıyı kapatacakken elimdeki terliği kapıya fırlatıyorum. Araya sıkıştığı için kapatamıyor. Kapıyı iterek içeriye giriyorum. "En sevdiğim insan. Hemen yüzümü yıkayıp kahvaltıyı hazırlıyım sende duşunu al bende kahvaltıdan sonra alırım tamam mı?" diyerek musluğa uzanıyorum. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra çıkıyorum. Kapıya vurarak "fazla kokutma insan girecek oraya" diyerek mutfağa geçiyorum. Annemi öpüp "sen içeri geç ben hazırlarım" diyerek yolluyorum.

Kızaran patatesleri tabağa alıyorum. Hafta içi sucuk mu yenir? "Baba! Sucuk yapmasam kokarsın" diye bağırıyorum. Ses gelmedi. Aman kokarsa koksun bir yerleri şişer filan maazallah. "Kahvaltı hazır!" diyerek bağırıyorum. Damla hala duştan çıkmamış. "Siz oturun ben Damlaya bakıp geliyorum." Diyerek banyoya gidiyorum. Kapıya vurarak "Damla iyi misin?" diyorum. Arkamdan biri belime dokunarak tikimle oynuyor. "Ah yapma şunu niye bu kadar erken çıktın?" diyerek gıdıklamaya başlıyorum. Kahkahaları arasında "Ne erkeni saat 08:00." Diyor. Gıdıklamaya son vererek banyoya giriyorum. Saçımı iki kez sabunlayıp çıkıyorum. Ben üzerimi giyinirken Damla'da kurutma makinasıyla saçımı kurutuyor. Mutfağa koşarak "İlk derse geç kaldım. Ben çıkıyorum!" diyerek kapıya yöneliyorum. Babam Damla'ya "Cüzdanımdan para ver de yiyecek bir şey alsın" diyor. Damla elindeki parayı bana uzatıyor. Elindeki toka ile saçımı arkadan gevşek bir şekilde örüyor. Asansör bekleyecek vaktim yok. Merdivenlerden hızlıca iniyorum. Kapıdan çıktığımda Tarık karşımda beliriyor. "Ne işin var burada?" der gibi bakışlarım gözlerine saplanıyor. "Seni okulda göremeyince endişelendim. Ailen dünden sonra göndermedi sandım. Eğer öyle bir şey olduysa diye onlarla konuşmaya geldim." Diyerek bir adım geri çıktı. Kafası ile arabayı işaret etti. Bu teklife "hayır" diyemezdim. Arabaya bindim. "Gelmen aslında iyi oldu eğer otobüs ile gelseydim 3. Derse anca yetişirdim." Diyerek gülüyorum. Gelmesine kızmamamdan memnun olarak gülümsüyor. Okula giderken aniden durup arabadan iniyor. Ellinde poşetle arabaya biniyor. "Okula gidene kadar ye kahvaltı yapmamışsın dır. Rengin soluk gözüküyor. Meyve suyu da aldım. Döksen de fark etmez arabayı bu gün yıkamaya vereceğim." Diyor. Poşetten çıkarttığım poğaçayı ikiye bölerek yarısını ona veriyorum. Bu davranışımdan memnun olmuşa benziyor. Meyve suyunu açarak ona uzatıyorum. Elimden almadan pipete uzanıyor. Pipeti ağzına doğru götürüyorum. İçtikten sonra geri çekiyorum. O içer diye meyve suyunu azıma bile sürmüyorum. "Ne o benden tiksiniyor musun? İçsene!" diyerek kaşlarını çatıyor. Ne kadar da sevimli. İnsan onu bu haliyle ciddiye bile alamıyor. Meyve suyundan bende içiyorum. Aslında düşünürsek aynı pipeti kullandığımıza göre öpüşmüş sayılıyoruz. "Meyve suyu" diyerek azını açıyor. Fazla alıştı. Elimdeki meyve suyunu ona tekrar içiriyorum. Benden tiksinmiyor. Benden. Bende ümitlenmeye amma meraklı çıktım.

Okula vardığımızda ilk ders bitmiş. Teneffüse bile çıkmışlar. Arabadan beni inerken görünce herkes birbirini dürterek bizi işaret ediyorlar. Tarık okulda pek konuşmaz. Ağır abi takılır. Kavgacı birisi olduğu için kimse başına bela almak istemez. Okulda hiç arkadaşı yok benim gibi. Benim aksime o bunu dert etmiyor. Okul dışında fazlasıyla arkadaşı var. Okulda ki öğrenciler Tarık dan korkuyorlar. Tarık'ın okul dışında beraber takıldığı gurup arkadaşları mafya kılıklı serseriler. Okul çıkışında kapıda Tarık'ı bekler onunla beraber takılırlar. Duyduğum kadarıyla Tarık grubun başıymış. Ders zilinin çalmasıyla herkes sınıflarına yöneldi. Tarık kafasını sallayarak sınıfına girdi. Arkamdan Barbie ve yancıları beni kolumdan tutarak sınıfa ittirdiler. "Ne işin vardı onunla? Dün de beraber ayrıldınız okuldan. Akşam onunla mı kaldın? Beraber mi oldunuz?" diyerek ittirmeye  devam ediyor. Son söylediği cümle bardağı taşırmaya yardımcı oluyor bile. Ona var gücümle ittiriyorum. Ayağındaki ayakkabıların gazabına uğruyor. Topuğu kırıldığı için yere düşüyor. O güzel saçlarını elime alarak kendime doğru çekiyorum. Kulağına eğilerek. "Bana bak! Artık ben eski Beste değilim sesiz kalmam. Canını yakarım. Canınızı yakarım. Bir daha bana karşı böyle konuşmaya devam edersen bu güzel saçların eline veririm. Anladın mı beni?" diyerek sesimi yükseltiyorum. Birden ağlamaya başlıyor. "Ben onu seviyorum. Ona bunu söyledim. Seninle sadece beni kıskandırmak için konuşuyor." Diyerek kendini savunuyor. Kollunu sıkıca tutarak "Ben oynatılacak kız mıyım? Seni kıskandırmak için beni kullanmaz. Senin yüzüne bile bakmıyor sen bana ne kıskandırmasından bahsediyorsun." Diyerek kapıya yöneliyorum. Kapıyı açtığımda Tarık karşımda duruyor. Yüzüne bile bakmadan kantine yürüyorum. Arkamdan geliyor. Sertçe arkama dönerek "Ne demeye arkamdan geliyorsun? Seni seven o git onun yanına. Beni rahat bırak. Seni sevenlerle uğraşacak gücüm yok." Diyerek yürümeye devam ediyorum. "Beni seven sadece o değil. Senin beni sevdiğini senin gibi bende iyi biliyorum. Seni rahat bırakmak istemiyorum. Beni sevenlerle değil sadece benimle uğraş istiyorum." Diyerek arkasını dönüyor. Arkama döndüğümde onu göremiyorum. Bu da neydi şimdi. Dediklerinden hiçbir şey anlamadım. Ne ima etmeye çalıştı. Müdür geliyor. "Kızım ilk derse gelmemişsin. Bir sorun mu oldu?" diyerek elini omzuma koyuyor. "Hayır efendim bir sorun yok. Dün kız kardeşim geldi. Geç yattığım için uyanamadım. Özür dilerim." Diyorum. Elini geri çekerek "İlk derste kaçırdığın konuları hocanın tekrar anlatmasını istersen bana söyle etüt ayarlarım." Diyerek kantinden gidiyor. Evet öğretmenler zili de çalıyor. Sınıfa doğru yürüdüğümde Barbie'nin yancıları dışarıda. Sınıfa kimse girmiyor. Kapıyı açma cesaretini bir tek ben gösteriyorum. Kapıyı açtığımda Barbie'nin hala ağladığını görüyorum. Ama bunun sorumlusu bu kez ben değilim. Tarık. Kapının önündeki kişilere omuz atarak sınıftan çıkıyor. Barbie bana mahvolmuş şekilde bakıyor. İçim acımadı desem yalan olur. Belki de gerçekten onu seviyordur. Derse girdiğimizde herkes bana bakıyor. Derse bile ilgim kalmadı. Dakika sayıyorum teneffüse çıkmak için. Ders bitse de Tarık'ın yanına gitsem. Zil çalıyor. Herkes den önce ben çıkıyorum sınıftan. Tarık'ın sınıfına doğru yürüyorum. Sınıfa girdiğimde Tarık'ın eli kanlar içinde. Birini dövmüş olmalı. Görünürde hiç yaralı yok. Sınıfa girmemle herkesin sınıftan çıkması bir oluyor. Tarık ayağa kalkacak gibi oluyor. "Dur konuşalım." Diyorum. Yerine geri yerleşiyor. Önündeki sıraya oturuyorum. Boş bakan gözlerine gözlerimi dikiyorum. "Ona ne yaptın?" diyorum. Başını yere eğerek "Sana bir daha bulaşmamasını söyledim." Diyor. "Ama neden? Niye böyle bir şey yaptın? Ben gerekeni söyledim zaten" diyorum tepkili bir şekilde. Kendini savunmaya geçen çocuklar gibi gözlerini kaçırıyor. "Sana benim yüzümden bulaştı. Benim yüzümden sana zarar vermesini istemiyorum." Diyerek kalktı. Kapıya doğru hızlı adımlarla yürüdü. Ayağa kalkarak "Bir şey söylediğinde cevap gelmesini bekle ortadan yok olma." Diyerek bağırıyorum. "Gitmesi gereken biri varsa oda benim. Sen kal. Rahatsızlık verdim. Özür dilerim" diyerek sınıftan çıkıyorum. Bu gün bitmek bilmiyor. Herkes bana nefretle bakıyor. Ödevlerini yapmadığım için kızmışlar anlaşılan. 

Bir BesteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin