Sabahın bu saatinde temizlik nedir ya. Telefonu elime aldığımda 2 cevapsız arama. Elektrik süpürgesinin sesinden duymamışım. Saat 10:45 te aranmış. Şimdi saat 11:20. Yataktan apar topar kalkıyorum. Yatağımı uyduruktan toplayarak balkona koşuyorum. Tarık arabadan iniyor. Kafasını yukarı kaldırdığında beni Mickey Mouse pijamamın içinde görünce. Gülmeye başlıyor. Elime ne geçerse giyiniyorum. Odanın kapısından çıkmamla Damla'nın "Kazağımı çıkart" demesi bir oluyor. "Damla bu günlük giysem sana 10 Tl veririm söz" diyerek kapıya koşuyorum. Üzerimde siyah gömlek, bordo kazak. Altımda dar siyah pantolon. Kapının önüne oturup botlarımı giyinmeye çalışırken Pembe teyze kapıya çıkıyor. "Geldi senin herif" diyerek dudak büküyor. "Sen elin herifini dikizleyene kadar git evlilik programı dikizle" diyerek merdivenlerden iniyorum. Bahçe merdivenine adım atmamla kendimi yerde Tarık'ın yüzüne acı içinde bakarken bulmam pek de uzun sürmüyor. Kendi kendime söylenirken Tarık da buza basarak yere düşüyor. "Samet amca! Ben gelmeye buraları tuzla. Lazım olan yerlerimi kırmak istemiyorum." Diyerek kalkmaya çalışıyorum. Beceremeyeceğimi anlayınca yerde sürünerek Tarık'ın yanına gidiyorum. İkimizde birbirimizden güç alarak ayağı kalkıyoruz. Bu sefer porsche jeep ile gelmiş. Dün demişti arabayı yıkamaya vermiş olmalı. Arabanın içi sıcacık. "Ne biçim küresel ısınmaymış. Bir yerlerimiz dondu". Bana hak veriyor.
Şirketin önüne geliyoruz. Arabayı durdurunca kapılarımızı açmaya koşuyorlar. Biz iner inmez elinde dosyalarla bizi karşılıyorlar. Şirketteki bütün kızların gözü Tarık'ta, tabi benimde. Tarık asansöre binerken elini omzuma atarak yan gülüyor. Beni kullanmasına izin veremem. Kendimi geri çekecek gibi oluyorum. Elini omzumdan indirerek kolumu kolumdan tutuyor. Asansörden inince o önden ben arkadan onu takip ediyorum. Babasının odasına giriyoruz. Beyaz oturma grupları. Zevkli adammış. Odaya girdiğimizde Tarık korkan bakışlarıyla karşılaşıyorum. Yanına yaklaşıp "Hadi bana şirketi gezdir. Alışmış olurum sende biraz rahatlarsın." Diyerek koluna giriyorum. Rahatlığımdan oda rahatladı anlaşılan. Yüzüne her olağanın dışında ayrı bir gülümseme yerleştiriyor. Kolumdan çıkarak elimi tutuyor. Elinin sıcaklığı tüm hücrelerimi uyuşturmaya yetiyor. Odadan el ele çıkıyoruz. Kapının önünde Tarık'ı bir saniye bile olsa görmek için bekleyen kızlarla dolu. Tabi bizi el ele görünce hepsinin yüzü beş karış oluyor. Kendi aralarında fısıldaşmaya başlıyorlar. Tarık hiçbirine aldırmadan beni toplantı odasına götürüyor. Bizim sevgili olduğumuzu düşünmeleri hoşuma gidiyor. Toplantı odasına girdiğimizde masanın başında derin göğüs dekolteli bir bayan karşılıyor bizi. Ayağa kalkarak eteğini aşağı çekiştiriyor. Zaten bir karış etek ne çekiştiriyorsun. Giymeseydi daha iyiydi. Yanımıza geldiğinde ikimizin de kollarını tutarak ellerimizi ayırıyor. Ne olduğunu anlamaya çalışan bakışlarımla Tarık'ın gözlerine bakıyorum. Gözlerini benden kaçırıyor. Ellerini Tarık'ın boynuna dolayarak kendine çekiyor. Kan beynime sıçrıyor. O an o kızı elime alsam gazetelerde 3. Sayfa haberi yapabilirdim. Tarık'la bir parmak mesafe uzakta konuşmaya başlıyor. "Baban için üzüldüm. Ne kadar süre benden kaçmayı düşünüyorsun. Kimsenin benim yerimi tutamayacağını ikimizde gayet iyi biliyoruz." Diyerek bana bakıyor. Sol kulağına eğilerek fısıldıyor "Seni çok özledim. Kimse senin gibi dokunmadı bana" diyerek gülüyor. Vay be bu lafın üzerine kıza farklı gözlerle bakmaya başladım. Kaç kişi dokundu sana. Desene bankamatik gibi basan geçti. Tarık yüzünde sinirli bir ifade ile onu geri itti. Onu hiç bu kadar sinirli görmemiştim. Kolunu sıkıca tutarak "Benden sonra kimlerle olduysan onların ol." Diyerek kapıya doğru götürdü. Kapıyı açarak "Güvenlik" diye bağırıyor. Güvenlik geldiğinde "Ceyda hanımın bir daha bu şirketin kapısının önünden dahi geçmesini istemiyorum!" diyerek onu güvenliğe doğru itti.
Kapıyı sertçe iterek bana baktı bana doğru hızlı adımlarla gelirken geri geri kaçmaya çalıştım. Ve yolun sonu duvara yaslanarak içimden dualar etmeye başladım. Gözlerimi sımsıkı kapattım. Ne oldu öldüm mü? Neden hala bir şey olmadı. Gözlerimi açtığımda "BÖH!" diyerek beni korkutuyor. "Ne sandın sana zarar vereceğimi mi?" diyerek kendi kendine gülmeye başlıyor. Tamam komikti ama ben gülmüyorum. Bunu fark etmesi pek uzun sürmedi. "Ne oldu öldürecek gibi bakıyorsun. Cidden korktun mu?" diyerek yanıma yaklaşıyor. "Daha yeni olanlar da neydi?" diyerek iğneleyici bakışlar atıyorum. Tam cevap vermeye karar vermişti ki telefonu çalıyor. Arayan annesiydi. Telefonla konuştuktan sonra yere çöküyor. Telefonu elinden yere bıraktı. Sorduğum sorulara cevap veremeyecek kadar şaşkındı. Yerden telefonu alarak "Alo! Ben Tarık'ın arkadaşıyım. Sorun nedir?" diye sorduğumda annesinin hıçkırarak ağlamasını duydum. "Efendim yanınızda birisi varsa telefonu ona verebilir misiniz?" dedim. Telefonu Doktor aldı "Alo! Bülent beyi kaybettik." Diyor. Acı dolu gözlerle Tarık'a bakıyorum. "Hangi hastane?". "--- hastanesi." Diyerek telefonu kapatıyor. Tarık araba kullanacak halde değil benimde ehliyetim yok. Tarık'ın ellerini tutarak kalkmasına yardımcı oluyorum. Ağlamamak için kendini zor tutuyor. Kapıdan çıktığımızda gözüme kestirdiğim erkek çalışanı yanıma çağırıyorum. "Araba kullanmayı biliyor musun?" diye soruyorum. Arabanın anahtarlarını Tarık'ın cebinden alarak ona veriyorum. Aşağıya indiğimizde haber sandığımdan daha hızlı yayılmış. Herkes acır bakışlarla Tarık'a bakıyor. Tarık ile ben arkaya oturuyoruz. Hastanenin adını söyleyerek hastaneye doğru yola çıkıyoruz. Tarık etrafa boş gözlerle bakıyor. Elimi tutuyor. Elleri normalden daha da soğuk. Elimi sıkıyor. Benden güç alır gibi iki eliyle ellerimi tutuyor.
Arabadan iniyoruz Tarık koşar adımlarla merdivenlerden çıkıyor. Annesine sakinleştirici vermişler. Odada uyuyor. Tarık uzun kanepeye çökerek bana bakıyor. Her şey bitti. Bütün bu olanların ağırlığı omuzlarının çökmesine neden olmuş bile. Yanına oturuyorum. Başını omuzuma doğru çekiyorum. "Ağlamak istediğini biliyorum. Ağla. Bağır. Kır. Dök. Ama içine atma canın daha çok yanar. Beraber ağlayalım. Sen babana ağla bende sustuklarıma." Diyorum. Gözyaşları vuruyor göz pınarlarına boncuk gibi dökülüyor. Başını kaldırarak bana bakıyor. Göz göze gelmemizle benimde gözlerim doluyor. Başını omuzumdan kaldırarak dizime yatıyor. Kocaman bedeni bunca yükün arasında şimdiden ezilmiş bile. Ufacık kanepeye sıkışıveriyor. Elini bacağımın altına sokuyor. Üzerine eğilerek gözyaşlarının ıslattığı yanağını öpüyorum. Omuzuna başımı koyup onu izliyorum. O ağladıkça bende ağlıyorum. Hep okurdum "Gözyaşlarını gördüğün bir adamı nasıl unutabilirsin." Diye. Göz yaşı unutmamak için bir bahane.
Tarık uyuyor. Saat baya geç olmuş. Babamı arayarak durumu izah ediyorum. İzin vermeyecek gibi oluyor. "kendisine kötü bir şey yapmasın diye yanında durmak istiyorum baba." Diyerek acındırıyorum kendimi.
Annesinin serumununbittiğini haber vermek için kalkıyorum. Odaya girdiğimde dolaptan yastık veçarşaf alıyorum Tarık'ın başının altına koyarak üzerini örtüyorum. Boncuk gibibana bakıyor. Elimi tutarak "Gitme!" diyor. Bir ömür boyu bu adamı bırakıp nasılgider bir insan. Çarşafı kaldırarak yanına yatmamı istiyor. Yanına yatıyorum.Şefkat dolu ve savunmasız. Kafasını kaldırarak kolumu başının altına alıyor.Bana sıkıca sarılıyor. Hiç bırakmayacak gibi. Öbür elimle başını tutuyorum.Kendini uçurumdan atmak gibi ne zaman yere çakılacağını bilmiyorsun. Ama heruçurumun sonu olduğunu iyi biliyorsun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Beste
ChickLitEvet ben okulun ezik kızı. Ezik olduğu kadar inek. İnsanların zorla ödevlerini yaptırdığı bir inek. Pek arkadaşım yok. Kim bir inekle arkadaş olmak ister ki? Neden güzel kızlar tembeller? Neden inek kızlar çirkinler? Allah birinden alıp birine...